Erken bir merhaba! Size söz verdim ve yaşasın ki sözümü tuttum. Yeni bölüm bir gün arayla sizlerle. Fakat oy ve yorumlar artsa daha mı bal olur ne? Desteklerinizi bekliyorum.
Not: Gifin bölümle kesinlikle alakası yoktur. Bugün Holland Roden'ın doğum günü. İyi ki doğdun Holland! Hepimizin Lydia Martin'i, sıcak gülümsemesi ve samimiyetiyle kalpleri kazanan güzel kadını Holland, cansın nfjfvnfjvn.
Bu bölümü yazmamda ki en büyük neden Necla'ma bir doğum günü hediyesi verebilmekti. Dün yetiştiremesem de bugün yayınladığım için çok mutluyum. Ve tabi normal olarak bölüm ithafı canımın dibine gitmekte.
Multide harika ötesi bir şarkı var. Dinlemenizi tavsiye ederim. Herkesin severek izlediği TVD'de Damon&Elena sahnesinde çalmış bir şarkı. Tahmin edin, ben hangi sahne için sizlerle paylaştım? :p
Keyifli okumalar canlar. Görüşlerinizi bekliyorum. Ve de dış bağlantıda bölümün gerçek gifi bulunmaktadır. Öpüldünüz.
1 HAFTA SONRA
Günlerdir evden dışarı çıkmıyordum. Sanki dışarıda ki bütün insanlar derimi kemirecekmiş gibi hissediyordum. Gücümü artık dipsiz bir kuyuya düşürmüştüm. Ne mecalim ne de sabrım kalmıştı.
İki elimi bedenime dolamış koltukta oturuyordum. Karşımda duran sandalyeye baktım. Günler önce, az ileride kayıp bir beden yatıyordu. Beni ve şeytanın varisini öldürmek için hayatını kaybeden bir adamdı Hasan. Derdi para ya da ona benzer şeylerdendi. Ama öylesine kötü ve gözü karaydı ki kanı dökülecek olanın kendisi olacağını düşünememişti.
Artık vücudum bunu kaldıramıyordu. Iztırabın en devasa boyutunu yaşıyordum. Karnımda, ağzımda ve alnımda yaralar vardı. Hepsi de silahın eseriydi. Biri karıncayı incitmez dediğim adamın, diğeri ise ilk bakışta iğrendiğim adamın yarattıklarıydı.
Dayanamıyordum işte. Her an, her saniye ölümümü bekliyordum. Kendi evimde bile rahatça yatamıyordum. Anıl, Hasan'ı öldürmüştü. Gözünü bile kırpmadan vurmuştu. Amacı Demir'i kurtarmak değil, Demir'e başka bir ölüm şekli düşünmesiydi. Ürktüm. Yan tarafımda duran pikeyi açtım ve bedenime sardım.
Kaç gecedir rüyalarımda Demir'in farklı şekillerde ölümünü izlemiştim. Hepsinin ana karakteri Anıl'dı. Sadece dün gece Anıl'ın Demir tarafından öldürülüşünü görmüştüm. Kalbim sızlıyordu. Hala beynim anlam veremese de onlar kardeşti. Aynı kandandılar. Onlar, hayatta hiç yaşamadıkları abi kardeş sevgisini birbirlerinde bulabilirlerdi belki. Ama ikisinin nefreti öyle yüksek boyuttaydı ki, bu ihtimali düşünmüyorlardı. Demir belki Anıl'ın kardeşi olduğunu öğrense yumuşardı. Ama o safir mavisinin merhamet dolu bakacağına ben bile inanmıyordum.
Gözlerimi Hasan'ın iki seksen yattığı yerden çektim ve çalan kapıya doğru yürümeye başladım. Bir haftadan sonra ilk kez insan yüzü görecektim.
Yavaş adımlarla kapıya doğru yönelip yüzüme şaşkınca bakan Nehir'e aynı şekilde baktım. "Mine, canım." dedi sarılarak. Hiçbir şey söylememe izin vermeden devam etti. "Çağrılarıma hiç dönmedin. O kadar merak ettim ki."
"İyiyim ben, merak etme." dedim hafifçe sırıtarak. Ruhsuz ve keyiften uzak sırıtışımdan sonra Nehir elindeki kırmızı poşetleri masanın üzerine yerleştirdi ve salona doğru yürüdü.
"Günlerdir dışarı çıkmıyorsun Mine. Ne aramalara dönüyorsun, ne holdinge geliyorsun, ne okula gidiyorsun. İyi misin?" dedi üzüntüyle. Oturduğu koltuğa gittim ve iki elini ellerimin arasına aldım. "İyi değilim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAFİR VE KEHRİBAR (TAMAMLANDI)
Novela JuvenilGecenin karanlığı ruhu gölgelediğinde geriye sadece safir mavisi gözler kaldı. Ruhunu şeytana satmış bir adam ve tutsak olduğu zindandan çıkmak için çırpınan küçük bir kızın hikayesi. Kör bir baba ve kan kanseriyle amansız mücadeleye atılan bir kar...