22. BÖLÜM: "AŞKA DÜŞÜŞ"

31.2K 1.4K 176
                                    

Multimedia: Demir Aslanoğlu

Şu aralar bu fotoğrafa tapmaktayım. O burna saatlerce bakıp hikaye yazabilirim. Kendisi sadece Aslanoğlu, Grey değil aynı zamanda bir taş, meteor...

Instagram hesabı açtım. http://instagram.com/safirvekehribar/ takip edin, ettirin. Her türlü replik, fotoğraf, şarkı paylaşımında bulunacağım. Multimedia yeterli olmuyor çünkü. Aynı isimle tumblrdan da takip edebilirsiniz.

Son olarak buraya kadar okudunuz devam edelim öyleyse. Canım Asena -KathyCalanthe- yeni bir hikayeye başladı. "Harzemşah" . Okuyun, okutturun demekten başka ne denir bilmiyorum. Bayıla bayıla okuyacağınızdan eminim, kendine özgü kurgusu da sizi kısa zamanda hikayeye bağlayacak. Kapakla düşeceksiniz hikayenin ağına daha sonra da kelimelerle. Şiddetle hatta Mine'nin tabiriyle dehşet-ül vahşet derecesinde öneriyorum gençler.

Çok konuştum ben, artık başlama zamanı. Keyifli okumalar.

Zihnim son derece sukunetliydi. O kadar sessiz ve boştu ki bir karıncanın hareket edişi, bir sineğin kanat çırpması duyulabilirdi. Artık kendi sesimi de yitirmiştim. Yelkovan akrebe yetişebilmek için ömrümden parça parça koparırken yapabildiğim tek şey hiçbir şey yapmamaktı. Gerçek dünyada değildim. Burası karanlık ve soğuktu. Işık yavaş yavaş seçilmeye başlarken hâlâ gerçek dünyada değildim.

Bir an nutkum tutuldu. Boğazıma saplanan görünmez bıçağın altında eziliyor gibiydim.

"Demir?" dedim yutkunarak. Gözlerinin içi parlıyordu. Etrafa bakındım. Hiç kimse yoktu. O pis yerde değildim, onun evindeydim. Birlikte uyuduğumuz yatak odasında o gün ki kıyafetlerle duruyorduk. Rüya mı görüyordum? Hayır, rüya görmemeliydim.

"Mine." dedi karşımdaki ses. Demir'di bu. Safirin sahibi. Ona aitti bu ses. Yüzünde yorgun bir ifade vardı ama biliyordum, rüya değildi. Olmamalıydı. Beni kolumdan tutuşuyla olduğum yerde irkildim. Dokunuşuyla tüm bedenim kasılmıştı. Nefesimi tutmuş o güzel gözlerine bakıyordum.

"Sen... Ölmedin." dedi yarım bir gülümsemeyle. Diğer kolumu da tutup beni yatağın üzerine oturttu. Karşımdaki yerini alırken tüylerim diken diken olmuştu.

"Hayır, ölmedim." Bu bir rüya olsa bile misk kokusunu alabiliyordum. Uzun parmaklarını saçlarımın arasına daldırdığında istemsizce gözlerimi kapamıştım. "Son kez seni görmeye geldim."

"Son kez mi?" diye sordu gözlerini şüpheyle açarken. Yanağımı okşamaya devam ediyordu. Onu durdurmadım. Bundan hoşlanmıştım. Bana ilk şefkatli dokunuşuydu. İlk kez aramızda nefretten ördüğümüz duvarlar haricinde başka bir şey vardı. Birbirimize çekilmemizi sağlayan bir şey.

Yüzünü yüzüme yaklaştırdığında istemsizce benim ellerimde onun güzel yüzüne gitmişti. İtinayla çizilmiş burnu, nemli dudaklarıyla başımı döndürüyordu. Ama sanki kendimi kontrol edemiyordum. Rüyamda kendi rüyamı görmek gibi bir şeydi bu.

"Evet. Sana veda etmeden gidemezdim." Biraz daha yaklaştım. Burunlarımızın ucu birbirine değerken kaşının hemen üzerini öptüm. Onun yüzünü daha çok kavrarken ona dokunmamak için kendimi zor tutuyordum. "Kaşının üzerinde duran o küçük beni çok sevdiğimi söylemiş miydim?" dedim.

Hüzünle sırıttı. "Bu rüya bittiğinde seni bulacağım, bunu söylemek için çok vaktin olacak."

Gözlerim yaşlarla dolduğunda irademi koruyordum. Ondan ayrılmak istemiyordum. Ayağa kalkacak gibi olduğumda beni durdurdu. Yanağımda ki gamzeye yavaşça bir öpücük koydu. "Bende senin gamzelerini çok sevdiğimi söylemiş miydim?"

Başımı hayır anlamında salladım. Nefesi dudaklarıma çarpıyordu. Olduğum yerde durmuştum. Hareket yitimi kaybetmiş gibiydim. Ona karşı bu kadar zaaf dolu olduğumu bilmiyordum.

SAFİR VE KEHRİBAR (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin