8. Bölüm *Kafe*

248 35 13
                                    


Toprak ile beraber yukarı odama çıktık. Ben hâlâ rüyanın etkisindeydim. Nasıl bir bilinçaltı benimkisi de anlamadım. Yetimhanedeyken hiç böyle şeyler olmazdı, zengin olmak başa bela hep.

"Hadi acele et, farklı planlarım da var."

"Planın ne? Beni canlı canlı testereyle keseceksin değil mi? Allah'ım ölümüm Münevver gibi mi olacaktı, halbuki ben çok üzülmüştüm o kız için."

"Saçmalama makinesinin yemin ediyorum."

"Yemin etme çarpılırsın."

"Sus artık hazırlan yaa."

Sustum anlamında ağzımın fermuarını çektim. (Çünkü benim ağzımda fermuar var jritutfmsnsns)

Hızlıca hazırlandım, en son bilekliğimi taktım ve çantamı aldım. Hazır olduğumda beraberce aşağıya indik. Toprak'a bir dakika anlamında parmağımı kaldırdım ve mutfağa Pınar Abla'nın yanına geldim.

"Pınar Abla ben dışarı çıkıyorum, çok geç olmadan dönerim."

"Tamam canım, dikkatli ol ama hadi görüşürüz."

"Görüşürüz" diyerek el salladım. Sonra da evden çıktık ve dışarıda taksi beklemeye başladık. Bir taksi önümüzde durunca hemen bindik ve adresi verdik. Biraz zaman geçtikten sonra yağmur başlayınca tam anlamıyla delirmek üzereydim. Gerçekten neler oluyordu böyle?

Şoför arabayı yavaşlatırken Toprak 'noluyo' bakışları atıyordu. Ben ise içimi dolduran saçma hevesin nedenini düşünmek ile meşguldüm. Araba durunca bekleyenlerden biri arabaya bindi. Heyecanla kafamı çevirdim ve bir baktım yaşlı bir teyze. Selim nerede lan? Taksinin içinde arkamı dönüp başka bir taksiye binip binmediğini kontrol ettim. Ama görünürde Selim yoktu. İç çekerek geri yerime oturdum.

Kafeye vardığımızda parayı ödeyip aşağıya indik. Yağmur seyrek yağmaya başlamıştı. İçeri girdik ve pasta sipariş ettik. Pasta gelene kadar telefonumu çıkarttım. Ben rüyamda check-in yapmıştım. Belki bu insanlar beni kandırıyor aslında onlar rüya değil. Her şeyi gerçekten yaşıyordum ama sanki rüyaymış gibi gösterip yeniden yaşatıyorlardı.

Tamam düşündüğüm saçma. Hatta baya bir saçma ama yaşadıklarıma bir mana veremiyordum. En iyisi boş vermek diyerek telefonuma baktım, yaptığım check-in den eser yoktu. Hemen bu kafede check-in yaptım. Sonra telefonu cebime attım. Kafamı bir kaldırdım Toprak telefona bakıp bakıp gülüyor.

"Ne oldu lan ne gülüyon?"

"Derin ile konuşuyorduk da."

"Ne!? Açıldın mı gız, yoksa." Gözlerimi büyüterek sorduğum soru karşısında Toprak göz devirdi.

"Saçmalama Eslem. Farkettin mi bütün gün sana saçmalama diyorum çünkü bütün gün saçmalıyorsun."

"Olabilir ses kes! Hem sen nasıl bana anlatmazsın. Sökül hemen."

"Ya öyle büyütülecek bir şey yok. Sene başından beri numarası vardı zaten. Geçen hafta mesaj attım, şimdi de konuşuyoruz. Çok sık değil ama. Açıkçası onun peşinde olan yavşak kızlar gibi olmak istemiyorum gözünde."

"Yavaş yavaş hallolunur merak etme gülüm. Hesabı iste de kalkalım."

Benim kıro tavrıma beraberce güldük. Hesabı istedikten sonra çıkışa doğru ilerledik. Toprak'a 'ee şimdi ne yapıyoruz' anlamında baktım.

"Sürpriz canım bekle ve gör."


"Bu mu yane?"

Toprak beni 8d sinemaya getirmiş, korku filmine girmek için zorluyordu. Ben de sürpriz deyince güzel şeyler bekledim. Tamam sinema da güzel de öyle işte. Hem ben korku çok sevmem ne biliyim, sevmem işte.

"İşte hiç yapmadığın bir şey, yani sürpriz."

"Eziyor musun lan sen beni? "

"Hiç öyle şey olur mu arkadaşım canım benim."

"Kes çeneni ve gidip bana patlamış mısır al."

"Beş dakika içerisinde nasıl yemeyi planlıyorsun?"

"Oğlum ne beş dakikası bir dakikaya kalmaz bitiririm ben onu."

"Tescilli hayvansın, sinemaya gidersek alırım başka bir zaman , şimdi olmaz koltuklar hareket ettiği için üzerine dökülür. Bu öyle normal sinema gibi olmuyor tam olarak."

"İyi tamam, ama baksana ben çok korkarım haa."

"Biletleri çoktan aldık , kusura galma gardeş."

Ölümcül bakışlarımı üzerinde gezdirdim. Sıramız gelince bizi içeri aldılar. Önce film normal bir şekilde başladı böyle düzgün bir ev falan sonra harabeye dönüştü yaratıklar filan çıktı. Kalbimin atış hızı artarken elinde kanlı bıçakla üzerimize küçük bir kız gelince,

"Gelme üstüme çekil küçük kevaşe seni." diye bağırdım. O sırada bütün salon gülme krizlerine girdi. Millet korku filmine gelmiş kahkahalara boğuluyor ben de bir şey anlamadım bu işten. Nefesim düzene girdiğinde sinirle Toprak'a döndüm.

"Seni varya buradan çıkınca ıslak odunla döveceğim."

"Kanka film sadece niye abartı-" derken çarpıldı. Yani ekrana çok korkunç bir yaratık çıktı ve kulaklarım sağır oldu. Çünkü Toprak öyle bir çığlık atıyordu ki salondakiler dışarı çıktı. Bir tek yanında ben kaldım mal gibi. Ben de kulaklarımın açılmasını bekliyordum. Sonunda işler yoluna girince,

"Ne bağırıyon amk?" diye çıkıştım.

"Çok korktum napayım."

"Başlatma korkuna farkettiysen kimse kalmadı, tamam bak herkes çıksın ama o gamzeli çocuk çıkmasaydı keşke."

"Sen filmi izledin mi?"

"Daha çok gamzeli yakışıklıyı izledim, zaten izleseydim eğer bir daha tuvalete tek başıma gidemezdim bir nevi iyi oldu."

"Şimdi ben gidemeyeceğim ne olacak?"

"Kendin kaşındın güzelim, hadi gidelim. Bak kafiye yaptım sana."

"Yürü ya özürlü beyinsiz."

Beraber salondan çıktık ve evin yolunu tuttuk. Yağmur çoktan durmuştu ve etrafta hafif bir esinti vardı. En sevdiğim hava şekli. Taksiye binmedik ve yarım saat boyunca yürüyerek eve vardık. Toprak ile vedalaştıktan sonra içeriye girdim. Sanki bir daha görüşemeyecek gibi her yolumuz ayrıldığında sarılıyorduk, saçmalık.

Zili çaldım, kapıyı evin hizmetlisi açtı. Aslında selam verirdim ama ismini unutunca bir şey demeden yukarı odama çıktım. Hiç yorulmamıştım ve acıkmamıştım. İşte bu çok tuhaf. Aynı rüyalarım gibi. Birincisi Selim kim? İkincisi neden rüyalarıma giriyor? Üçüncüsü bu kadar tatlı olmasına rağmen neden bu kadar uyuz? Dördüncüsü millet rüyasında hayal ettiği şeyleri yaşarken ben neden eziliyorum? Beşincisi olmazsa olmazı babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi?


Bir Kobay Gördüm SankiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin