16. GÜN

42.1K 1K 113
                                    

Burnumun üzerine değen dudaklarla gözlerimi açtım. Uzun zamandır ilk kez bu kadar rahat uyumuştum. Gözlerimin önüne bir çift mavi göz geldiğinde gülümsedim. "Sen beni mi izliyordun?", esneyerek söylediğim söz üzerine Atlas güldü. "Evet.", "Hımm...", kıkırdadım. Hoşuma gitmişti. Ellerimle yüzümü kapatım kıkırdamaya devam ettim. "Bakma çok çirkinim.", uykulu halim hiçte güzel değildi. Atlas ellerimi çekmeye çalışırken söylenmeyi de ihmal etmiyordu. "Bence çok güzelsin.", dedi. Ellerimi yüzümden çektiğinde gülmeye devam ediyorduk. Beni kendine doğru çekip dudaklarımı öptü. Dudakları yine aklımı başımdan alıyordu. Geri çekildiğimizde konuştum, "Bu anda kalmak istiyorum.", dediğimde Atlas gülerek yataktan kalkmıştı. Ben de ondan sonra ayağa kalktığımda gülme krizine girmemek için zor durmuştum. "Böyle mi geleceksin?", Atlas üzerine baktığında gözlerini devirdi. Üzerinde her zaman olan takım kıyafeti kırış kırış olmuştu. Jilet gibi giyindiği zamanları hatırladıkça bu an o kadar komik geliyordu ki anlatamam. "Sana dolaptan bir yer açsam iyi olur.", dedim. Güldü. "Bence de. Demir'e söyleyeyim de bana arabadaki takımı getirsin. Kafamla onu onayladığımda Atlas odadan çıkmıştı. Ben de yatağımı topladım.

~~~~

Birlikte el ele çıktığımız evden gülümsemem yüzümden eksik olmuyordu. Atlas'ın yanında o kadar huzurlu hissediyordum ki sürekli gülüp eğlenmek bana çok iyi geliyordu. Atlas bana bakıp konuştu, "Seni bu kadar mutlu yapan şey ne?", dediğinde ona döndüm, "Sen...." dudaklarına yaklaşıp öptüm. Dudaklarını geri çekip konuştu, "Akşam ne yapacaksın?", "Bilmem şu an boş görünüyor ama her an dolabilir.", dedim. "Tamam o zaman dolmazsa ara beni.", "Tamam.", birlikte evden çıktığımızda Demir arabanın kapısını açmıştı. Atlas veda öpücüğümü verdikten sonra arabasına binmişti. Ona el sallayıp evden uzaklaşmasını bekledim. Evin karşısından yanıma Emre gelmişti. Onu görünce yüzümdeki gülümse gitmişti. Tüm enerjimi emiyordu. "Senin orada ne işin var? Ben sana git demedim mi?", diye sertçe konuştum. "Asya hanım dün korumalarınızdan birinin acil işi çıkınca ben kaldım efendim.", dediğinde bir şey söylemedim. Yalan ya da doğru umrumda değildi. Arabamın arka koltuğuna oturdum. O ise elimdeki anahtarı alıp sürücü koltuğuna oturmuştu.

Camdan boğaz manzarasını izliyordum. Denizin rengi bana Atlas'ın göz rengini hatırlatmıştı. İstemsizce sırıttım. Onu düşünmek bile mutlu olmama sebep oluyordu.
"Asya...", yine tekil şahısa geçtiğinde onu duymamazlığa gelip hiç bir şey söylemedim. Emre birden daha önce hiç görmediğim bir sokağa sapınca kaşlarımı çattım. "Ne yapıyorsun sen?", arabayı durdurup kemerini çözdüğünde telaş yapmıştım. Arabanın kapını açmaya çalışsamda kilitlediği açılmamıştı. "Ne yapıyorsun? Emre!", Emre bana doğru dönüp konuşmaya başladı. "Beni dinleyeceksin!", dediğinde daha çok sinirlendim. Çantamdaki telefonumu almaya çalıştığımda çantamı tutup çekmişti. "Asya sadece 2 dakika!", dedi. Ona doğru uzanıp çantamı almaya çalışıyordum. Emre beni kolumdan tutup kendine doğru çektiğinde durdum. Nefesi yüzüme çarpıyordu. Yüzündeki sert ifadeyi görebiliyordum. Gözleri kızarmıştı. Yüzüyle yüzüm arasında az bir mesafe olduğu için hemen geri çekilmiştim. Emre suskunluğumu fırsat bilerek konuştu. "Sadece 2 dakika.", dediğinde bir şey demedim. Sadece kaşlarım çatık ve sinirli gözlerimle ona bakıyordum. "Bak ben özür dilemek istiyorum.", halen neyin özüründen bahsediyordu ki? "Ya ne özüründen bahsediyorsun sen Allah aşkına? Özürü bir şey düşürdüğünde, yanlış bir kelime kullandığında falan söylersin. Ne özürü Emre ne özürü?", sinirli ve sert çıkan sesimle ona bağırmıştım. Bu konuşmayı yıllar önce yapmamız gerekiyordu ama şimdi zorla yapmaya çalışıyordu. "Senin yaptığın şeyin telafisi yok!", dedim. Telafisi olsa bile umrumda bile değildi. Benim tek düşündüğüm, Atlastı. Şu an onun yanında olmak onunla konuşmak istiyordum.

ATLAS (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin