Herkese merhaba.
Bu bölüm kısa oldu biliyorum, fakat diğer bölüm daha hızlı gelecek. Biliyorsunuz önümüzde iki haftalık bir tatil var. Sayfa sayısını düşürüp bir hafta da iki bölüm atmaya çalışacağım, merak etmeyin.Hepinizi çok seviyorum. Keyifli okumalar. Bölüm sonunda sizleri yorumlarda bekliyor olacağım.
"Ne yalanı Mine? Ne saçmalıyorsun?" dedi Demir şaşkın bakışlarını üzerime yollayarak. Sırf onun için susmuştum ben. Erkan'ı hiç dile getirmemiş, geçmişini deşmemiştim.
Ama bu fazlaydı. Boran'ın ölmesine ağıt yakacak değildim ama yine de Demir'in bulaşmasını kaldıramıyordum. Bir katil oluşunu benimseyemiyordum. Bana onca şey yaşattıkları için hepsinden nefret ediyordum orası ayrıydı. Kızdığım nokta da aslında burada başlıyordu. Ona bir şey olabilirdi, herhangi bir şey işte. Yaralanabilir, zarar görebilir hatta ölebilirdi. Bana söz vermişti. Onlardan hesap soracaktı ama böyle gizli kapaklı yapmamalıydı.
Tekrar ellerini kirletmemeliydi. Başkasına öldürse yine bu kadar tepki göstermezdim belki -kendime inanamıyordum- ama şuan kaldıramıyordum bu yükü. Sonuçta Boran onun kuzeniydi. İyi veya kötü kan bağları vardı. Kendi kanından birini benim için öldürmüş olmasına katlanamıyordum.
"Boran'ı öldürdüğünü biliyorum." dedim ve toparlandım. Sürekli ağlamaktan bıkmıştım. "Benim yanımdan kalkıp onu öldürmeye gittiğini bana ne zaman söyleyecektin?"
"Hiçbir zaman." dedi ve çekmeceden kendi eşyalarını çıkardı. "Bu konuyu tartışmayacağız, uzatma."
"Ne demek uzatma? Demir bana bir açıklama borcun var şuan." Yatağa, onun kıyafetlerinin yanına oturdum. "Ya sana diyorum."
"Bende sana diyorum ki." dedi yanıma yaklaşıp ıslak saçlarının alnıma değmesine izin verirken. "Seninle kavga etmek istemiyorum."
Derin bir nefes aldım. Bende istemiyordum. "Hayır, edelim!" dedim düşüncelerimin aksine. Onu kolundan çekip zorla yatağa oturttum. "Şimdi beni dinle tamam mı?" Ellerimi iki yana koydum. "Boran'ın ölmesi yada öldürülmesi zerre kadar umrumda değil. Hatta iyide olmuş diyecek durumdayım. Ama bana yalan söyledin. Hep söylediğin gibi."
Mavi gözleri parıldıyordu. "Yalan falan söylemedim. Bunu ikimiz için yaptım duydun mu? İkimiz için."
İkimiz. İlk kez böyle bir şey çıkıyordu ağzından. Susup sadece onu seyrettim. "Senin öldüğünü sandığımda ne hissettim biliyor musun?" Parmaklarının arasından saçları birer birer geçerken hâlâ gözlerim onun üzerindeydi. "İçindeki kemiklerin paramparça olup kalbine batması ne demek biliyor musun? İşte bunu hissettim." Ayağa fırladı. Bir anda öfkesi baş göstermişti. Onu kırmış mıydım yoksa sorguya çektiğim için kızdırmış mıydım anlayamıyordum. Tek hissettiğim cümlelerinin içime işlediğiydi.
Nedenini, nasılını sormaktan vazgeçtim. Bir kere kabullenmiştim bunu, yine kabullenecektim. Yalnızca korkum yakalanacak olmasıydı. "Demir." dedim fısıltıya benzer bir sesle. "Yanıma oturur musun?"
"Bırak ya." diyip bornozu çıkardı. Bir an korksam da şükür ki baksırını giymişti. Eşofmanını da giydikten sonra tam gidecekken oturduğum yerde kolunu tutup durdurdum.
"Lütfen." Gözlerimi büyüterek yüzüne bakıyordum. Bana teslim olup yatağa çöktü. O an içimdeki isteğe karşı koymadım ve ona sımsıkı sarıldım. Sadece kokusunu içime çekmek istiyordum.
"O hissi sana her baktığımda hissediyorum. Peki sen bunu biliyor musun?" dedim gözlerimi kapatarak. Bama dokunmayan elleri sırtıma değdiğinde cevabımın yeterli olduğunu anlamıştım. Vücutlarımızı ayırıp alınlarımızı birbirine yapıştırdık. "Yine de, bilmek istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAFİR VE KEHRİBAR (TAMAMLANDI)
Teen FictionGecenin karanlığı ruhu gölgelediğinde geriye sadece safir mavisi gözler kaldı. Ruhunu şeytana satmış bir adam ve tutsak olduğu zindandan çıkmak için çırpınan küçük bir kızın hikayesi. Kör bir baba ve kan kanseriyle amansız mücadeleye atılan bir kar...