sa kısa bölüm spamı
*
çarşamba
23.40
selim
ali"hemşire karım var," diye soludu. "...pansumanı ben yapıyorum."
"ben yapabilirdi-"
"sus be." diyerek tersledi onu. "tişörtle yara mı silinir? aklınızı mı kaçırdınız siz? ayrıca sen niye kavgaya karışıyorsun oğlum? yaşınız kaç sizin daha? sik kadar boyunuz türlü türlü huyunuz v-"
"baba."
"tamam be." diye kendini sustursa da kaşlarını çatmayı sürdürdü. "yazık değil mi oğlum kendinize? ne bu böyle? anana babana yazık değil mi, onlar ne yapar seni böyle görünce? kendine acımıyorsan onlara acı. bak, ben ali bir gün gözü mor geldi diye neler neler yaşadım. ana baba yüreği, oğluna kıyamaz. yazık."
başını sallayarak gülümsedi selim. bir yorum yapmadı. öylece yere baktı. "anneme söylemesek olur mu?"
"mahalleyi havaya kaldırır valla, sakın söyleme. mecnun burnu kanarken geldiğinde ne yaptı hatırlamıyor musun?"
"o yüzden dedim ben de..."
"sen ne yaptın da bu hâle geldin bakalım?" dedi elindeki pamuğu çocuğun kaşından çekerken.
"baba hiç sırası değil."
"sen sus be. böyle şeylerde büyüklerden yardım alınmalı ki tekrarlanmasın."
"baba." dedi imalı bir şekilde yüzünü kasarken. "sonra."
"iyi." dedi aynı şekilde imayla ona bakıp pamuk torbasını kapatırken. "yarın konuşacağız bunları. çocuğu da burada yatırma, içerisinin rutubeti yangın evinde yok. sok odana, kapat kapıyı. anan girmez zaten içeri ama yine de kilitle kapıyı."
"çaktırma anneme olur mu?"
"çaktırmayız dedik ya." diyerek bir kez daha çıkıştı. "oğlum," dedi selim'e dönerek. "...sen şimdilik burada dur. bu odasını toplasın, yatak kursun sana. öyle gidersin içeri."
selim gülümseyerek "tekrar teşekkür ederim." dedi. herhangi biri ona herhangi bir şekilde yardım edince yüzü kızarıyordu, tıpkı şimdiki gibi. ali, birkaç saniye sonra selim'e döndü. hafifçe kızıllaşmış yanaklarına, dağılmış kısa saçlarına, kıvrılmış dudaklarına ve altları yorgunluğun getirdiği morlukla renklendirilmiş gözlerine baktı. yalnızca birkaç saniyede yüzündeki tüm ayrıntıları bir bir izledi, çenesinin altındaki beni bile.
birkaç saat önce abisinden dayak yiyen kendisi olsaydı kesinlikle böyle durmazdı. bir abisi yoktu ama eğer olsaydı ve böyle bir durum yaşansaydı günlerce kendine gelemezdi. dudaklarındaki gülümseme uzun süre yerine gelmez, kaşlarındaki çatıklık bir zaman boyunca yerini sakinliğe bırakamazdı. bunca sıkıntının içinde, öylece birine sırf kaşındaki kanı sildirdiği için utanıp kızarabiliyordu. umursadığı, umursaması gereken hiçbir şey yokmuş gibi davranıyordu.
babasının peşinden odadan çıkarken de bunları düşünüyordu. umursamaz mıydı yoksa umursadığını belli etmemeye mi çalışıyordu? anlaması kolay bir insan değil miydi yoksa gerçekten de anlaması kolay bir insan mıydı? onun hakkında bilmediği tonlarca şey vardı ve bu şeyler her gün biraz daha artıyordu.
"ailevi mi?" diye sordu babası fısıltıyla.
"öyle." dedi odaya girmeden önce.
arkasından babasının "belli zaten." diyen sesini belli belirsiz duydu ve ışığı açtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fatale
Short Storyali: mezuna kalmak zorundaydım ali: ama seninle aynı dört duvar arasında kalacağımı bilseydim tercih listemin en başına kars su ürünleri mühendisliği yazardım amk texting' boyxboy' küfür içerir hassas değerlere saygı minimum seviyededir #eşcinsel 1'...