Canlarıııım. Yeni bölümü okumaya hazır mısınııız? Erkenden atıyorum ki yorumlara daha rahat cevap verebileyim. Biraz geçiş bölümü tadında oldu ama yine efsane bir sonla bitti. Belki de Şeytan'ın varisi ve Kadupul'un hikayesi farklı bir boyut kazanır ne dersiniz?
Her neyse çok konuşmuyorum ve sizi safirin esir düştüğü Aslanoğlu'yla baş başa bırakıyorum.
Oy ve yorum sınırım yok. Ama lütfen desteğinizi eksik etmeyiin. :3
Kendimi karanlık bir zindanda hissediyordum. Gardiyanım safir mavisi gözleriyle yanıma yaklaşıyor ve içinin kirine rağmen mis gibi bir kokuyla üzerime geliyordu. Elinde tuttuğu siyah şeye baktım. Belki bir kelepçe belki bir ip. Beni buradan kurtaramayacak tam tersine hapsedecek eşyalar. Ama gardiyanım safirin esir olduğu gözleriyle ellerine odaklandığında, tuttuğu şeyin silah olduğunu farkettim.
Karşımda duran iki köleye işkence etmişti ve şimdi de başka bir kölesinden onları öldürmesini istiyordu.
Kehribarın bulaştığı saçlarımla safir gözlerine gölge düşürmeye çalışıyordum. İki farklı rengi aynı beden de buluşturmaya çalışıyorduk. Gardiyan soğuk ve acımasız bakışlarını bana yönelttiğinde ben artık kaybolmuşluk hissine bürünmüştüm.
"Yapma." dedim acıyla. Artık ağlamak her gün rutin olarak yaptığım bir şeydi. Yırtılan eteğime baktım ve silahı Demir'e çevirdim.
"Anıl'ı mı daha çok seviyorsun Kuzey'i mi?" Sesinde hiçbir duygu barınmıyordu. Tamamiyle ruhsuzdu. "Senden nefret ediyorum." dedim iğrenerek.
"Etmiyorsun." dedi silahı tutup Anıl ve Kuzey'e çevirirken. "Ama edeceksin." Ellerimi kontrol edemiyordum. Korkuma yenik düşüp yanlış bir şey yapmaktan korkuyordum.
"Çağan'ı öldürmem de küçük bir yardımın dokunacaktı. Ama öyle inatçısın ki benim ne kadar acımasız olabileceğimi görmedin." Anıl kafasını hareket ettirmişti. İstemsizce silahla birlikte ona döndüm. "Anıl!" Ağzından gelen kanlara baktım. Oturduğu yer tamamen kırmızıya bürünmüştü.
Demir'in ilgisi de Anıl'a kaymıştı. Anıl birkaç kez öksürdü. Canı yanıyordu. "Mine." dedi zor çıkan sesiyle. Konuşmaya mecali yoktu. Ona doğru bir adım attığımda Demir'in soğuk elleri bileğimi kavradı.
"Sana ona yardım et demedim, onu öldür dedim."
"Demir." dedi Anıl kısık gözlerini bize kilitlerken. Demir hala bana bakıyordu. "Onu bırak. Ben ne istiyorsan yapacağım." Bir adım geriledim ve Demir'in ellerine asıldım.
"Canımı yakıyorsun!" Yüzüme bile bakmıyordu. Gözünü yere dikmiş bir şey düşünüyordu. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum. "Hayır." dedi Demir safir mavisi gözlerini Anıl'a odaklarken.
Demir silaha baktı ve kolunu boğazıma doğru götürdü. Silahın üzerinde duran elime elini attı ve Anıl'ı hedef aldı. "Benim için ne yapabilirsin?"
"Ne istiyorsan. Öldür diyorsan öldüreceğim, gözümü kırpmadan. Yeter ki onu bırak."
"Anıl hayır!" dedim korkuyla. İki elimle Demir'in kolunu tutmuştum. Boğazıma baskı yapıyordu. Ve nefes almak bile güçken konuşmak daha beterdi.
"Çağan İnal'ı tanıyorsun değil mi? Mine için onu öldürebilir misin?" Kaşlarını kaldırdığına emindim. "Öyle bir şey olmayacak. Anıl lütfen." Çenem kaskatı kesilmişti. Sırtım Demir'in bedenine yaslanmış çırpınıyordu.
"Öldürürüm."
Hıçkırarak ağlıyordum. O kadar korkunç bir andı ki elim ayağım birbirine girmişti. Tam o anda deponun kapısı açıldı. Uluç, Çağan'ı iki kolundan yakalamış ve yanımıza getirmişti. Nehir ise arkada ağlayarak ellerini birleştirmiş, olacakları bekliyordu. Gözü direk Anıl ve Kuzey'e kaydı. Hareket etmeyen Kuzey'in yanına hızla koştu. Birilerine yardım etmek istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAFİR VE KEHRİBAR (TAMAMLANDI)
Genç KurguGecenin karanlığı ruhu gölgelediğinde geriye sadece safir mavisi gözler kaldı. Ruhunu şeytana satmış bir adam ve tutsak olduğu zindandan çıkmak için çırpınan küçük bir kızın hikayesi. Kör bir baba ve kan kanseriyle amansız mücadeleye atılan bir kar...