"Gülme!!"
Kulaklara zarar bağırmamla Selim toparlanmaya çalıştı. Ama bu uzun sürmedi on saniye sonra büyük bir kahkaha daha patlattı.
Şimdi size neler olduğunu anlatayım. Selim harika bir krep ve soslu makarna yapmışken benim yapmaya çalıştığım menemen, menemenden başka her şeye benziyordu. Ve bir de tuz yerine şeker katınca daha da güzel oldu. Zaten yumurtaları içine kırarken kabuğu da içine kaçtı. Anlayacağınız çok fena rezil oldum.
"Ya tamam yeter gülme. Off Selim yaa."
"Tamam gülmeyeceğim." Kahkahalarının arasından bu cümle zorla çıktı.
"Acıktım ben oturuyorum hepsini de yiyeceğim, sen de aç kal gülmeye devam et."
Atarımı yapıp masaya oturdum. Ve krebin bir tanesini elime aldım. Tadı gerçekten muhteşemdi. İkincisini elime aldığımda Selim masaya anca oturabilmişti.
"Selim biliyor musun, benim başıma bu musibetler o dini mesajları listemdekilere atmadım diye geliyor. Göndermezsen başına binbir türlü bela gelecek demişlerdi de ben inanmamıştım."
Cevap olarak yeniden gülünce ben de çok merak ettiğim bir soruyu yönelttim.
"Böyle yemek yapmayı nasıl öğrendin ya? Ben evde aşçın vardır diye düşünmüştüm."
"Yalnız kalınca mecbur olarak öğreniyorsun."
"Sevgilin sana yemek yapmıyor mu?"
Bu sorum üzerine içtiği meyve suyunu puskurdu. Ciddi puskurdu. Sonra yine gülmeye başladı. Yeter lan ne desem gülüyor.
"Niye gülüyorsun? Ben komik bir şey göremiyorum da."
"Çünkü benim sevgilim yok. Kendime ayıracak vakit bile bulamazken bir kızla uğraşamam."
"Kafedeki kız kimdi peki?" Benim rüyamdaki gülüştüğün kız kimdi lan söylesene zalımın oğlu.
"Hangi kafe?" Lan o benim rüyamdı değil mi? Ama bir dakika rüyama o giriyorsa ortamı mekanı da o biliyordur yani. Saf ayağına yatma Selim efendii.
"Sanki kaç kere aynı kafede bulunduk Selim. Şu ikinci rüyamdaki işte."
Kafasında bir şeyler tartıyor gibi bir ifadeye büründü. Ama tipi görmeniz lazım bir tatlı. Öhöm öhöm, neyse işte sonra kafasındaki ampul yandı.
"Haa anladım. Ezgi'den bahsediyorsun. O benim sevgilim değil arkadaşım." dedi gülerek.
Söyledikleriyle içimde konfetiler patlamış, halay çekmeye başlamıştım. Dışarıdan belli etmemek için binbir takla atıyordum. Ama nafile, ben mutlu olduğum zaman içimde saklayamıyorum abi. Bir saniye, ben niye mutlu oldum ki şimdi. Hayır, banane yani.
"Neyse beni ilgilendirmez zaten merak ettim sadece."
Yüzümü görmesin diye direk yemeğe gömüldüm. Gizlice kafamı kaldırdığımda 'haa yemezler' bakışı atıyordu. Yeniden hızlıca kafamı indirdim ve yemeğe odaklandım. Yemek önemli arkadaşlar.
Yarım saat sonra yorgun olduğumuz için yatmaya çıktık. Selim'in benim için ayarlamış olduğu odaya girdim. Her zamanki gibi kendimi yatağa attım. Önce iki dakikalık dinlenmeliyim sonra üzerimi değiştiririm. Her zaman için böyledir. İki dakika sonra kalkıp üzerimi değiştirdim, tam yatacakken çok susadığımı farkedip mutfağa su içmeye indim.
Mutfağa dönen yerde birden karşıma Selim çıktı. Ve dip dibe girdik. Biraz daha yaklaşsam kafalarımız tokuşacak o derece. Ya ben neden hep filmlerde 'oha böyle bir şey olması imkansız' dediğim şeyleri yaşıyorum. Demek ki böyle şeyler gerçekleşiyormuş.
Selim kafasını kaldırıp, gözlerimin içine baktı. Ben bulunduğumuz durumdan o kadar rahatsızdım ki bir adım geri çekildim. Selim hala gözlerimin içine bakıyordu.
"Bir şey mi diyeceksin?"
Romantik anı bozan bir adet ben.
Kafasını hayır anlamında sallayarak odasına doğru ilerlemeye başladı. Ben de mutfağa girdim. Dolaptan soğuk su aldım ve bardağa ihtiyaç duymadan kafama dikledim. Zaten şişe küçük olduğu için içindekini bitirip çöpe attım. Biraz önceki durum aklıma gelince kalbim hızlı hızlı atmaya başladı. Suyu birden içtim diye oldu herhalde.
"Kanka biri seni aşk yaşayama diye lanetlemiş bence."
Sero'nun söyledikleriyle kafam iyice allak bullak oldu. Hayır, şuan düşünmem gereken en son şey bunlardı. Odaya hızlı hızlı çıktım ve hiçbir şey düşünmemek için yastığı kafama bastırdım. İşe yaradığını söylersem, yalan söylemiş olurum.
Sabah kalktığımda Selim'in çoktan kalkmış olduğunu, yan taraftan geldiğini düşündüğüm tıkırtılardan anladım. Yataktan kalktım üzerimi değiştirip elimi yüzümü yıkadım. Valla Selim sabah yataktan kalktığım halimi görse benim kurallar koymama gerek kalmadan zaten benden kaçardı.
Odadan çıktım ve sesin olduğu odayı takip ettim. Kapıyı açınca önüme başka bir kapı çıktı. Buradan sonrasına girmek için parmak izi istiyordu. Tabi ki istenilen parmak izi bana ait değildi. Ben içeriye nasıl girecektim peki? Selim'in telefon numarası da yoktu ki bende. Yapmam gereken en doğru şeyi yapıp kapının önünde beklemeye başladım.
Yaklaşık on dakika sonra kapı açıldı ve içeriden Selim çıktı. Ben de köşeye oturup bacaklarımı kendime çekmiştim. Bana çok tuhaf bakmaya başladı. Ben de açıkta bir yerim mi var diye kontrol etmeye başladım.
"Neden bu kadar erken kalktın?"
"Erken mi?" Ben neden saate bakmadım lan. Harbi saat kaç acaba.
"Öyle uyanmışım işte. Hem ne kadar erken, o kadar iyi değil mi? Hadi başlayalım."
"Olur benim için sorun yok."
Kalkmam için elini uzattı. Uzattığı elini tutup ayağa kalktım ve peşinden içeriye girdim. Gördüğüm görüntü karşısında şok oldum. Burası gerçekten kocaman bir laboratuvardı. Kendimi Dexter'ın laboratuvarında hissettim. Etrafta -ilk bilgisiyar boyutunda- çalışan onlarca makine ve o makinenin üzerinde uncountable kadar da tuş ve düğme mevcuttu.
"Vay be. Harika." Diyebildim yutkunarak.
"Teşekkürler. Beni uyku tutmadı ben de sistemi tamir ettim. Şimdi yapmamız gereken senin enerjini kullanarak kobayların emir almalarını engelleyeceğiz."
"E hani emir almalarını engelleyemiyordun da rüyalarına sen giriyordun?" Bunu söylerken ellerim kavga eden mahalle karıları gibi belimdeydi.
"O sen olmadan önceydi şimdi sen varsın ve bana yardımcı olacaksın."
Dedi tek kaşını kaldırarak.Ne olacağını bilmediğimden olsa gerek az bir şey tırsıyordum. Ama bu Selim'e olan güvenime engel değildi. Kafamı kaldırıp etrafı incelemeye devam ettim. Bu sırada Selim dişçi koltuğuna benzer bir koltuğu benim için hazırlıyordu.Koltuğa bağlı olan kablolar ana bilgisayara ulaşıyordu.
"Şuan senin yapman gereken tek şey, şuraya uzanman. Devamını bana bırak." dedi göz kırparak.
Gösterdiği koltuğa uzandım ve derin bir nefes verdim. Koluma ve kafama birkaç kablo bağladı. Ana bilgisayardan sisteme girdi. Belirlemiş olduğu dosyaları tuşladı. Korkmuş olduğumu farketmiş olacak ki:
"Sadece biraz şekerleme yapacaksın. Merak etme kötü bir şey olmayacak." dedi. Birazdan yan taraftan elim kadar iğne çıkardı. Kablolu olmayan koluma iğneyi enjekte ederken gözlerim sıkmış bekliyordum.
İnşallah Selim. İnşallah kötü bir şey olmaz. Kendimi daha fazla zorlamadım ve aniden bastıran uykuya teslim ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kobay Gördüm Sanki
HumorRüya veya gerçek...Bu iki kavramı aynı anda yaşayan, hayatı kendi kuralları doğrultusunda tamamlayan, hem düşünce hem de espri efendisi olan, aynı zamanda kobay adayı Eslem'in hikayesine hoşgeldiniz. Lütfen kemerlerinizi bağlayın serüven başlıyor.. ...