27. GÜN

30.6K 880 25
                                    

"Anneciğim ben iyiyim merak etmeyin.", annemin dolu dolu gözlerine baktım, ağlaya ağlaya bir hal olmuştu. "Babacığım, anneme bir şey söyler misin!", Babamın da annemden aşağı kalır yanı yoktu ama daha dirençli duruyordu. Sırtımdaki yastığa daha çok yaslandım. "Hemşire çıkmamızı söyledi. Hadi anne.", Deniz'e gülümseyerek baktım. Başımda durup üzülmelerini gördükçe daha çok canım yanıyordu. Yaşlı başlı insanları bu hale sokmak beni kahrediyordu. "Teşekkür ederim Deniz. Hadi gidin artık.", dedim gülümseyerek. Annem gözlerini silip yanağımı öptü. Babam da annemin sırtını sıvazlıyordu. Babama bakıp gülümsedim, "İşleri bir süreliğine sana bıraktığım için özür dilerim.", babam gülümseyerek yanıma gelip saçlarımı okşadı. "Sayende bu annenin dırdırından kurtuldum kızım.", kulağıma doğru fısıldadığı cümleyle kıkırdadım. "Babacığım hadi.", Deniz arkadan tekrar seslendiğinde kahkaha attım. "Kıskandın mı ablacığım(?)", Deniz omuz silkip konuştu, "Bu evin en sevilen çocuğu benim bir kere. Ayrıca ilk göz ağrılarıyım.", "Sen ağrısın, ben ilacım.", dediğimde annemde güldü. Annem, Deniz'in yanına gidip yanağını öptü. "Ben ikinizi de çok seviyorum.", annemin sözü üzerine öpücük attım.

Odadan birer birer çıktıklarında yüzümdeki gülümsemeyele onları izledim. Odanın kapısı kapanıca derin bir nefes alıp, oturduğum yatağa uzandım. Bedenimdeki yaralar ağrılarını sürdürüyordu. Kapı tekrar açıldığında kaşlarımı çattım, bir şey mi unutmuşlardı acaba? Kapı yavaşça açıldığında içeriye bir sürü balon girdiğinde şaşırdım. Burak elindeki balonlarla içeriye girdiğinde kıkırdadım. Hemen arkasından elinde bir sürü poşet ile Gül girmişti. Ağzımı açıp bir şey söyleyeceğim zaman Gül'ün arkasından giren kişiyle gözlerim doldu. Ellerinde bir tepsi dolusu küçük küçük kaktüs ve çiçeklerle Atlas girdi. "Size inanmıyorum!", göz yaşlarım mutlulukla akıp gidiyordu. "Yüzündeki gülümsemenin nedeni olmak kadar bizi mutlu eden bir şey yok!", Atlas'ın sözcüklerinden sonra gözlerimdeki yaşlar hızlanmıştı. "Sen gül diye uğraştık ama sen ağlıyorsun!", Burak'ın hayıflanmasıyla göz yaşlarımı sildim. "Mutluluktan ağlıyorum.", dedim gülümseyerek.

~~~~

"Ben artık çıkmak istiyorum.", Doktorun itirazlı bakışları üzerimdeyken dudaklarımı büküp Atlas'a baktım. Artık çok sıkılmıştım. Burdan çıkıp evime geri dönmek istiyordum. "Asya ama doktor bey haklı.", Atlasta karşımda yerini alınca sinirlenmiştim. "Ben iyiyim. Artık evime gitmek, işimin başına dönmek istiyorum. Bu benim hakkım. Bana en iyi gelecek şey o!", iki adamada bakarak söylediğim cümlelerden sonra pes etmişlerdi. "Peki, evde bir kaç gün daha yatıp dinlenecekseniz izin vereceğim.", doktorun şartını kafamla onayladım. Kesinlikle böylesi daha makul olacaktı. Yataktan kalkmaya çalıştığımda Atlas itiraz etti. Onu umursamayıp ayaklandım. Başım biraz dönsede belli etmemeye çalışıyordum. "Atlas bey sizi çıkış işlemleri için alabilir miyim?", doktorun cümlesinden sonra Atlas odadan çıkmıştı. Ben de dolaba doğru gidip giyecek kıyafetlerimi almıştım. Üzerimdeki hastane önlüğü artık canımı sıkmaya başlamıştı. Üzerimdeki önlüğü çıkardığımda karşımdaki boy aynısından vücuduma baktım. Bir çok çürük, su toplanmış yerler, açık yaralar vardı. Vücudumu bu hale sokan adam güya beni seviyordu. O zaman bu yaralar neyin kanıtıydı? Bu bile beni sinir ediyordu. Öfkeliydim. Oldukça öfkeli. Bağırıp atmak istiyordum. Yıkıp dökmek, belkide zarar vermek. Ama bunlar asla benim yapacağım şeyler olmazdı. Ben böyle bir insan değildim. Yıkıp dökmez, yapıp onarırdım. Ben buydum. Derin bir nefes aldım, vücudum gibi ruhumunda iyileşmeye ihtiyacı vardı ama buna ayıracak vaktimi yatarak değerlendirmek istemiyordum. Yatmak bana hiç bir faydası olmayacaktı. Gidip çalışmalıydım, benim yaşadıklarımdan daha fazlasını yaşayan insanlara yardım etmeliydim. Pes etmeyecektim. Kimseyede pes ettirmeyecektim. Üzerime giydiğim elbise vücudumdaki yaraları sarmayan tek şeydi. Pantolon giymek şu an en çekindiğim şey olabilirdi. Lila rengi elbiseme baktım. Her şey yeni başlıyordu.

~~~~

"Nereye gidiyoruz?", heyecanlı ses tonumla Atlas'ın yüzü aydınlanıp bana baktı. "Sürpriz!", dediğinde dudaklarımı ısırdım. Atlas dağ yoluna doğru saptığında kaşlarımı çattım. Bu ıssız yerler artık beni geriyordu. Bunu belli etmemeye çalışarak avuçlarımı sıktım.

Çok geçmeden geldiğimiz tepeyle Atlas arabadan indi. Bana bir şey söylemeyip inmesine şaşırarak ben de arabadan indim. Atlas önden ben arkasından uçurumun kenarına doğru yürüdük. Atlas durup önündeki deniz manzarasına baktığı zaman ben de ona bakıyordum. "Neden buraya geldik?", diye sorduğumda Atlas ceplerindeki ellerini çıkarmadan konuştu. "Bağırmaya!", dediğinde güldüm. "Ne?", ciddi olup olmadığını anlamamıştım. "Şirketimi dolandıran şerefsizi bulup dövdürttüm!", diye bağırdığında şaşırdım. "Ne yapıyorsun Atlas?" ne yaptığını anlamamıştım. Mavi gözlerini bana çevirip konuştu, "Yaşadığım kötü şeyleri içimde tutmak yerine denizlere döküyorum.", dediğinde yüzümdeki gülümsemem dondu. Amacını şimdi anlamıştım. Yaşadıklarımı atlatmama yardımcı olmaya çalışıyordu. Ben içimde tuttukça bana zarar verecek şeylerin olduğunu biliyor ve o yüzden benim de bunları anlatmam için böyle bir oyun yapıyordu. Bunu nasıl anladığını bilemesemde sanırım başından beridir istediğim şeyin bu olduğunun farkına vardım. Bakışlarımı önümdeki denize doğru çevirdim. Onun gibi ellerimi kot ceketimin ceplerine soktum. "Erdem şerefsizini ailesiyle tehdit ettim!", Atlas tekrar bağırdığında ona baktım. O ise bağırmaya devam ediyordu, "Bir barda öldüresiye dayak yedim!", diye bağırdığında onu dinliyordum. Belkide asla söylemeyeceği şeyleri şimdi uçurumun kenarında denize doğru bağırıyordu. "Lisede okulda olay çıkarttım.", diye bağırdım ona ayak uydurarak. Atlas gülümseyerek bana baktığında ben de ona gülümsedim. Belki de içimizde tuttuğumuz karanlık sırları bizi zehirlemeden böyle atabilirdik. "Bakkaldan şeker çaldım!", Atlas bağırdığında kıkırdadım. "Hadi ama sen zenginsin nasıl şeker çalarsın?", diye sorduğumda bana bakmadan konuştu, "Çocukluk işte.", dediğinde tekrar bakışlarımı denize çevirdim. "Erdem şerefsizi bana iki kez tecavüz etmeye kalktı!", diye bağırdım. Bunu sesli söylemek canımı yaksada içimdeki zehrin akıp gittiğini hissettim. Üzerine kapatmaya çalıştığım şeyler içten içe bana zarar vermeye devam ettiğini şimdi anlıyordum. "Erdem şerefsizini öldüresiye dövdüm!", Atlas'ın ses tonundan bile anlaşılan öfkesiyle gözlerimi kapattım. Bunları ona söylemek istemesemde bana bu cesareti o vermişti. Ve yeniden başlayacaksam eskiyi kusmam gerekiyordu. Çünkü artık sindiremiyordum. "Bir çok iş adamını tehdit ettim!", Atlas kirli sırlarını akıtmaya devam ediyordu. Üzgün bakışlarımı ona çevirdim. "Asya Özdoğan'ı, ihaleyi almak için kendime aşık etmeye çalıştım!", diye bağırdığında şaşırmıştım. Bana bakıp konuştu, "Seninle muhattap olma nedenim buydu. Seni kendime aşık edersem ihaleyi alırım diye düşünüyordum. Denizden bu yüzden taktikler alıyordum. Ama sonra bir şey oldu, durup baktığımda oyunumun mahvolduğunu gördüm. Ben sana aşık olmuştum. Aşka bu kadar inanmazken aşık olduğumu anlamam gerçekten ironiden başka bir şey değildi." Atlas elini yüzüme götürüp okşadı. "Ben hayatımda ilk kez aşık oldum. Bunu nasıl yaptın bilmiyorum ama artık sensiz ben bir hiçim!", dediğinde göz yaşım akıp gitmişti. Derin bir nefes alıp konuştum, "Atlas Kayaoğlu'nu ihaleyi almak için kendime aşık etmeye çalıştım.", diye bağırdığımda Atlas kaşlarını çatmıştı. "Sanırım sadece senin planın mahvolmamış.", diyip gülümsedim. "Galiba birbirimizle muhattap olacak bir neden veya sebep aradık.", dediğimde Atlasta gülümsemişti. "Seni çok seviyorum.", dediğimde dudaklarımı yapışmıştı. Öpücüğünü bile özlemiştim. Dudaklarım onsuzken kuru kalmış çatlamışlardı. Adeta çöl yeri olmuştu, şimdi ise suya kavuşmuştu. Atlas'ın dudakları çöldeki bir bardak suydu. Geri çekildiğinde tekrar bağırdım, en büyük zehrimi akıtma zamanıydı, "Emre beni birlikte olmaya zorladı. Aynı gece de hizmetçisiyle bir aşağımdaki odada aldattı.", dedim. İçimdeki en büyük zehirde akıp gitmişti dudaklarımdan. İlk kez birine söylemiştim. Ne ailem ne de arkadaşlarım biliyordu bunu. Sadece ben ve Emre. Şimdi artık Atlasta biliyordu. "Sen çok seviyorum.", dediğinde tekrar dudaklarımızı birleştirdim.Bu defterimin sonuna gelmiştim. Artık yeni bir deftere başlamaya hazırdım. Yeni aldığım kalemimle ilk sayfayı doldurmaya başladım. Defterimin ilk sayfasına yazdığım ilk cümle, "Atlas benim her şeyim!", oldu.

ATLAS (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin