8

88 13 0
                                    


            Ateş

Gece'ye yine söylememem gereken bir şeyi söylediğimi, yapmamam gerektiğini bile bile onu sarıp sarmaladığımı sanki dışarıdan izliyor gibiydim. Evet, biraz içmiştim ve alkol, kanıma karıştıkça kendimi dizginlemem iyice zorlaşmıştı ama yaptıklarım ve söylediklerim için bir an bile pişmanlık duymamış, aksine artık inceldiği yerden kopsun diye düşünmüştüm. Çok ama çok uzun zamandır kendimle verdiğim savaştan bıkmış, usanmıştım. Gece'nin bir gün başkasına gideceği düşüncesi damarlarımdaki kanı kora dönüştürüp beni cayır cayır yakıyordu.

Ben Ateş Beyoğlu, Gece Boz için tam anlamıyla çıldırıyordum, ona aşıktım ve bu aşk artık benim için dayanılmaz bir hale gelmişti. Varlığımın her bir hücresi kendimi bildim bileli Gece için çırpınıyordu. Onun huzur kokan teni, ışık saçan yemyeşil gözleri ve dokunduğu için rüzgarı bile kıskandıracak kadar taptığım saçları için canımı bile hiç düşünmeden verirdim. Ama yine de bana tiksinerek bakmasına, tüm ailesine ihanet ettiğimi düşünmesine dayanamayacağımı bildiğim için yıllardır kendi kendime, kimsenin haberi bile olmadan verdiğim bu savaş artık beni tam anlamıyla öldürüyordu. Onun başkasının yanına gittiğini bile bile nasıl nefes aldığımı bile aklım almazken dur diyememek ya da kollarımı ona sardığımda bir an sonra yeniden bırakmak zorunda kalmak tam bir işkenceye dönüşmüştü. O yüzden şimdi içtiğim birkaç kadeh içkinin verdiği umursamazlık yüzünden kimse beni suçlayamazdı. Onun kulağına eğilip "Her şey sensin Gece" dediğimde kastettiğim tam olarak her şeydi. Nefesim, gülme sebebim, güne başlama amacım, kalp sızım, her şey ama her şey oydu.

Şimdiyse eminim ki şaşkınlıktan irileşen gözleriyle duyduklarının doğru olup olmadığından emin olmak istercesine beni süzüyordu. Görünüşü her zamanki gibi kusursuzdu, siyah elbisesi içerisinde hem fazlasıyla dişi hem de fazlasıyla masum duruyordu. Bu kıza olan aşkım en sonunda gerçekten de delirmeme sebep olacak diye düşündüm. En sonunda kalemle çizilmiş hatlara sahip iri dudakları aralandığında gözlerim benden bağımsız bir şekilde oraya kaydı.

"Ne yapıyorsun sen Ateş?" dedi. İçerideki yüksek sesli müzik yüzünden onun sesini duyamasam da dudaklarının hareketlerinden söylediklerini anlamıştım.

Gözlerimi sımsıkı kapatıp kendi kendime sabır dilendim. Söyleyemezdim, ne yaptığımı söylersem onun benden kaçıp gitmesine engel olamazdım. Karşımdaki kadının zaten artık bir şeyleri idrak ettiğinin farkındaydım ama en azından henüz tam anlamıyla dile dökmediğim için sığınacak bir limanım hala vardı.

Kulağına doğru eğilip, kokusunu derin derin soludum ve "Kurcalamasan olmaz mı?" diye sordum. Yavaşça geri çekildiğimde gözlerini kapatmış olduğunu fark ettim. Dayanma gücümün son zerreleriyle gözlerimi yavaşça güzel yüzünde gezdirdim ve en son bakışlarım yeniden dudaklarına kaydığında kendime engel olamadan yavaşça sağ elimi kaldırıp baş parmağımla hafifçe dudağını okşadım. Temasımla birlikte anında gözleri aralandı ve alev alev yanan gözleriyle bakışlarını o da yüzümde gezdirip en sonunda gözlerimde sabitledi.

"Sen bana yasaksın" dedim. Bir tarafım beni duymasını deli gibi istiyordu ama fısıldayarak konuşmuştum ve içerideki müzik sesinden beni duymasına imkan yoktu. Öne doğru eğilip alnımı onun alnına dayadım. İkimizin de gözleri yine kapalıydı ve kendime kısa bir süre ona bu kadar yakın olmanın tadını çıkarmak için izin verdim. Yarın olduğunda ve hatta yarın bile değil birazdan diğerlerinin yanına döndüğümüzde hiçbir şey olmamış gibi davranmaya mecburdum. İçim yana yana yine bunların hiçbirisi yaşanmamış gibi davranacaktım ve hatta belki o yine Çınar denen çocukla görüşecekti ve ben giydiğim ateşten gömlekle onun dönüşünü bekleyecektim.

KORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin