Sevgi neydi bu topraklarda?
Sevgi yoktu. Kurallar vardı yalnızca. Sevginin olduğu yerlerde ya kan vardı ya gözyaşı ama asla mutluluk yoktu. Şu an olduğum konumdayken düşünmeden edemiyorum; mutlu olabilir miydik? Belki sevmezdik, belki aşık olmazdık ama yine de mutlu olabilir miydik? Saygının olduğu yerde huzur da mutluluk da olurdu. Dakikalardır şefkatle saçlarımı okşayan bu adamla mutlu olabilirdim ben. Karışmasın kimse yeter ki. Parmak bulamasınlar hayatımıza; biz saygıyla da mutlu olmayı başırırız. Buna olan inancımla bu dakikadan sonra evliliğimize sıkı sıkıya tutunmaya karar verdim.
Madem bu cehennemden bir çıkış yok, o zaman bende bulunduğum yeri çiçek bahçesine çeviririm. Fıraz'ın yaptıklarını düşündüğüm zaman aslında hiç hak etmediğini biliyorum ama aynı hayata mahkumken bunu kendim için yapmalıyım. Beni hor gören birini sevmem zaten mümkün değil, sevmek istediğimi de hiç sanmıyorum ama buradaki herkesin saygısını kazandığım gibi onun da saygısını kazandığımda yeterli olacaktır. Onun birbirine uymayan saçma sapan hareketleri de son bulacaktır, bana olan ve zaten değişmeye başlayan davranışları da değişecektir. Bu kıt adama aslında saygıyı hak ettiğimi gösterecek, yaptıkları için pişman olmasını sağlayacak ve sonra herşeyin basit bir düzene girmesine neden olacağım. İşte o zaman buradaki mutluluğuma diyecek olmaz.
"Niye gülüyorsun?" Saçlarımda ki eli duraksayınca yavaşça kalkıp eski yerime oturdum. Gülümsediğimin farkında bile değildim o söyleyene kadar.
"Hiç," dedim sadece ama o kaşlarını çatınca konuşmaya karar vererek ayaklarımı koltuğun üzerine alıp dizlerimi kendime çekerek oturdum. Kollarımı dizlerime sardığımda sırtım da koltuğa yaslanmıştı. "Nasıl mutlu olabiliriz diye düşünüyordum," dedim. Sağ bacağını kırarak koltuğun üzerine koyup tamamen bana döndüğünde dikkatini çektiğini düşünerek devam ettim. "Kimseden sevgi beklemiyorum, senden de öyle çünkü ben ailemden dolu dolu sevgi gördüm zaten. Nasıl bir şey olduğunu biliyorum ve doyasıya yaşadım. Onları kaybettiğimde sevgiyi de kaybettiğimi biliyordum. Bu yüzden insanlardan yalnızca saygı beklemeye başladım. Çavdar ailesi beni günah bildiklerinden tek beklentimi de görmediler ancak bu konaktakiler öyle değil. Hem sevgiyi hem de saygıyı görüyorum. Bunun beni nasıl mutlu ettiğini tahmin bile edemezsin." Dudaklarıma ufak bir tebessüm konmasına izin verdim, sonra derin bir nefes alıp gözlerime dolan hüzünle konuşmaya devam ettim. "Seninle isteyerek evlenmedim. Sen de istemiyordun. Bizi bir yuva kurmaya mecbur bıraktılar ve sen haklı olarak beni küçük görüyorsun, yanına yakıştırmıyorsun: seni de hislerini de anlıyorum ve bu yüzden kızmıyorum. Ben olsam ben de kabullenemezdim. Ancak ikimizde biliyoruz ki geri dönüş yok. Sürekli bunu düşünüp duruyorum; berdel olmasaydı ne olurdu? Evlenmeseydik resmiyette on sekizime bastığım gün kaçacaktım bu topraklardan. Sonu ölüm dahi olsa umurumda değildi."
"Şimdi?" Ben duraksayınca sordu bunu. Sesine yayılan huzursuzluğun geçici bir misafir olmasını diledim o an.
"Hayır. Şimdi düşünmüyorum." dediğimde bana inanmadı. Buruk bir tebessümle devam ettim. "Aslında Şahoğlu konağına geldiğim ilk gün vazgeçtim çünkü ant içmiştim. Bu konağa beyazlar içinde girdim ve yine beyazlar içinde çıkacağım, diye. Beni öldüreceğine o kadar emindim ki bir hafta kalmadan tabutumu taşırsınız diye düşünüyordum." Sinirlerim bozulmuş bir şekilde güldüğümde ağzının içinde homurdandı. Onun bu hareketiyle ben kahkaha attım ve o sinirlendi. En sonunda kendimi susmaya zorladım çünkü koca bir ayı sağ salim geride bırakmışken ve tam evliliğe olan inancım başlamışken ölmek istemiyorum.
"Demem o ki Fıraz Şahoğlu," diyerek öfkesini dağıtmayı hedefledim. "Sevgini değil de saygını kazandığımda ikimiz de bu evliliğe katlanmak zorunda kalmayız." Oturduğum yerden kalkıp kapıya yönelirken yaramaz bir çocuğun ifadesiyle "Ve şu andan itibaren tek hedefim bu." dedim. Bir an gülecek gibi olsa da ciddi durmayı başarmıştı. Ben tam kapıyı açtığımda odaya dalmak üzerine olan Berat'ı gördüm. O kadar hızlı ve telaşlıydı ki abisinin odayı biriyle paylaştığını unutmuş gibi bir anda içeriye girmekti tek hedefi. Beni görmemişti ve kendini frenlemediği için çarpışmamız kaçınılmaz oldu; omuzuma çarpmasıyla birlikte geriye savruldum ve kalçamın üzerine düştüm. Sorun bu değildi. İnanın ki daha bir saat önce düşmüşken bunu sorun etmedim. Üzerime düşen Berat yüzünden put gibi kalmıştım olduğum yerde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIĞINTI
Teen FictionBen onyedi yaşında Nalin Çavdar. Bu konakta beş yıldır kalıyordum ancak hiçbir aile ferdi beni kendinden bilmezdi. Ben hep ötekileştirdikleri, bir günah bildikleri kızdım. Burada herkes bana düşmandı. Hemde herkes. Çavdar'lara çalışanlar bile beni b...