8.BÖLÜM

299 205 81
                                    

" 'Hiç kendine çarptığın oldu mu, birdenbire bir köşe başında' diye, başladığı şiire, "Yoruldum artık her yol ağzında kendime rastlamaktan." diye bitirir Ahmet Erhan. Çünkü Joyce'un dediği gibi; 'Kaçtığını zannederken kendine toslar insan.'"

-Anonim

Çağan Şengül - 22

***

Merve;

"Seni dört yaşında terk eden biyolojik ailenden bir beklentin var mı hala, Merve? Ben seni, kendimi bir başkasına ezdir diye büyütmedim. En iyi yerlere gelmen için elimden geleni yaptım, kolejlerde, yurt dışında okuttum. Nankörlük etme, itaat et!"

Buz gibi hava vücudumu sararken, gözyaşım özgürlüğünü ilan edercesine akıyordu yanaklarımdan. İfadesizce yürümeye devam ettim. İki ayda bir, ayın yirmi altısında bu yaşadıklarımı tekrar tekrar yaşıyordum. Hayır, alışmamıştım ve bu sözlere hiçbir zaman alışmayacaktım.

"Anne..." diye mırıldandım. Devamını getirememiştim. "Baba?"

Sertçe yutkunup derin bir nefes aldım. İki ayda bir gelen bu kara günde, Fuat baba ile birlikte beni bu hale getiren hayata lanet okuyordum. Daha sonra beni dört yaşımda terk eden ve asla yüzlerini hatırlamadığım aileme, Fuat baba karşısında nefretimi kusuyordum. Geçmişe dair, oldukça zorlukla geçirdiğim günlere ait fotoğraflarımı gösterip beni buraya kadar getiren Fuat babama milyon kere teşekkür edip seansımı kapatıyordum. Bunu yapmak zorundaydım çünkü bunı o istemişti. Ona olan bağlılığımı ve itaatlığımı ölçüyordu. Olurda yoldan çıkarsam diye geçmişimi yüzüme vurup bana verdiği bu nimetleri gözüme sokuyordu.
Ondan nefret etmiyordum, bilakis canımı istese seve seve verirdim fakat bana bu denli değer veren biri, neden canımı yakmaktan zevk alıyordu?

Buz tutmuş ellerimi birbirine sürtüp ısınmaya çalıştım ve sokağın sonunda gördüğüm çocuk parkına doğru yönelttim adımlarımı. Boş bir banka oturduğumda, tahtalarla bütünleşen soğuğu tüm iliklerimde dans ettiğini farkettim. İçime giren ürpertiyle öksürdüm.

Nefret ediyordum ayın yirmi altısından. Yirmi altı rakamını sevmiyordum. Elimde olsa sayılardan onu çıkartırdım.

Çalan telefonumla göz yaşlarımı elimin tersiyle sildim ve kot elbisemin cebine sıkıştırdığım telefonu elime aldım.

Oğulcan ARIYOR...

Hiç konuşacak halim yoktu. Adamlarıma saat altıda Oğulcan'a haber vermelerini istemiştim çünkü seansımızdan çıktıktan sonra ben pek iyi olmuyordum. Saat gecenin dokuzuydu ve yüksek ihtimalle işini halletmiş, teşekkür etmek için aramıştı.

Telefon tekrardan çalınca derin bir nefes aldım ve tekrar meşgule atıp mesaj attım.

"Şu an müsait değilim."

Mesajı gönderip kafamı kaldırdım ve kapıdan içeri girmekte olan iki çocuğa baktım. Sanırım çok yakınlardı. Biri, diğer arkadaşının omzuna kolunu atmış gülerek bir şeyler anlatıyordu. Arkadaşı ise anlattıklarına kahkaha atıyordu. Bu hallerinr bakıp hafifçe gülümsedim. Keşke sizin yerinizde olsaydım, minikler.

Telefonum titreyince ekrana baktım.

Gönderen:Oğulcan

ONSRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin