Oturduğu koltukta boş boş yatağı izlerken içi kavruluyor gibi hissediyordu genç adam. Günlerdir bu hisle baş edemediğinden artık savaşmayı bırakmıştı ancak dayanamıyordu da. Konağın her köşesine ilmek ilmek kendinden bir parça işleyen karısının yokluğu nefesini tıkıyordu.
Seviyor muydu? Hayır. Ama yokluğuna dayanamıyordu işte. Varlığına o kadar alışmıştı ki bu hissi tek kendisi yaşamıyordu. Tüm konak halkı bir kadının yokluğuyla sınanıyordu. Aras bile soruyordu. Top oynayacak arkadaşını kaybettiği için o bile üzgündü. Bejin anadan Ayşe hatuna kadar herkes çok üzgündü. Dilşa hanım bir kızımı daha kaybettim diye dövünüp dururken Jiyan hanım da kahroluyordu. Herkes o kadar üzgündü ki Rewşen hanım ve Viyan'ın bu durumdan memnun olduklarının farkında dahi değillerdi.
Genç adam telefonun zil sesiyle bir umut hızla eline aldı. Arayanı gördüğünde ise beklemeden açtı.
"Bir haber var mı?" Umut dolu sesi karşı tarafı üzmüştü çünkü aynı soruyu o da sormak istiyordu.
"Yok kardeşim. İstanbul'a gelse haberim olurdu, burada yok." Cihat'ın sesi Fıraz'ın hüsranla az önce kalktığı koltuğa oturmasına neden oldu. Neredeydi bu adam?
"Yer yarıldı içine girdi sanki!"
"Bulacağız Fıraz. Tüm aşiret her yerde arıyor, elbet bulacağız." Fıraz da biliyordu herkesin her delik de aradığını ama bir haber yoktu işte! Tüm Mardin'de değil, tüm Mardin arıyordu Nalin'i. Bir haftayı daha geride bırakmışlardı ancak tek bir haber bile yoktu.
"Bulacağız," dedi ama umudu tükenmek üzereydi. "Ben aramaya çıkacağım kardeşim, haberleşiriz." diyip telefonu kapattı. Cihat'ın İstanbul'da bakmadık yer bırakmadığından emindi zira buradayken Nalin'e ne kadar değer verdiğini kendi gözleriyle görmüştü. Kendisiyle konuşup karısını anlatmış, bir şey yaparsan düşman olurum sana diye de uyarmıştı. Tüm Mardin yüzüne bakmaya korkarken tehdit bile etmişti Cihat. Bu da Nalin'e ne kadar değer verdiğini gösteriyordu ve düşman olacağından da hiç şüphesi yoktu. Ancak kardeşi bildiği adamdan korktuğu için değil, çocuk kalbiyle herkesin saygısını kazandığı için durulmuştu Fıraz. Korkusuna rağmen dik duruşuyla, kendi canı pahasına saygı kırıntısı dahi göstermeyen kocasını kurtardığı, çocuksu halleriyle gülümsettiği için durulmuştu. Sevgi değil saygı bekliyorum dediği an kazanmıştı Fıraz'ı.
Basit gibi geliyordu bu belki ama Fıraz'a göre basit değildi. Sevgilinin kelime anlamını bile bilmeyen adamdan başka bir kadın olsaydı sevgi isterdi. Beni sev derdi ama küçük karısı saygı istemişti. Sen bana saygı duymazdan ben de sana saygı duymam diye meydan okumuştu. O an bağırmasına öfkelenmişti çünkü Bejin ana dışında ilk kez birisi ona sesini yükseltmişti ama söyledikleri içine işlediğinden bir şey yapmamıştı.
"Oğul?" Odaya giren kadın oğlunun halini görünce tekrar hüzünle doldu. Buraya belki bir umut haber vardır diye gelmişti ancak oğlunun koltuğa yıkılmış gibi duran halini görünce hiçbir haber olmadığını anladı. "Haber yok değil mi?"
"Yok ana," dedi Fıraz derin bir soluk alıp verirken. "Nereye gitmişse bulamıyorum, yok!" Ellerini saçlarına daldırırken dirseklerini bacaklarına yaslayıp başını eğdi.
"Bulacaksın oğlum," derken gelip hemen oğlunun yanına oturdu Dilşa hanım. Oğluna sarılırken başına bir öpücük kondurdu. "Ben inanıyorum yavrum, Nalin güçlü kızdır, bulacaksınız."
"Kendi bile gelirdi," diye odaya giren Robin'le birlikte ikisi de kapıya döndü. "Gelmek için bir sebebi olsaydı Nalin ne yapar eder, kendi çıkar gelirdi oradan." Bu sözlerin hedefinde abisi vardı ve evet, abisini suçluyordu. Son zamanlar da iyi anlaşmaya başladıklarını biliyordu ama bu yeterli değildi işte. Abisinden saygı bekleyen kadın istediğini alamamıştı. Hala bu konak da yoksa sebebi buydu ona göre. Canı pahasına bile olsa kaçmaya çalışacağından emindi ama bunu yapması için bir sebebi olması gerekiyordu. Az çok tanımıştı genç kızı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIĞINTI
Teen FictionBen onyedi yaşında Nalin Çavdar. Bu konakta beş yıldır kalıyordum ancak hiçbir aile ferdi beni kendinden bilmezdi. Ben hep ötekileştirdikleri, bir günah bildikleri kızdım. Burada herkes bana düşmandı. Hemde herkes. Çavdar'lara çalışanlar bile beni b...