Gece saat kaçtı bilmiyorum. Ayazın soğuğu tenimi yalayıp geçerken küçük valizimin kulpunu sıkıca tutmuş ne yapacağımı düşünüyordum.Öfkeyle hareket edilmemeliydi, bu doğruydu ama sakin bir zamanda da o evde daha fazla kalabileceğimi düşünmüyordum.
Artık psikolojimi ne kadar daha ayakta tutabilirdim, bilmiyorum.
O evden uzaklaştığım için rahatlayıp sevinsem de, gecenin bir yarısı elimde valizle, kampüsün içinde kalakalmıştım.
Yaptığımız tartışmadan sonra eşyalarımı hemen toplamış ve hocanın ödevimde bir sorun bulduğunu ve okula çağırdığı yalanını söyleyerek aynı akşam evden ayrılmış ve son dakika bilet bulduğum otobüsle geri dönmüştüm okuduğum şehre.
Bana nefes aldıran şehre.
Ama yurttan izin aldığım için oraya da dönemezdim, saat geç olduğu için beni içeri almazlardı. Bunun farkındalığıyla şehirler arası otobüse, okulumun önünde indirmelerini rica etmiştim. Hiç değilse okulda güvenlik olduğu için daha az tedirginlik hissederdim.
Şimdi ise dışarıdaki banka oturmuş, üşüyerek ne yapacağımı düşünüyordum. En iyisi kütüphaneye gitmekti. Hem kütüphane 7/24 açıktı hem de içerisi sıcak olurdu. Yani, bir ihtimal.
Valizimi arkamdan sürükleyerek hızlı hızlı yürüyüp iletişim fakültesinin yanında kalan büyük kütüphaneye doğru hızla yürümeye başladım.
Ayazın soğuğu tenimi üşütüyor, içime işliyordu. Soğuk rüzgar, atkımın açıkta bıraktığı tenimi ısırırken kütüphanenin ısıtıcılarının çalışıyor olması için dua ettim.
Valizi merdivenlerden çıkarmak biraz uğraştırıcı olsa da sonunda başarmıştım. Küçük olduğu için fazla bir zorluk çıkarmamıştı bana. Ilık koridorda ilerledim ve tamamen camdan oluşan kapıyı iterek içeri girdim.
İçerisi tahmin ettiğim gibi sıcacıktı. Valizi bir köşeye bırakıp ellerimi sıcak peteğe yasladım. Şimdi biraz daha iyi hissediyordum.
Yeterince ısındığımı hissettiğimde ışıkları açmak için komitatörü aramaya başladım. Yerini kapının yanında diye hatırlıyordum ama elimi gezdirdiğim yer sadece duvarın pürüzlü dokusu olmuştu. Duvar boyunca ilerleme başladığımda sonunda kitaplık rafının yanında bulmuştum. Işıkları açtığımda sonunda içerisi aydınlanmış, rahat bir nefes almıştım. Büyük çalışma masasına doğru bir adım attım ve aynı anda duyduğum bir çığlık sesiyle hemen geri çekildim.
"Elime bastın..." Çığlığımı engelleyememiştim. Elimi ağzıma yasladım.
Orada biri vardı. Orada biri vardı!
Yere sere serpe uzanmış o kişi hızlıca ayağa kalktı ve masaya tutundu. "Sakin ol... Canavar değilim ben."
Duyduğum kalın bir erkek sesiydi. Bir nebze sakinleşmemin tek sebebi ise gördüğüm yüzü tanıyor, hatırlıyor oluşumdu. Elimi hızlıca atan kalbime bastırdım. Kumral, uzun saçlarını rahatsızca gözlerinin önünden çekti ve kısık gözlerini donuk ve korkmuş yüzümde gezdirdi.
Onat... Adı buydu, değil mi?
"Senin... senin ne işin var burada?" diye sordum hala nefes nefese olan sesimle. Bir kaç adım geri çekilip valizime doğru yaklaştım.
Bir eliyle masaya tutunurken bir eliyle de gözlerini ovaladı. Uykudan yeni uyanmış gibi bir hali vardı. Zorlukla kendini ahşap sandalyeye atarak uzun bacaklarını uzattı ve ışıktan dolayı olsa gerek gözlerini daha da kısarak bana baktı. "Sen kimsin?" diye sordu hafif peltek, hafif kendinde olmayan bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Önce Kendini Unut
Teen Fiction"Neden ağlıyorsun?" diye tekrar sordu. Sesi biraz peltekti ve sarhoş olduğu belliydi. Muhtemelen ben uyuyakaldığım esnada o arka sıralarda sızmıştı. Sarhoş bir erkekle sınıfta mahsur kalmıştım! Harika. Gözlerimi elimin tersiyle silerken, "Ağlamıyoru...