Hissettiğim dürtülmeler ve adımın söylendiğini duymamla gözlerimi araladım. Karşımda göz altları uykusuzluktan mosmor, gözleri ağlamaktan şişmiş ve kızarmış, üstü başı dağılmış, her yanından yorgunluk akan bir adet Serhat gördüm.
Tam gözümü kapatıp tekrardan yatacakken elini yanağıma koydu ve baş parmağıyla hafifçe okşadı. Ona çok kırgındım, kolayca affetmeyecektim ama onu çok özlemiştim. Varlığını bile özlemiştim.
Hafifçe yerimden doğrulup belimi esnettim. Yattığım pozisyondan ötürü her yanım acımıştı. Serhat masada duran çayı uzattı bana. Kokusundan anladığım kadarıyla papatya çayıydı. Eve siyah çay hariç aldığımız tek çaydı zaten. Eray'ı dizginlemek için kullanıyorduk.
"Bunu iç, iyi gelir. Konuşmamız gerek fakat ikimizde ne psikolojik olarak ne fiziksel olarak buna hazırız."
"Tamam"
Çayı elime aldım ve dudaklarıma götürdüm. O sırada Serhat içeriye koşar adımlarla gitmişti. Mutfaktan bir şeylerin devrildiğini ve bir şeylerin kırıldığını işitmiştim. Çayı orta sehpaya bıraktım ve büyük adımlarla mutfağa ulaştım.
İlaç kutusunu devirmiş, bardak almaya çalışırken muhtemelen hızlı hareket ettiği için 3 bardağı düşürüp kırmış ve kırdıklarının, döktüklerinin arasında aklı karışmış bir halde duran Serhat vardı.
Başımı çevirip fırının saatine baktığımda saat 05.07ydi. Evdekilerin bu kadar sese kalkmaması resmen mucizeydi. İçeriye gidip ikimize de terlik getirdim. Kendiminkini giydikten sonra diğerini de ona verdim.
İkimizde çömelip kırıkları toplarken aniden dengemi kaybedip popomun üstüne düştüm. Serhat beni tutmaya çalışsada başaramamız tam tersi o da benim üzerime düşmüştü. İkimizde yalnızca birbirimiz gözlerine bakıyorduk. Aramızda kelimler geçmiyordu ama gözlerimiz pek çok şeyi anlatıyordu.
Yavaşça üstümden kalktı ve sessizce etrafı toplamaya devam ettik. İşimiz bittiğinde çömdüğüm yerden kalktım ve gerindim.
Sanki anlaşmış gibi birlikte odamıza çıktık. Odaya girince fark ettiğim ilk şey yatakların tekrar birleşmiş ve sadece benim tarafım dağılmıştı. Sorarcasına bakarak ona döndüğümde "Kokun sinmişti." dedi.
Gidip camı açtım. Sonra küllüğü odamızdaki zigonun üstüne koydum. Sakladığım paketlerimden birini çıkardım ve küllüğün yanına bıraktım. Masanın yanındaki yatağa oturdum ve yanımı patpatlayarak onu yanıma çağırdım.
"Konuşmamız gerektiğinin farkındasındır herhalde?"
"Farkındayım, ilk ben başlayabilir miyim?"
"Tabii o Emirle sarmaş dolaş halinizin açıklamasını çok merak ediyorum."
"Yanıma geldiğinde çok kırgındım sana herkesten beklerdim, senden asla beklemezdim. Kendini anlattığında ilk başta sana olan kırgınlığımdan ötürü sağlıklı düşünememiştim. Sen gidince belki 1 saat düşündüm dediklerini haklıydın. Bir saat daha geçmişti aradan yine aklımdaydın. Yanımda oluşunu bile özlemiştim. Yataklarımızı birleştirip senin tarafına atmıştım kendimi. Buram buram sen kokuyordu yatak. Kafamı yastığa koydum. Gözyaşlarım kontrolsüzce akıyordu. Hıçkırıklarımın ardı arkası kesilmiyordu, saçma ve boktan bir sebep yüzünden attığım trip için seni kaybedebileceğim fikri beni mahvediyordu. Galiba 1 saat kadar da orada öyle vakit geçirdim. Emirlerle yanyana ya odamız. Sesim gitmiş. Emir beni öyle görünce moralimi düzeltmek istemiş. Beni zorla salona götürüp komedi filmi açtı. Film moralimi çok daha yukarıya taşımıştı. Filmin ortası hep en komik kısmı olur ya. Sen o zaman gelmiştin. Salonun kapısında seni öyle görünce o kadar canım yandı ki. Koşar adımlarla evden çıktığında peşinden çıktım. Sahile kadar koştum peşinden. Sahilde bayıldığına seni kucağımda hastaneye taşıdım. Seni kontrol ederlerken kendimi belki de defalarca öldürmek istedim. Sana zarar verdiğim için hiç doğmamış olmayı diledim. Galiba 2 saat o iğrenç kokan hastane odasında senin kapının önünde sadece oturup ağladım. Doktor az sonra uyanabileceğini söylediğinde beni böyle görmek istemeyeceğini düşünüp yüzümü yıkamak için lavaboya gitmiştim. Geri döndüğümde bir hemşire çıkış yaptığını söyleyince başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Hemen telefonumu alıp çıktım sokağa. Şu saate kadar seni aradım sokakta. Evde olabileceğin aklıma gelince geldim buraya. Seni burda görünce göğüsümdeki tır kalkmıştı. Sana çay yaptım ve onu sana getirdim. Uyandırdım seni, sen çayını içerken sana kendini daha iyi hissetmeni sağlayacak ilaçlar getirmek istemiştim ama onu da elime yüzüme bulaştırdım, biliyorsun onu zaten. Barbaros ben çok özür dilerim, gerçekten. Bugün seni kendi canımdan bile daha çok sevdiğimi anladım. Seni gerçekten çok seviyorum. Hem de çok. Koy elini göğsüme bak yerinden çıkacakmış gibi atıyor sen yanımda olunca. Biliyorum beni affetmek zor yani ben de olsam ben de affetmezdim ama-"
Sözünü dudaklarına kondurduğum buse ile kesmiştim. Hevesle karşılık veriyordu öpüşüme, ilk defa öpüşen ergenlerden farksızdık şu an. Öpüşmemiz hevesli olduğu kadar duygu doluydu da. İçinde pişmanlık, özlem, aşk, korku, kırgınlık, mutluluk ve daha nicesi vardı.
"Serhat ben sana ne ara bu kadar muhtaç kaldım?"
"Bilmiyorum... Aramızdakiler ne ara bu raddeye geldi onu da bilmiyorum. Tek bir şey biliyorsam o da sen de hayat bulduğumdur."
Bir şey dememe izin vermeden tekrardan dudaklarımızı buluşturdu.
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||Yeter bu kadar küslük, üzüntü. Biraz sevinsin bizim aşıklar. Hem fazla naz aşık usandırır.
Duyduğum kadarıyla Uğur elenmiş bu hafta. Bu konu hakkındaki görüşleriniz ne?
Neyse oy atmayı ve yorum yapmayı unutmayın. 💕
Ayrıca 1k okunma olmuş. 1k özel bölüm yazmak istiyorum. Bölümde ne olsun? Onu da yazın buraya:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
basit bir şekilde
FanfictionDost, dost, dost... bu kelime neden bu kadar canımı yakmıştı ki?