doksan üç

8.4K 585 867
                                    

ben bu bolum bi sey yaptim yorum yapmazsaniz aglsrim

*
perşembe
23.25
selim
ali

ses.

üç harflik basit bir kelime, koyu gri duvarları o tiz tırnaklarıyla çizip gerisinde şeffaf bir leke bırakıyor ve arkasına bile bakmadan duvarlar arasında gidip geliyor. her dakika en az bir kez açılan kalın kapıdan yavaşça dışarı sızıp akşam ayazına karışıyor, bazen de ağır adımlarla ilerlediği koridordan yangın merdivenine doğru uzanıyor. yoğun, söylenen tüm kelimeleri birbirine bastıracak kadar yüklü ve onu susturacak tek sessizlik çoktan bohçasıyla uzaklara açılmış.

"çok gürültü var." boğuk çıkan sesiyle başını yana yatırdı ve şakağını selim'in omzuna yasladı. masanın karşı tarafındaki muhabbeti dinlerken damarlarındaki alkolün ağır uyuşukluğunu her zerresinde hissediyordu. sesler kulağından içeriye tırmanırken yankılanıyor ve öyle bir sekteye uğruyordu ki ali, harfleri bile birbirinden ayıramıyordu.

elini, omzunda uyuklayan bedenin arkasından geçirip parmaklarını beline sardı. "seni odama götürmemi ister misin?"

yüksek müzik, yan masaların kalabalığı ve karşısında oturan iki bedenin kendi arasında kıkırdaşmasının arasından selim'in sesini seçti ali. kendisinin bile anlamadığı bir baş sallamasıyla onu onayladığında gözleri kapanmıştı bile. o sırada karşılarında oturan kız, başındaki alkol ağrısı ve gün yorgunluğuyla karşısındaki iki arkadaşın birbirine sarılarak oturduğunu bile anlamadan "biz kalkalım diyorduk." dedi. yanındaki yapılı erkek bedeni de gülümseyerek kızı onayladığında masanın arkasında kalan ve ali'nin beline sarılmış eli görmemişti. "mesai saatin yaklaşmıştır zaten senin de."

hafifçe gülümsedi. "siz bilirsiniz." dedi, düz bir cümle şeklinde oluşturulmuş o teklife kibarca yanıt vererek. o sırada telefonundan saati kontrol etmişti. ortaokuldan tanıdığı bu iki arkadaşıyla 2-3 yıl sonra ilk kez karşılaşmışlardı ve istemsizce, masaya çağırılma teklifini kabul etmişti.

basit birkaç elveda tümcesi ve ali'nin nazikçe baş sallamasıyla az önce aynı masada oturan dört beden ikiye ayrılmış, ayrı yönlere yürümeye başlamıştı. selim'in arkasından yürürken yarı açık gözleriyle yanından geçtikleri masaları izleyen ali, göz göze gelmemek için insanların yüzlerine bakmıyor ama aralanmış dudaklarıyla giyilmiş kıyafetleri inceliyordu. kırmızı, pullu elbiseler ve uzun topuklular; temiz, beyaz gömlekler ve parlak kunduralarıyla insanlar oldukça alımlı görünüyorlardı. oysa üzerindeki normal bir tişörtle ali ne de sade ve uyumsuzdu bulunduğu yere göre.

ali, selim'in sakallı bir adamla kısa görüşmesini dinledikten sonra onun arkasından koridora doğru yöneldi. kulaklarının ardında gittikçe birbirine bastırılmış ve sesi kısılmış gürültüler yer almaya başladığında kalabalıktan uzaklaşmanın verdiği rahatlamayla omuzlarını saldı. ayakkabılarını izleyerek selim'in arkasından yürürken artık bu koridoru ezberlediğini ve zifiri karanlıkta bile selim'in odasını bulabileceğini biliyordu. o anlık refleksle parmaklarını, önünde yürüyen selim'in serçe parmağına sardığında selim ona herhangi bir tepki vermemişti -ya da ali, yalnızca birleşmiş ellerine baktığı için onun yüz ifadesini görmemişti-.

birkaç saniye içerisinde selim, hâlâ kısıkça duyulan müzik sesinin arasında ince kapıyı açtı ve geri çekilerek ali'nin geçmesini bekledi. ali, boş bir bakışla içeri girdiğinde selim de arkasından yürümüş ve kapıyı ardından kapatmıştı. kaşlarını çatarak yatağına baktığında "uyumak ister misin?" diye sordu. yatağın üzerindeki dağınıklık bir haftalıktı ama eğer ali burada uyumak istiyorsa toplaması çok zor değildi.

fatale Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin