Vize haftasının bitişiyle, valizler toparlanmaya başlanmıştı. Otobüs ve uçak biletleri hızla tükenirken, kendime zar zor bilet bulmayı başarabilmiştim. Valize sıkıştırdığım eşyaların arasına son olarak, son zamanlarda hiçbirini giymediğim geceliklerimden birini de yerleştirdim ve fermuarı kapatmaya çalıştım bir süre. Başarılı olamadığımdaysa imdadıma yetişebilecek tek isim Uzay'dı.Bana hala kırgın olduğunu biliyordum. Ecem'le ilgilenmekten gönlünü alacak bir şeyler bulmak için fırsatım da olmamıştı. Ancak yine de bana kötü davranmıyor, yalnızca iki gün önceki kadar da ilgili bir tavır sergilemiyordu. Birlikte uyumamıza rağmen her gece bana sarılarak uykuya dalmayı seven Uzay, arkasını dönerek kuru bir iyi geceler demekle yetiniyordu.
Ondan hiçbir şey gizlememem gerektiğini aklımın bir köşesine yazdım ve odasına, daha doğrusu artık bizim olan odaya doğru ilerledim. Kapı her zamanki gibi aralıktı. Bir yandan kucağındaki Yoğurt'un tüylerini okşarken diğer yandan kitap okuyordu. Aklıma döndükten sonra ona yapabileceğim bir sürpriz gelirken heyecanıma yenik düştüm ve kendimi bir anda içeride buldum.
''Uzay!'' diye bağırdığım an önce Yoğurt, ardından da Uzay irkildi.
''Aklımı aldın Gece, ne bağırıyorsun?''
''Pardon, sesimi ayarlayamadım bir an için. Dikkatini dağıttıysam özür dilerim.''
Gerinerek duruşunu düzelttikten sonra ''Sorun değil.'' dedi ve aynı soğuk edayla kitabını okumaya devam etti. Uzay'ın bana karşı böyle davranmasına alışkın değildim. O benim gözümde, neşe kaynağı sayılabilecek bir enerji bombasıydı. Bana yaklaşımı aramızın bozuk olduğu ve birbirimizden uzak durmaya çalıştığımız anlar dışında hep sevecen, beni güldürmeye yönelik ve çocuksuydu. Bir gün bana olan kırgınlığını illiklerime kadar hissettirebileceği aklımın ucundan dahi geçmezdi ve ne yapacağımı bilemez halde kalakalmıştım. Üstelik bir hafta kadar birbirimizi görmeyecek oluşumuz, aramıza soğukluk sokacak diye ödüm patlıyordu.
''Uzay, biraz konuşalım mı?''
Yanına doğru yavaş adımlarla ilerliyordum, çünkü hayır deme ihtimalinden epey korkuyordum. Ancak gözlerini kitabından ayırarak bana doğru baktı ve ayracı kitabın sayfaları arasına sıkıştırıp iyice doğruldu.
''Konuşalım.''
Aldığım cesaretle kendimi yatağa, tam Uzay'ın yanına bıraktım. Yüzüm ona dönüktü. İyice dibine girdim ve ellerini avuçlarımın arasına alarak konuşmaya başladım.
''Seninle böyle olmak beni çok üzüyor. Düzelelim artık, olmaz mı?''
''Gece, inan bana senden uzak durmak benim de hoşuma gitmiyor. Ama elimde olan bir şey değil bu. Sana çok kırgınım.''
''Biliyorum. Biliyorum ama bunu nasıl düzelteceğimi bilmiyorum. Ben daha önce kalbini kırdığım kimsenin gönlünü alabileceğim şeyler yapmadım. Hatta belki bunun birçok şey gibi bunun anlamı da bildiğimin ötesinde bir şeydir. Beni tanıyorsun Uzay, gerçek beni... Teşekkür etmeyi, özür dilemeyi, önyargısız olmayı, hatta kendimi bile senden öğrendim ben. Şimdi gönül almayı öğrenmem gerekiyor ve sen olmadan yapamıyorum.''
Bakışlarındaki yumuşama, istemsizce gülümsememe neden olurken ''Özür dilerim.'' dedim bir kez daha. ''Senden gizlemek gibi bir amacım yoktu. Sadece huzurumuz kaçsın istemedim. Evet, saklamak çok mantıksızca bir hareketti ve bir daha başıma gelen en ufak bir olayı bile senden gizlememem gerektiğini öğrendim. Bana böyle uzak davranmanı istemiyorum, dayanamıyorum Uzay. Barışalım artık, lütfen.''
Gözlerim dolduğunda çocuksu kalbine aşık olduğum adam daha fazla sürdüremedi kırgınlığını ve ''Gel buraya!'' diyerek beni kendine doğru çekti güçlü kollarıyla. Öyle sıkı sarılmıştı ki nefes alamadığıma yemin edebilirdim o an.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OLBERS PARADOKSU (TAMAMLANDI)
Dla nastolatkówÜniversiteyi şehir dışında kazanan Gece, bir kız profilinin tıpkı kendisi gibi ev arkadaşı aradığı ile ilgili ilana denk gelir. Profile mesaj atarak karşısındaki kişiyle anlaşır ve yeni hayatının başlamak üzere olduğu şehre doğru yola çıkar. Ancak...