3. Bölüm

156 21 46
                                    

(Dongju)

(1 hafta sonra)

Taşındığımızdan beri ilk kez evden çıkıyordum. Saat epey erkendi ve okula gitmeden önce bankaya uğramam gerekiyordu. Abimin verdiği tonla parayı evde tutamazdım.

Bahçeden çıkarken, sokağın sonundaki evin bahçe kapısının sertçe kapandığını duydum. İçerden anlaşılmayacak kadar kısık konuşma sesleri geliyordu. Bahçe duvarları yüksek olduğu için içerisi görünmüyordu.

Omuz silkip yürümeye başladım. Kulaklığımı takıp haritalara girdim. Beni en yakındaki banka şubesine götürecekti. Tabi bir araçla gelip alsa hiç fena olmazdı. Fakat bu seferlik ince ve sıkı bacaklarıma güvenmek zorundaydım. Neyse ki abim yüzünden düzenli olarak spor yapıyordum.

Paralarımı son kez sayıp içinden çok az bir miktar ayırdım. Acil bir durumda kullanmam gerekebilirdi. Geri kalanın tamamını bankadaki hesabıma yatırdım. Hesap cüzdanımda gördüğüm rakam beni şaşırtmıştı. Faizlerden kazandığım epey bir miktar vardı. Çok yakında abime hayal ettiğim hediyeyi alabilirdim.

Bankadan sonra haritadan takip ederek kampüsü buldum. Yol biraz uzundu. Fakat her gün yürüyerek gidemeyeceğim kadar değildi. Üstelik saatlerimiz uyuştuğu zamanlar beni abim bırakacaktı. Bu yüzden yol parası vermek yerine yürüyebilir ve o paraları biriktirebilirdim.

Aslında abim buna çok kızıyordu. Eski okulum buraya göre beş katı uzak mesafedeydi ve ben her sabah yürüyordum.

Abim paramı harcamaya kıyamadığım için daha fazlasını veriyordu. Sanırım kendi evi için para biriktirdiğini bilse, bütün paraları geri alıp kıyafetlere yatırırdı.

Onun gibi görünen birinin, dış görünüşüne neden bu kadar önem verdiğini anlamak zor değildi. Ben bütün bir yılı sadece iki pantolonla geçirebilirdim. Fakat o aynı renk pantolonlardan bile birkaç tane alırdı.

Benim kıyafet almadığımı bildiği için, bazen benim için de alışveriş yapıyordu. En azından o aldığı zaman kıyafet için verdiği paralar da bankaya gidiyordu.

"Merhaba! Acaba hukuk fakültesinin yerini biliyor musun? Hukuk okuyorum da!"

Düşüncelerimden beni çekip alan şey, karşımda gülümseyerek bana bakan heyecanlı öğrenci oldu. Benden bile kısa olduğuna ve buraları bilmediğine göre ilk senesi olmalıydı. Üstelik ikinci dönemde fakültesini sorduğuna göre, benim gibi transfer öğrenciydi.

"Aslında ben de burada yeniyim. İstersen birlikte arayabiliriz."

"Nereden geliyorsun?"

"Biz abimle Gangnam'da yaşıyorduk. Buradaki üniversitelerden birine başvurduğu için taşınmamız gerekti."

"Ah neredeyse unutuyordum. Benim adım Hwanwoong, senin adın ne?"

"Dongju."

"Memnun oldum Dongju. Nereye taşındınız? Buraya yakın bir yerde mi yaşıyorsun?"

"Evet, çok uzak sayılmaz. Senin evin nerede?"

"Henüz bir ev bulamadım. Ben de abimle yaşıyorum. İkinci kez üniversite okuyor. Birlikte bir ev bulana kadar yurda yerleştik."

"Bizim oturduğumuz sokakta çok sayıda boş ev var. İstersen abime söyleyeyim, ev sahipleriyle konuşsunlar."

"Sahiden yapar mısın?"

"Tabi ki yaparım. Numaranı söylersen akşam sana ulaşabilirim."

Numaralarımızı kaydettikten sonra kampüsün bahçesinde yürüdük. Panolardaki birkaç duyuruyu takip edip, birlikte okuyacağımız insanları aradık. Sonunda birlikte kampüsten çıkıp, merkezde bir kafeye girdik.

Bankaya yatırmadan ayırdığım para işe yarıyordu. Belki de hayatımda ilk defa, abim dışında bir başkası için bir şey satın alıyordum. Bunun bedeli olarak yarın kampüse gelirken yemeğimi yanımda getirmem gerekecekti.

"Ben artık gideyim Hwanwoong. Abimle konuştuktan sonra seni arayacağıma emin olabilirsin."

"Benim de abimin yanına dönmem gerek. Öyleyse akşam konuşuruz."

Onun yurduna kadar birlikte yürüdük. Daha sonra ben oradan eve devam ettim. Sokağa yaklaşırken elimi cebime attım. Sonra çantamı ve cüzdanımı kontrol ettim. Evin anahtarını almadığımı anlayınca hayal kırıklığıyla adımlarımı yavaşlattım.

Abimi tam yetmiş kere aramıştım. Anlaşılan derse girmeye bile başlamıştı. Yoksa telefonlarımı asla yanıtsız bırakmazdı.

Pes edip evin bahçesine girdim. Sokak kapısının önündeki basamağa oturup beklemeye başladım. O sırada abim arayıp bir saat içinde evde olacağını söyledi. Aslında yanına gidebileceğimi söylemişti. Fakat yol parası vermek ve bilmediğim bir yerde abimi aramak istemiyordum.

Güneş çoktan batmış, hava kararmaya başlamıştı. Kuşlar bile korkunç ötüyordu. Korkudan titreyerek telefonumun el fenerini açtım. Aslında hava önümü görebileceğim kadar aydınlıktı. Fakat sokak lambaları yanmaya başladıysa, hava birazdan tamamen kararacak demekti. Bu yüzden korkmama engel olamıyordum.

Abim tekrar arayıp yolda olduğunu söylediğinde rahat bir nefes aldım. Tanrı'ya şükür ki, korkudan ölmeden önce eve girebilecektim.

O esnada sokağa yürüyerek giren biri dikkatimi çekti. Bu saatte iyi insanların sokakta olduğuna asla inanmazdım. Bu yüzden korkuyla onu izledim.

Tam evin önünden geçerken gayri ihtiyari başını çevirdi. Sokak lambasının ışığı öyle bir açıdan vuruyordu ki, gözlerinin kıpkırmızı görünmesine sebep oluyordu.

Korkuyla nefesimi tuttum. Beni korkudan öldürmek üzere olan adam sokağın sonundaki eve girerken yerimden kalkıp kapıya yapıştım. Abim birkaç dakika daha gelmezse kesinlikle cesedimi bulacaktı. Çünkü kalbim bu korkunç yerde beş dakika daha yaşayamayacak kadar zayıflamıştı.

Dizzy ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin