Sanırım annemin evde olmasının tek nefret ettiğim yanı şu kahvaltıya hep birlikte oturulur kuralıydı. Her zaman olduğu gibi bu cumartesi günü de hepimiz sabahın en erken saatlerinde uyanmak ve bu durumdan çok hoşnutmuşuz gibi en büyük gülümsememizle masadaki yerimizi almak zorundaydık. Zira bunu garantilemek isteyen annem, Yankı, Ateş ve benim odalarım arasında resmen mekik dokuyor ve bıkmadan usanmadan bizi uyandırmak için taciz ediyordu. En sonunda yine kurtuluşumun olmadığına karar verip kederle üzerimdeki sıcacık yorganı tekmeleyerek yavaşça doğruldum ve bir süre boş boş bakarak yerdeki halının desenlerini inceledim.
"Gece, hepimiz seni bekliyoruz" Annemin sesi bu sefer de aşağı kattan yankılanınca oflayarak yerimden kalktım ve ayaklarımı sürüyerek odamdaki banyoya yürüdüm, iç çekerek duşa kabinin içine baktım. Şu anda beni kendime getirebilecek tek şey duş almaktı ama muhtemelen saçımda köpüklerle aşağı inmek zorunda kalırdım. Hızla elimi yüzümü yıkadım ve dişlerimi fırçaladım. Biraz olsun kendime gelmiştim ve son olarak odamdan çıkmadan önce saçlarımı ellerimle düzeltip tek omzumun üzerine aldım ve zıplayarak merdivenleri indim.
"Günaydın!" diyerek mutfağa girdiğimde herkes çoktan kahvaltısına başlamıştı.
Sandalyemi çekip yerime geçerken Yankı'nın tabağındaki son sosis parçasını kaptım ve daha o elimi tutamadan hemen ağzıma atıp, kocaman bir gülümsemeyle çiğnemeye başladım.
"Gerçekten iğrenç görünüyorsun. Bari ağzını kapat."
Yankı'nın söylediğiyle gülümsememi iyice büyüttüm ve en sonunda ağzımı açıp dilimi çıkararak çiğnediklerimi gösterdim. Yankı gözlerini devirirken annem bana uyarıcı bir bakış attı, "Gece, kapat o ağzını."
"En güzel lokmayı sona bırakmamayı ne zaman öğreneceksin?" Ateş çatalının ucunu Yankı'ya uzatmış konuşuyordu. Bu sefer de onun tabağına uzandım ama daha bir şey kapmaya fırsatım olmadan annem masanın üzerinden elime vurdu.
Yüzümü buruşturarak "Hey!" dedim. Ateş, gözlerini kısmış sırıtarak beni izlerken annem sessizce tabağımı gösterdi, omuzlarımı silkip portakal suyuma uzandım.
"Ateş, baban aradı demin. Senin telefonun kapalıymış galiba. Nova'yı gezdirsin diyordu haberin olsun."
"Olur Kerim baba."
Ateş'in benim babama böyle hitap etmesi ya da anneme Seren anne demesi o kadar normalleşmişti ki nadiren amca ya da teyze dediğinde başkasından bahsediyormuş gibi hissediyorduk. O, bizim ebeveynimizle nasılsa Yankı ve ben de onun anne, babasıyla o kadar yakındık.
"Bugün planınız var mı?" diye sordu annem.
"Ben Beren'le buluşacağım." Ateşle ikimiz aynı anda abimin söylediğiyle gözlerimizi devirdik. Beren, abimin kız arkadaşıydı ama bir türlü onu sevememiştik. Hem zaten ben küçük kız kardeş olduğumdan kimse benden abilerimin sevgilisinden hoşlanmamı bekleyemezdi. Bu kuraldı.
"Sen ne yapacaksın?" diye sorarak Ateş'e baktım. Ağzındaki koca lokmayı çiğneyerek yutmaya çalışıyordu. "Sakin ol, tabağından bir şey alamayacağım. Annem kızdı, boğulacaksın" dedim.
"Annen aynı zamanda ağzında yemek varken konuşmamanı da söylüyor Gece." Bakışlarımı anneme çevirip öpücük yolladım.
"Bilmem, planım yok galiba."
Yeniden Ateş'e dönerek "O zaman tüm gün koltuklara yayılıp dizi izleyelim" dedim. Bir yandan meyve suyunu içerken bir yandan da başıyla beni onayladı.
"Koltuk kısmını unutun, bugün evde biraz çalışacağım. Tüm ev sizin izlediklerinizin sesiyle yankılanıyor, çalışamıyorum. Odanızda izleyin." Babam, avukattı ve Ateş'in babasıyla birlikte çalışıyorlardı. Nadiren de olsa eve iş getirdikleri olurdu ve o zamanlar büyük davalar üzerinde çalıştıklarını anlardık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOR
RomanceGece için her şey yolundaydı. Okulu, ailesi, arkadaşları kısacası tüm hayatı tam isteği gibiydi, sakindi, huzurluydu. Her şey bir gece Ateş'in ellerini uzatarak yumuşacık bir hareketle Gece'nin asi saçlarını toplayan tokayı çözüp gür saçlarını omuz...