Bu gif kalbimi onlarca parçaya ayırıyor. Sizi de yaralayacağından eminim..
Bölüm müziği: Emotional Music- Aeternum (Enstrumental bir müzik bu bölüme ancak bu kadar iyi giderdi. Her sahneyi bu müzikle okumanızı tavsiye ediyorum.) Bunun haricinde multimediadaki şarkı da yine bölüm müziğimizdir.
Bu yazıyı uzun tutmak istemediğim için kısa kesmeye çalışacağım. Arkadaşlar öncelikle okunma sayısı, oylar vs her şey mükemmel. Çok ama çok teşekkür ederim. Fakat bu bölüm sancılı geçecek bölümlerin başlangıcıydı. Yeter artık diye kıvranacağınız bölümlerin başlangıcıydı. Bu nedenle bol bol oy ve yorum bekliyorum çünkü büyük bir hevesle sizlere ulaştırıyorum. Herkes küçükte olsa fikrini söylerse çok mutlu olurum. Hepinizi öpüyorum.
Keyifli okumalar.
Göz kapaklarım yavaş yavaş kapanmaya başlıyordu. Göremediğim bir varlık vardı sanki içimde ve güçlükle gördüğüm safiri benden uzağa götürmek istiyordu. Ona ne kadar direnmek istesem de bunda pekte başarılı olduğum söylenemezdi. Demir beni kucakladığı gibi arabaya sokmuştu. Yine her şey buğuluydu ama şimdi ki kadar değildi. Buz gibiydim. Bedenim cayır cayır yanarken ayaklarım buz gibiydi. Resmen bütün mevsimler bedenimde görülüyordu. Başım biraz daha o çıplak göğse bastırıldığında koku daha da mayışmamı sağlamıştı. Etraf buram buram Demir kokuyordu. Evine geldikten sonra ateşimi ölçmüştü ve bana durmadan peçete yetiştirmişti. Arada da ters ters konuşup beni delirtmişti. Bir şeyler söyleyecek gibi oldum ama söylemedim. Şimdi bırakın konuşmayı nefes almaya bile mecalim yoktu.
"Mine." dedi kısık sesle. Kafam tam kalbinin üzerindeydi. Buraya nasıl geldiğimi hayal meyal hatırlıyordum. Demir beni yatağa yatırdığında tir tir titreyerek üşüdüğümü söylemiştim. Önce üzerime bir kaç pike serse de üşümem geçmek bilmemişti. O da çareyi yanıma sokulmakta bulmuştu. Sımsıcacıktı. Ayaklarımı kendi ayaklarıyla kapatıp ısıtmaya çalışıyordu. Bir ya da bilemedin iki gündür fazla iyiydi. Fazla anlayışlıydı. Hala öküzdü ama derinlerde bir yerlerde yatan iyi Demir'i arada gün yüzüne çıkarıyordu. Ne yalan söyleyeyim, bu hali öncekinden bin kat iyiydi. Tabii, bu durum değişebilirdi. Çünkü Demir her an değişebilir, her an delirebilirdi. Benim asıl korktuğumda tam da buydu. Çuvallardım, yine yitip giderdim ve bundan ölesiye korkuyordum. "Hala üşüyor musun?"
"Hı-hı." dedim farkında olmadan ona sokularak. Gözlerimi kapatmıştım ve baş belamın kollarında huzurluydum. Nam-ı diğer zorba olan bu adamın kollarında hasta gibi hissetmiyordum. Yaşayan ölü gibi de değildim. Canlı hissediyordum. Hayat dolu hissediyordum. Her bir duyguyu o yaşattığı için nefret ediyordum ama duygularımı kendimden saklayacak kadar da aptallaşmamıştım.
"Aç mısın?" diye sorduğunda kalbinin sesini duyabiliyordum. Yavaş ve ritmik bir şekilde atıyordu. Benim kadar sakindi.
"Sadece..." Yüzümü buruşturarak yutkundum. "Sadece uyumak istiyorum." Sonrasında yine başımda nükseden ağrıyla inlemiştim. Sanki iki taraftan başıma baskı uyguluyorlardı ve ben ne yaparsam yapayım bu geçmeyecek gibiydi. Ölümcül bir ağrıydı. Demir ayaklanmak istediğinde onu durdurdum. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum.
"Hastaneye gidiyoruz. Derhal." dedi. Yüzünü göremesem de gergin ve bezmiş olduğunu anlayabiliyordum.
"Hayır." dedim "ı" harfini uzattıkça uzatarak.
"Saçma sapan konuşmayı kes. Kalk hadi." dedi doğrulmak istercesine. Göğsümdeki eliyle dudaklarını buldum ve üzerini kapadım. Dudakları elime değdiğinde o da benim gibi kasılmıştı. Bunu hissetmiştim.
"Bir gün ya. Sadece bir gün susamaz mısın?" dedim kaşlarımı çatıp yakınarak. Altımda ofladığında başımı kaldırıp yüzüne baktım. O kadar yorgun görünüyordu ki gözleri baygın baygın bakıyordu. Elimi dudaklarının üzerinden çekmeden önce beni durdurdu ve avcuma küçük bir öpücük koydu. Bu hareketi yanan yerlerimi daha da alevlendirmişti. Anlam veremediğim bir duygu içimde belirmişti ve sıcak bir halde kalbimin üzerine yayılmaya devam ediyordu. Şuan mesaide olan Nehir'den akıl almam gerekiyordu. Mesaide diyordum çünkü kim bilir bu gece onlar için ne kadar uzun geçecekti... Aklımdan geçen düşüncelerin aksine gülmedim ve Demir'in dudaklarının değdiği elimi çekip göğsüne koydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAFİR VE KEHRİBAR (TAMAMLANDI)
Novela JuvenilGecenin karanlığı ruhu gölgelediğinde geriye sadece safir mavisi gözler kaldı. Ruhunu şeytana satmış bir adam ve tutsak olduğu zindandan çıkmak için çırpınan küçük bir kızın hikayesi. Kör bir baba ve kan kanseriyle amansız mücadeleye atılan bir kar...