Merakım mı daha baskındı yoksa korkum mu?
Yaklaşık yarım saattir başında bekliyordum ama uyanmak şöyle dursun yattığı pozisyonu bozmamıştı bile. Artık pes etmiştim ve sıcağında mayıştırıcı etkisiyle uyku olağanca ağırlığıyla zihnime baskı kurmuştu. Kalmak ve soru işaretlerini gidermekle, başka bir sınıfa gidip uyumak arasında bocalıyordum. Burada daha fazla kalırsam uyuyakalacağımı da biliyordum.
Esneyerek ayaklandım ve kapıya doğru yürüyerek valizi bıraktığım yerden aldım. Elimi kapı kulpuna götürdüğümde deja vu yaşayarak arkamı döndüm. Bu sefer uyanmamış, tek kelime etmemişti.
Sıkıntıyla önüme döndüm ve cam kapıyı aralayarak dışarıya süzüldüm. Koridora çıktığımda bile sıcaklık derecesini düşürmüş, hafif bir soğukluk gezinmişti bedenimde. Kim bilir dışarısı ne derece soğuktu?
Arkamdan kapıyı kapayarak koridorun sonuna doğru ilerlemeye başladım. Sanki her adımımda ısı derecesini düşürüyor, bütün hiddetiyle bedenimi istila etmek istiyordu. Üzerimdeki ince monta hayıflanarak baktım.
Sonunda dış kapıya geldiğimde hızla açıp çıkmıştım. Rüzgar tenimi ısırmak için gecikmedi. Olağanca şiddetiyle esiyor, bedenimi titretiyordu.
Elimdeki valizle ne kadar hızlı yürünebilirse, o denli hızlı yürüyerek iletişim fakültesine vardım ve güvenliğe öğrenci kimliğimi göstererek içeri girdim. Buranın da dışarıdan farkı yoktu, sadece şiddetli rüzgarı eksikti.
Zemin kattaki sınıfların soğuk olacağını tahmin ettiğimden ikinci kata çıktım asansörle. Üşüyen kollarımı soğuk ellerimle ısıtmaya çalışarak en yakındaki sınıfa girdim ve soğuğu engelleyebilirmiş gibi hemen ardımdan kapıyı kapadım. İçerisi sıcak olmasa da ılıktı. Bu bile beni sevindirdi.
En arkadaki sıralardan birine oturdum, valizimi açarak içinden bir mont çıkardım ve üzerime örttüm. Bu montu neden kütüphanede, dışarıya çıkmadan önce giymeyi akıl etmediğimi düşünerek hayıflandım. Hiç değilse şimdiki kadar üşümezdim.
Telefonumun titreşimiyle bakışlarım ekrana düştü, abim arıyordu.
Abim geçen yıl evlenmişti, benim üniversiteye başladığım sene. Evden ayrılalı iki sene oluyordu ama bu yıl bizim evin yakınlarında bir ev tuttuğunu duymuştum. Telefonu sessize aldım.
Başımı duvara yasladım ve gözlerimi tamamen kapadım.
Ne zamandı?
Hep bu zamanlarda hatırlarım en umutsuz gecelerimi. En acı hatıraları kilitli tuttuğum çekmecelerden yere döker zihnim.
En acıtan anılarımı.
Ne zamandı? Sanırım liseye yeni başlamıştım, on üç yada on dört yaşlarında olmalıyım. Annem ve babam uzun bir süredir şehir dışındaydı bu yüzden evin tüm yükü üzerimdeydi. Abim dışında bir erkek kardeşim daha vardı ve tabii bir de ablam olmak üzere dört kardeştik. Ablam on yıl kadar önce evlenmiş ve çoktan yuvasını kurmuştu. Bu yüzden evde sadece üçümüz olurduk, abim ben ve benden iki yaş küçük olan erkek kardeşim.
İki erkeğin dağınıklığını toplamak zordu, artı yemek sorumluluğu da üzerimdeydi. Okuldan gelir gelmez yemek işine soyunuyor ardından da bulaşığın ardından ders çalışıyordum.
Yine öyle bir gündü. İkindi vakti okuldan gelmiştim. Abimi evde bulduğumda çok sinirliydi. Ben üzerimi değiştirip evi toplamaya çalışırken sürekli peşimde dolaşıyor ve emirler yağdırıyordu. Onu şuraya koy, şunu getir bunu götür.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Önce Kendini Unut
Novela Juvenil"Neden ağlıyorsun?" diye tekrar sordu. Sesi biraz peltekti ve sarhoş olduğu belliydi. Muhtemelen ben uyuyakaldığım esnada o arka sıralarda sızmıştı. Sarhoş bir erkekle sınıfta mahsur kalmıştım! Harika. Gözlerimi elimin tersiyle silerken, "Ağlamıyoru...