Odanın kapısını kapatıp üzerime kilitledikten sonra banyoya girdim hızla. Boğazıma yuva yapan yumruyu kapıyı kapattığım anda hiçe saydım ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Dolu dolu ağlarken geçmişle şu anım birbirine girmişti. Doktor çıkıp kırk sekiz saat sonra çıkabileceğini söylediğinde kalbim sanki tekrardan atmaya başlamıştı. O ana kadar nefesimi tuttuğumu bile fark etmemiştim. Herkes sevinç gözyaşları dökerken ben yaşayacağım bu patlamayı bildiğimden konağa gelmiştim direkt. Doktor Fıraz'ın beni görmek istediğini söylemişti ama ben onu öyle görmeye hazır değildim. Yaşadığım ataklar sonrasında geçireceğim bu krizi onun da görmek isteyeceğini hiç sanmıyorum. Bu yüzden iyi haberi duyar duymaz kendimi konağa attım.
Soğuk suyu açıp altına girmeden önce Robin abinin ceketini çıkarttım. Gözyaşlarım yüzünden hiçbir yeri görmüyordum ve nereye düştüğü hakkında hiçbir fikrim yok ancak umurumda da değil.
Tarih tekerrür etmedi! Çok şükür ki etmedi!
Fıraz'ın boncuk boncuk ter birikmiş alnında geçmişin anıları gezerken onun da o anılardan birine gömüleceğine o kadar emindim ki! Kanın sıcaklığını hala elimde hissediyorken kimse öleceğini düşündüğüm için beni suçlayamaz. Tüm Mardin'i adıyla korkutan o adamın cansız bedenini dizlerimde taşıdım ben; bu yüzden kimse bana kızamaz.
Hıçkırıklarım boğazıma dizilirken kimsenin olmadığını bildiğimden tüm gücümle çığlık attım. Soğuk su başımdan aşağı süzülürken tüm acılarımı sesime koyup çığlık çığlığa ağlamaya başladım.
•••
"Ben hastaneye gidiyorum Nalin, gelecek misin?" Bakışlarımı Mardin manzarasından çekip merdivenlerin başında duran Robin abiye çevirdim. Hiç düşünmeden başımı iki yana sallayıp tekrar manzara döndüğümde iç çekişini olduğum yerden bile duydum ama tepki vermedim. Dün gece sabaha kadar ağlamıştım. Gün doğarken Dilan ablagilin Aras için geldiğini görmüştüm ve yanıma geldiğinde hiçbir şey konuşmadım. Bana nasıl olduğumu konaktaki herkes sormuştu ancak hiçbirine cevap vermemiştim. Bejin anaya bile!
Onlar da beni kendi halime bırakmaya karar vermişlerdi ve uykusuz geçen üçüncü günümde de gözümde gram uyku yoktu. Fıraz için miydi bu halim? Evet. Seviyor muydum onu? Hayır.
Ben yalnızca geçmişimi yeniden yaşamaktan korkmuştum. O kanlar içinde yanımda yarı baygın dururken onun da ölümüne sebep olurum diye ödüm kopmuştu. Yüzüne bakmaya korkuyordum göreceklerim yüzünden. Bu yüzden hastaneye gitmeyi ısrarla reddediyorum. Gitmeseydim tek araba gideceklerdi ve o adamlar saldırdığında yalnız olmayacaktı. Robin abi ya da Hozan abi olacaktı yanında. Yararları dokunacaktı belki de hiç cesaret edemeyeceklerdi o silahı ateşlemeye. Kendimi suçlamaktan başka yaptığım bir şey yoktu ancak elimde değildi işte!
O gün o arabaya binmek yerine babamı sakinleştirmek için geride kalabilirdim. Annem benden asla vazgeçmezdi ve konuşacakları bir ortam bulabilirdim.
Ya da şoka girmek yerine ambulansı arasaydım belki yaşama şansları olacaktı. Öylece onların kanlı bedenlerine bakmak yerine kendimde olsaydım yaşayabilirlerdi! Yapacağım ilk yardımla bile değiştirebilirdim herşeyi ancak ben öylece durdum.
Kazayı benden önce fark eden annemin üzerime kapanmasına izin verdim. Kendi canını hiçe saymasına izin verdim! Kanlar içinde kalan yüzü göğsümün üzerindeyken nabzına bakmak bir an bile gelmedi aklıma! Belki de yaşıyordu? Belki de yaşama şansı vardı!
Saçlarımı sinirle çekiştirerek oturduğum yerden kalktım. İçim içime sığmıyordu resmen. Kalbim göğüs kafesime dar geliyordu ama hiçbir şey yapamıyorum! Elimden gelse sökeceğim olduğu yerden ama olmuyor işte, olmuyor! Tüm çığlıklarımı iki dudağımın arasına alıp sıkıştırırken taş trabzanlara tutunarak başımı yere eğdim. Kendimi yumruklamak istiyorum!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIĞINTI
Teen FictionBen onyedi yaşında Nalin Çavdar. Bu konakta beş yıldır kalıyordum ancak hiçbir aile ferdi beni kendinden bilmezdi. Ben hep ötekileştirdikleri, bir günah bildikleri kızdım. Burada herkes bana düşmandı. Hemde herkes. Çavdar'lara çalışanlar bile beni b...