1942, Lacock,İngiltere
Karla kaplı köy yolunda ilerlemek, Dolores'in her zaman alışkın olduğu Londra sokaklarında iki motorlu sürmesi kadar kolay değildi. Yaklaşık yarım saat önce olması gerektiği yere ulaşabilmesi için, yoğun kar yağışı altında kalan yerleşkeye varabilmesi gerekiyordu. Bu saatte şehirli bir kadının köy yolunda ilerlediğini gören köylüler, savaşın nihayetinde kırsala da sıçradığını düşünerek ona alışkın olmadığı bir şekilde yaklaşıyor, gitmek istediği malikaneye ulaşmak onun için daha da zor bir hale dönüşüyordu. Köy yolunun çakıllı ve bozuk patikasında, Corsham'ı henüz gerisinde bırakmışken bahsedilen gölü bulduğunda sonunda yaklaştığını hissederek rahat bir nefes aldı.
Göl tamamen buz tutmuş gibi görünüyordu. Etrafında tek bir ışık huzmesi bile yoktu ki arabanın farları dışında yolu aydınlatan başka bir şeyin olması da bu dağ başında imkansız gibiydi. Dolly eşarbını saçları üzerinden kaymak üzereyken yakaladı ve üç metre kadar ilerisinde bulunan ahşap tabelayı okumayı denedi. Kasabaya ulaşmanın verdiği o rahatlama hissi, biraz sonra gördüğü malikanenin girişi ile büyümüş, Dolly yüzüne yerleşen şaşkın ve aptal gülümsemeye engel olamamıştı.
Genç kadın iki küçük çocuğa mürebbiyelik yapmak ve evi çekip çevirmek üzere işe alınmıştı. Çocukların biri kız diğerinin erkek olduğunu, annelerinin küçük kızı doğururken vefat ettiğini, babalarının ise çok zengin bir bankerin ortanca oğlu olduğunu biliyordu. Buraya bağlı, küçük bir maden işletmesinin başında da yine o bulunuyordu. Annelerinin ani ölümü ve kulaktan kulağa yayılan hayalet hikayeleri, bu iki zavallı çocuğun bir anne şefkatinden uzakta yapayalnız büyüdüğünü gösteriyordu. Dolores, bu işi birazda bu çocuklara acıdığı için kabul etmişti. Burada yatılı kalarak biriktireceği paranın yanında işin manevi boyutu da onun için çok önemliydi. Paltosunun önünü kapatıp başındaki eşarbı düzelterek araçtan indi.
Baykuş sesleri ve kar yağışının uğultuları arasında etrafta başka bir canlıya dair hiçbir varlık belirtisi yoktu. Belki de sesi duymadılar diye düşündü. Arka koltuktan bavulunu aldı ve kapının önüne ulaşıp aslan başlı tokmağı üç kere dikkatlice çarptı. Kısa bir bekleyişin ardından kapı açıldığında meraklı bakışlarını kapıyı açan adam üzerinde gezdirip sevimli bir tebessüm ile baktı ona. Adam onu tepeden tırnağa süzerek, bavuluna uzandı.
''İyi akşamlar Bayım.'' dedi Dolly konuşmaya nasıl gireceğini bilemeyerek. Adamın saçı ve sakalı özenle tıraş edilmiş, yüzünün çevresini kusursuzca sarmıştı. Üzerine giydiklerini incelemek istese de bunun kabalık olabileceğini düşünerek adamın onu içeriye davet etmesini bekledi.
Ancak adam arkasını dönerek onu beklemeden uzaklaştı.
Belki geciktiğim için kızgındır diye düşündü bu kez. İçeriye girip, kapıyı dikkatlice kapatarak merdivenlerden yukarıya çıkan adamın peşine takıldı. Odası olduğunu düşündüğü yere girene kadar adam dönüp ona bakmamıştı bile. Mülakatını bile kahya yapmıştı zaten. Tuhaftı.
''Afedersiniz, yolu karanlıkta bulmak biraz zordu. İlk kez Londra dışına çıkıyorum.'' dedi hata yaptığını düşünerek. Adam ona dönüp yeniden aynı tavırla süzdü bir kere daha onu.
''Çocuklar sabah altıda uyanmalı.'' dedi konuşmayı hatırlamış gibi. Dolores dudaklarını aralamıştı ki adam konuşmaya devam etti. '' Gece evin içinde gezinmek, arka bahçeden mısır tarlasına giden yolu kullanmak, çocuklara şekerli şeyler vermeniz yasak.'' Dolores'in etrafında iki tur atıp parmaklarını kızın eşarbına sararak tek hamlede indirdi. Bu rahatsız edici tavır karşısında dilini yutmuş gibi hissediyordu. Ancak tüyleri de diken diken olmuştu. İçinde oluşan sıcak arzu karşısında şaşırdı. Konuşmak için yeniden yeltendiğinde adam onu bir kere daha durdurdu. ''Saçların hep açık olacak.''
''Ama neden?'' dedi kendine engel olamayıp. Adam kıza bakarken çok toy diye düşündü. Bir süre sonra ise parlak saçlarında parmaklarını gezdirdi.
''Çünkü onları her gece tarayacağım.''
''Ne münasebetle-''
''Kahvaltıda yumurta severler, sütleri taze gelir. Sabah beşte uyanıp kapıya bırakan uşaktan almazsanız ertesi güne kadar taze yumurta ve sütümüz olmaz.'' dedi adam kızı duymazdan gelerek. Dolores içten içe sinirlendiğini hissetti. Bu adam kendinde bu cüreti nasıl buluyordu? Tek kuralları koyacak olan o muydu yani? Para verdiği için.
''En azından isminizi bilsem iyi olur diye düşünüyorum.'' diyerek çıkıştı. İfadesiz bir suratı vardı adamın. Ona suratsız bile diyemezdi bu yüzden. Bu evde bir hayalet varsa o da bu adamdı.
''Zayn Malik.''
''İzninizle Bay Malik.'' diyerek kibarca onu odadan kovduğunda adam kızın tavrı karşısında ufak bir homurtu çıkarmıştı. Çocukların yanında birde bu adamı eğitmesi gerektiğini Dolly aklına kazıdı ve adam onu son bir kez süzdükten sonra odadan çıktı.
Nihayet odada yanlız kaldığında pencere kenarına yaklaşarak buz tutan göle doğru baktı.
Hayaletleri olan tek insan o değildi bu evde.
Bu yüzden kendini uzun bir zaman sonra ilk kez güvende hissetti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the manor•malik
FanfictionDolores bu yerin perili ya da hayaletli olduğuna inanmıyordu. Söylentilerin iki küçük çocukla baş başa kalan kederli ve yaralı bir adamın, acısına tutunmak için yarattığı bir hikaye olduğunun farkındaydı. Tüm hakları saklıdır.