9.Bölüm*singularity*

505 50 75
                                    

*"Tek olmak" yani bir olmak, singularity kelimesinin anlamlarından biridir.

Bölüm Şarkısı: Singularity by V BTS


  Tazikli suyun başımdan aşağı doğru dökülüşünü izliyordum. Siyah saçlarımı köpürtürken yaşanan şeyleri düşünmeden edemiyordum, eskisi gibi oluşumuzu, bana o kadar yakın oluşunu...  Jungkook dengemi bozuyordu, şu an duşun altında bile onu düşünüyor olmam tehlikeliydi, yasak olanla oynamamalıydım. Eskisi gibi olmak yıllardır hayalini kurduğum şeydi fakat neden şu an sadece eskisi gibi olmakla yetinmek istemiyordum?

  Duştan çıkıp Jungkook'un kenara bıraktığı havlulardan birini belime bağlayıp diğeriyle saçımı duruladım.  Kapıyı açıp dışarı çıktığımda üşümüştüm, hava gerçekten de soğuktu, yağmur hala dinmemişti büyük ihtimalle. Banyonun karşısında bulunan Jungkook'un odası zannettiğim yere doğru ilerledim. Kapıyı tıklatıp içeri seslendim, uygun olmayabilirdi. "Jungkook-ah, içeri girebilir miyim?" Kapı açıldığında karşımda eşofmanlı bir Jungkook duruyordu, beline doğru sarkan eşofmanın içinden giydiği Calvin Klein iç çamaşırı belli oluyordu. Dışarıda giydiği kıyafetleri değiştirmiş olmalıydı. Mağazada görsem beğenmeyeceğim gri takım Jungkook'un üzerinde, fazla... Hangi sıfatı kullanacağımı şaşırmıştım.

  Gözleri önce çıplak göğsümde oyalandı, sonra da yüzüme sabitledi. Gergin görünüyordu. Lisenin ilk yıllarında birbirimizi fazlasıyla çıplak görmüştük, her şekilde. Bu nedenle görüntüden rahatsız olmayacağını umarak odaya dalmıştım, ama rahatsız görünüyordu. "Pardon Jungkook, kıyafetleri almayı unutmuşum. Yarı çıplak odana dalmayı istemezdim, rahatsız olduysan özür dilerim." Hızlıca kafasını salladı. "Hayır hyung saçmalama, niye rahatsız olayım." Mırıldanarak konuşurken yüzüne telaşlı bir gülümseme kondurmuştu. "Gel de kıyafetlerini vereyim.

  Odası da salon gibi lüks fakat bir o kadar da sıcak dizayn edilmişti. Tüm daireye kahverengi ve siyah tonları hakimdi, beyaz bir daireye sahip olduğunu düşünmüştüm hep. Düzeni ve temizliği çok severdi, zamanla tarzı da değişmişti demek ki. "Hyung, bu sweatshirtle eşofmanı bulabildim bedenine en uygun." "Tamamdır Jungkook-ah, sen salona git, beş dakikaya oradayım." Jungkook kaçar gibi kapıya gidip dışarı çıktı ve kapıyı arkasından kapattı. Bu kadar mı rahatsız olmuştu gerçekten? 

  Kenara çıkardığım iç çamaşırımı üzerime giyecekken yağmurdan dolayı fazla ıslak olduğunu fark etmiştim. İç çamaşırlarından birini alsam rahatsız olur muydu? Herhalde bir şey olmazdı, yıkayıp getirirdim tekrardan. Çekmeceleri karıştırmaya başladım, iç çamaşırı çekmecesini bulunca içlerinden bir tanesi gözüme çarpmıştı. Calvin Klein, hem de Jungkook'un giydiği siyah renkli olandan. Onla aynı iç çamaşırını giyecek olmak, daha doğrusu onun iç çamaşırını giyecek olmak niye kanımı kaynatıyordu? Gerçekten delirmiş olmalıydım. Geçen gün Namjoon hyungla konuştuklarımız aklıma geldi. "Ona aşıksın Jimin-ah" Kafama sallayarak düşünceleri zihnimden savurmaya çalıştım, bunu düşünmek bile çok yanlıştı, onun sevgilisi vardı. Şu an evlatlık olduğumu düşünüp kendimi üzmek yerine neden Jungkook'u düşünüp duruyordum ki?

  Verdiği kıyafetleri giyince boy aynasının önüne dikilip kendimi inceledim, fazlasıyla büyük duruyorlardı, kollarımdan sarkan sweatshirtü kıvırarak kollarıma uygun hale getirmeye çalıştım fakat köprücük kemiklerim dışarıdaydı, her türlü tam uymayacaktı. En azından eşofmanın ipini sıkarak belime uygun hale getirebilmiştim, tek problem boy olarak uzun gelmesiydi. Umarım takılıp düşmek gibi bir rezillik yapmazdım.

  Salona doğru ilerlediğimde Jungkook ile göz göze geldik, gözlerini kısarak giydiklerime baktı. "Biraz..." öksürüp boğazını temizledi ve konuşmaya devam etti. "Biraz büyük gelmiş gibi..." "Biraz mı gerçekten Jungkook-ah?" Kıkırdayarak yanına oturdum. Onun da yüz ifadesi rahatlamıştı. "Duşunu kullanmama izin verdiğin için teşekkür ederim." "Saçmalama hyung ne teşekkürü? Benim evim senin evin bundan sonra, eskisi gibi..." Ona gülümseyerek baktım, mutluluktan gözlerimin parladığına emindim. "Ee ne yapsak ki şimdi?" Meraklı sesiyle sorduğu soruya gülümseyerek cevap verdim. "Yemek mi ısmarlasak, azıcık acıktım." O da kıkırdamaya başladı. "Seni doyurmazsak olmaz tabii Jiminie." Eğlenerek söylediği bu cümleye karşı onu şakacıktan azarlamaya başladım. "Hyung desene bana ya !" "Sırf sen hyung dememi istediğin için hyung dememeye karar verdim şu an." Eskisi gibi birbirimize takılıyorduk, cidden bunlar bir rüya olabilir miydi? Sırıtarak söylediği cümleyle elinden telefonunu çekip aldım. "O zaman ceza olarak yemeği de ödersin?" Yüzüne doğru salladığım telefonu elimden çekip aldı."Seni güzelce doyuracağız Jiminie hiç merak etme." Kızaran yanaklarım ve mahçup yüz ifademle omzuna bir yumruk attım, bunu hak etmişti.

Mokıta*jikook*yalan ve yasakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin