— Ebruuu kızım işe geç kalıyorsuun?
— Susmayan alarm gibisin anne ya! Tek fark senin erteleme düğmen yok! Bağırmasan sanki kalkmayacağım. İşe geç kalmam da mümkün değil çünkü daha kargalar dahi kahvaltılarını etmedi...
— Senin sesin maşallah yine boyunu aştı.
— Hehehe aşsa ne olacak annem en fazla burdan sana yol olur o da çok olmaz ne de olsa malzemeden çalmışsınız.
— Bana bak kız şimdi geliyor terlik. Deli midir nedir. Sabah sabah vır vır vır. Hadi, hadi kalk kahvaltı et, sofra seni mi bekleyecek?
— Ya tamam ya bağırınma...
Ben Ebru nam-ı diğer Deli Ebru. Mahallelinin ablası, mağazanın gedikli müdürü, ailenin de tekne kazıntısı. 1.63'lük boyum, sarı saçlarım (ki elbette boya ama olsun ben kendime çok yakıştırıyorum), yeşil gözlerim ve annemden aldığım kalkık burnumla tip olarak hiç de fena değilim. Tabii dışım birilerini içim ise herkesi yakıyor...
Liseyi lay lay lom okuyup, üniversite sınavında kafam durunca mezuna kalan, o senede sınavda kal gelince, görücüler kapıları aşındırmasın diye işe giren sonra da mağazada müdürlüğe yükselip, hakkıyla mağazayı çekip çeviren, en azından iş hayatında başarıyı yakalamış, çalışkan Ebru.
İzin günlerinde mahalleden benim gibi bekar kalanlarla deniz kenarında bazen kola çekirdek bazen kahve kek bazen de bira cips yapan, arada da aşağı mahalleyle kapışan Çatlak Ebru.
Namım bizim mahalleyi aşıp, aşağı mahalleye yayıldığından beri görücüler de elini eteğini çektiğinden mütevelli daha da rahatım.
Her gelen görücüye yaptığım abukluklar sayesinde görücü savar oldum. Mahalledeki kızlar bana soruyorlar istemedikleri görücü olursa ne yapacaklarını.
Neler yok ki? Tuzlu çay, yırtık etek, çıplak ayak. En sonuncusunun da üstüne kahve döktüm. Zaten beni bilen mahalle erkekleri isteme mevzunu duyunca kendilerini "İstemem" diye parçalıyormuş.
Tabii parçalarlar. Beraber top koşturup, aşağı mahalleyle kavga ettikleri kızla evlenmeyi hangi aklı selim erkek düşünür ki?
Erkek arkadaşım oldu, elbette ki oldu. Lise de bir üst sınıftan bir çocukla üç ay çıktık. Her şey iyi gidiyordu ta ki ben, kantinde sıra yüzünden benden oldukça iri bir çocuğun burnunu kırana kadar. Ben disiplin cezası alıp, üç gün okuldan uzaklaştırıldım, erkek arkadaşım da korkusundan benden uzaklaştı.
Mağazaya ilk girdiğim de mağaza müdürü ile yakınlaştık o da çaylak avlama derdindeymiş. Ona da ben daldım, mağazadan atıldı, sapık.
Mağazanın yanına açılan kafede ki garson ile çıktık. Akşam iş çıkışı, sevgilisini dövmeye kalkan bir ite haddini bildirince onun da gözü korktu, o da benden ayrıldı sonra zaten kafe de el değiştirdi.
Bizim iş yeri yani Nişantaşı, İstanbul'un hala daha en büyük alışveriş merkezi. Benim çalıştığım gibi ünlü markalar yıllardır aynı yerinde kök salsa da bazı dükkanlar sık sık el değiştirebilir. Misal tam karşımızdaki dükkan yıllardır aynı markaya ait bir mağazaydı. Marka Türkiye'den çıkma kararı alınca, bir türlü dikiş tutmadı. En son bir ayakkabıcıya dönmüştü kapandı şimdi ise duyduğumuz ünlü bir ev tekstili firması kiralamış. Bir hafta sonra da açılışları varmış. Daha branda bile örtmediler ama bakalım...
— Annem ya yine mi yumurta. Boşuna yapma şu yumurtayı boyum daha fazla uzamaz. Bak 1,63 bence çok kısa değil, orta boyluyum annem, diye yine anneme takıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Sevebilir Miyim?
General FictionMerhabalar ben Ebru Durul. Okuyacağınız bu hikaye benimle ve ailemle ilgili. 24 yaşındayım. İstanbul'un kalbur üstü semtinin, ünlü bir giyim mağazasında, müdürüm. Yedi sene önce babamı kaybettiğimden beri aslında kendimi ve onun katilini arıyorum...