21. BÖLÜM: "ELVEDA"

28.1K 1.1K 151
                                    

Yeni yıl sürpriziii!
Canlarım bir süredir yeni bölüm atamıyordum. Sınav haftam bitti ve biter bitmez yazmaya koyuldum. Aslında bölüm daha uzun olacaktı ama bugüne yetiştirmek istedim. Kelime hatalarım varsa şimdiden özür dilerim.

Multimedia: Mine
Bir de mükemmel ötesi bir şarkı var. Yine ve yine Cem Adrian...

Bölüm sonundaki tepkileri çok merak ediyorum. Bir önceki bölüme gelen oylar 200'ü geçti, yorumlar 100'den fazla. Harikasınız siz, cansınız.

90K reads'i aştık. Artık sizlerle 900K lere. Oyları ve yorumları bekliyor olacağım. Hepinize güzel bir yıl diliyorum. Mutluluk, huzur, aşk, başarınız bol olsun, güzel kalbiniz hiç kırılmasın, yüzünüzdeki gülümseme hiç solmasın. 2015 herkese en ballısından, en safirinden hediyeler sunsun.

Mutlu, musmutlu nice güzel seneler olsun herkese. Keyifli okumalar! :*

Yüreğim kor ateşlerde yanıyordu. Sırtıma indirilen bıçağın soğuk ve acımasız çırpınışı zihnime kadar ulaşıyordu. Güçsüzdüm, her zaman güçlü görünen zayıf ve çelimsiz kızdım. Ben, şimdi sesini çok uzaklardan duyduğum adama hapsolmuş ölüme ağır ağır gidiyordum, ben safirin sahibine ulaşamadan yok oluyordum.

Korku bedenimi ele geçirmiş ve körükleyici bir hazla içimi esareti altına almıştı. Hissettiğim hiçbir duygu acıdan daha fazla değildi. Yaşadığım şokun ve ızdırabın yanı sıra yaşadığım pişmanlıkta hatrı sayılır derecede fazlaydı. Duygular karma bir halde cılız bedenimin üzerine çökmüştü. Demir'in sesi az önce bana yakınken şimdi çok uzaklardan geliyordu. Ölü sandığım ve hala nasıl yaşadığına dair hiçbir düşüncemin olmadığı adam kollarımdan yakalayıp beni yerde sürüklüyordu. Yüzüstü sürükleniyordum. Derimin parça parça oluşunu arkamda bıraktığım izlerden anlayabilirlerdi. Yüzüm soğuk ve nemli taşlara sürtüyor ve geçtiğim yerde siyahımsı bir kan bırakıyordu.

Vücudumda kırmızıya bürünmeyen tek bir nokta dahi yoktu. Her yer kırmızıydı, kan kırmızısı. Yediğim bıçak darbesi öylesine canımı yakıyor ve alevlenmeme neden oluyordu ki nefesim kesik kesik çıkıyordu. Hala ayık olabilmem bile bir mucizeydi. Sadece ne olduğunu görmek istiyordum, neler oluyor bilmiyordum ve düştüğüm tuzaktan kurtulamayacağımı biliyordum.

Hasan kirli elleriyle beni büyük bir cipin yanına gelene kadar bırakmamıştı. Gözyaşlarım sular seller gibi soğuk taşa çarparken dudaklarımı oynatıp konuşacak gücü kendimde bulamamıştım.

"Sen ne yapıyorsun lan?" dedi tanıdık bir ses. Gözlerimin feri gitmişti. Etrafı seçemiyordum. Güçlükle görebildiğim tek şey bir çift yeşil bottu. Başımı zorlukla kaldırarak karşımdaki diğer bir şeytana baktım.

Boran Aslanoğlu.

Nam-ı diğer Demir'in kıskanç, pislik kuzeni. Aslanoğlu ailesinin yüz karalarından sadece biri.

Boran öfkeyle bir şeyler anlatıyor ve arada da "kız" ithamıyla benimle konuşuyordu. Ama benim düşündüğüm şey ne sırtımdaki kızgın acı ne de az sonra öleceğimdi. Düşündüğüm tek şey Demir'in bana ulaşmak için umutsuzca bağırışıydı. Adımı o kadar büyük endişeyle dile getirmişti ki, bunu hissetmiştim. Benim için kılını bile kıpırdatmamalıydı, buna değmezdim ben. Hatta ben yaşamayı bile haketmiyordum. Onu kırıp parçalara ayırmış sonra da ayağımla o parçaları savurup atmıştım. Yoluma devam etmekte zorlanırken kırdığım parçalardan birine basıvermiş ve ona ait her şeyi kendi kanıma bulamıştım.

"Sana ona zarar verme dedim!"

"Bu yaradan ölmez sevdiceğin."

"Bana bak! Bana bak lan!" İtip kakılma sesi gelirken gözlerim bu sefer yattığım yere doğru kaydı. Arkamda beni takip eden kana baktım. Kesik kesikti. Yüzüm gibi.

SAFİR VE KEHRİBAR (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin