4. BÖLÜM

71.5K 2.7K 331
                                    

Korkunun ecele faydası yoktu ama kapınızda Azrail gibi bekleyen bir adam varsa o kapıyı açmak için cesaretiniz de olmuyordu ne yazık ki.

Yaklaşık beş dakika önce sabrının sonuna geldiğini ve odadan çıkmam gerektiğini söyleyen adam kapının önünde durmazsa bende kilidi çevirecek cesareti pekala bulabilirim. Derin bir nefes alarak sırtımı kapıdan ayırıp beni görmese bile kapıya bakarak konuştum. "Kapının önünden çekilirsen çıkarım." Bir de pazarlık yapıyorum ha?

İyi gidiyorsun Nalin. Cehennemin kapısı senin için aralandı, Azrailinle görüştükten hemen sonra geçeceksin o kapıdan.

"Uğraştığım şeye bak!" Kendi kendine söylenirken sesinden hala öfkeli olduğunu anladım. Birkaç adım sesi duydum. "Tamam, çık." Oysaki ben kapıyı kırmasını bekliyordum. Şaşırsam da daha fazla oyalanarak öfkesini katlamamak için kilidi çevirip yavaşça kapıyı açtım. Aralık kapıdan başımı uzatıp nerde olduğuna bakarken küçük bir çocuk gibi göründüğümü bilsem de umursamadım. O bana bakıp sabır çekerken bende aramızda güvenli olduğunu düşündüğüm bir mesafe bırakarak odaya girdim. Hala banyo kapısına yakındım çünkü tekrar üzerime gelirse yine banyoya kilitleyecektim kendimi. "Ben sabırlı bir adamım. Elbet buna da dayanırım." Kendi kendine söylenerek yatağın ayakucuna gidip oturdu. Ellerini sıkıntıyla saçlarına geçirirken dirseklerini diz kapaklarına yasladı. "Geç şu koltuğa otur da sabrım tükenmeden konuşalım."

Bu adam her konuştuğunda şaşkınlığım bir kat daha artıyordu. Korkak adımlarla dediğini yaparak tam karşısında kalan koltuğa doğru gidip oturdum. Sessizlikle birkaç dakikayı kurban ettikten sonra başını kaldırarak bana baktı.

"İnan bu konuşmayı yapmak benim için hiç kolay değil ve lafımı kesersen sabrım tükenebilir." Ayağa kalkıp zaten dağınık olan saçlarını tekrar dağıttı. "Kim derdi ki koskoca Fıraz Şahoğlu küçük bir kız çocuğuna laf anlatacak!" Birkaç adım uzağımda bir sağa bir sola dönerken sıkıntıyla konuştu. Daha çok kendi kendisiyle konuşup, bir şeylere ikna olmaya çalışıyor gibiydi ama bana sürekli küçük diyip durursa çıldırmam işten bile değil. Yirmi iki yaş bence çocuk sayılacak bir yaş değil. Hiç değil. "Bu gece aramızda bir şeyler geçmiyor ama bu senin-" Sıkıntıyla bir nefes alıp verdi. "Bu senin şu malum günün bitene kadar sürecek. Sonra istesek de istemesek de yaşanmak zorunda ." Tam şu anda yer yarılsa da yedi kat dibine girsem hiç şikayet etmem. Yüzüm utançla kırmızıya boyanırken başımı eğerek beni görmesini engelledim. Adım atmayı bırakıp yeniden yatağa oturdu.

"Bir sevdiğin var mıydı?" Var desem beni bırakacak mı?

"Hayır."

"Aileni seviyor muydun?" Hangisini soruyor acaba? Çekirdek ailemi mi, Çavdar Aşiretini mi?

"Annem ve babamı evet." Cevabımdan sonra birkaç saniye sustu. Şaşırdığını anlamıştım ama kafamı kaldıracak cesaretim yoktu şu anda.

"Çavdar Aşiretinden herhangi biriyle görüşmek istiyorsun musun?"

"Hayır." Bir an duraksayarak devam ettim. "Evet." Mihriban teyzeyle görüşmek istiyordum elbette.

"O aşiretten tek bir kişiyle bile konuştuğunu duyarsam senin için hiç iyi olmaz." Evet. Bana yapmamam gereken şeyleri söylemek için yapıyordu bu konuşmayı. Yavaşça yutkunurken başımı kaldırıp yüzüne baktım.

"Peki görüşmek istediğim o konakta çalışan biriyse?" Çok masum bir soruydu bu.

"Bırak o kapıdan içeri girmeyi, sokağından geç ölürsün!" Yapacağı şeyleri söyleyen bu adamdan korkmak benim hakkımdı. Elbisemin eteklerini avuç içime hapsedip oradan cesaret aldım.

SIĞINTI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin