altmış dört

11.5K 802 671
                                    

*
pazartesi
07.32
selim
ali

"ses yapma." dedi selim kısık sesiyle. "benim ailem de evimde dayak yemiş birini saklamamı istemez."

gözlerini deviren ali "dayak yemedim." diye homurdandı. dudağının oynamasıyla henüz kapanmış yarası bir damla kadar kanadı.

ali içeri girdikten sonra sessizce kapattı kapıyı selim. birazdan babası uyanacak ve işe gidecekti. doğrusu, bu saate kadar uyanmamış olmasına da şaşırıyordu.

kendisi odasına girip peşinden de ali'yi sürüklerken nerede olduğunu kaybetmemek için ali'nin kazağının kenarından tutuyordu. birkaç saniye içinde ikisi de aynı dört duvar arasında kaldıklarında selim, kapıyı kapatıp bilgisayar masasının koltuğuna geçti ve ali'nin yatağa oturmasını izledi. belki bir buçuk aydır görmediği odayı gözleriyle gezdi. dolabın üzerindeki posterlerden birisi çıkmış, duvardaki fotoğraflardan birisi inmiş, kapı kenarındaki priz yıllar sonra ilk defa kullanılmıştı. selim, kısık gözleriyle ilgisizce etrafı inceleyen ali'nin kafasında neler olup bittiğini tartamıyordu.

kendisini haksız görmüyordu ama tavırlarının abartı olduğunu da düşünmüyor değildi. yine de tutup da ali'ye aferin, iyi ki kızı öpmüşsün diyemezdi. bunu yalayıp yutamazdı. üstelik aldatılmış olma ihtimali de çok yüksekti. daha önce kaç kişiyi aldatmıştı ali, selim neydi ki? olabilirdi fakat selim'in içinde bir ses ona bunun doğru olmadığını söylüyordu. ali'nin yaptığının yalnızca sonu düşünülmemiş bir hata olduğunu ve gayet de affedilebilir bir şey olduğunu söylüyordu.

"baban mı yaptı?" dedi sessizliği bozarak. ali hafifçe rengi solmuş sol gözü, kurumuş bir kan tabakasıyla örtülü alt dudağı, mor renginden haylice nasibini almış çene kemiği ve silinmesine rağmen kan rengini belli eden biçimli burnuyla selim'e döndüğünde yüzünde, acı çektiğini belirten hiçbir ifade yoktu. selim onun titreyen ellerini görmese, buranın onun için hiçbir değeri olmadığını düşünürdü.

sessizce yutkundu ali. ince elleri arkasında, yatağa yaslıydı. birkaç saniye selim'e baktıktan sonra gözlerini başka yöne çevirdi ve başını olumlu anlamda salladı. selim onu tanımasa, mutsuz olduğunu fark etmezdi. dışarıdan hiç de umursuyormuş gibi durmuyordu çünkü.

"neden anlattın?" diye sordu merak içeren bir ses tonuyla. daha doğrusu sesinde meraktan çok kızgınlık vardı. ali, onu duyduktan sonra yorgun bir tavırla sırtını yatağa yasladı ve kollarını rastgele bir yere uzattı. cevap vermedi.

ayağa kalkıp yatağa, ali'nin dizinin hizasına geçti ve yatağın üzerinde bağdaş kurdu. ali'nin yeşil gözleri ona döndüğünde o, onun gözlerine değil yüzündeki yaralara bakıyordu. demişti, ali kaldıramazdı. ali dayanamazdı. ali, hayatında kimseden tek bir fiske bile yememişken ailesinden şiddet görmeye dayanamazdı. şimdi feri sönmüş gözleriyle selim'e bakarken nasıl kırgın hissediyorsa, bu hissin geçici bir şey olmadığını da kavrayamazdı.

"neden anlattın?" dedi kaşlarını çatıp tekrar ederek. şimdi gözlerine bakıyordu. yeşille örtünmüş göz bebeklerinin tam içine, yüzünde kızgın bir ifadeyle. "böyle olacağını biliyordun. neden anlattın?"

"beni neden içeri aldın?" diye sordu. sesli harfleri her zaman olduğundan daha uzun söylemişti. bu, onun sesinin sarhoş gibi çıkmasına sebep olsa da selim onda biraz bile alkol kokusu almadı.

cevap alamadı ali. öylece kendisine bakan mavi gözleri izledi, zaten o da çok uzun sürmedi. gülerek gözlerini başka yöne çevirdiğinde kıkırdayışında neşe içeren hiçbir tını yoktu. "cevap bile veremiyorsun."

fatale Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin