• Tutuklu •

893 50 22
                                    

J-Bizimle savcılığa geliyorsunuz .

Komutan sözlerini bitirmeden arkadan iki asker öne çıkarak Ali Rahmet'in kollarına girdiler. Ali Rahmet'in arkasından gelen Hikmet amca ve Hünkar kapıda jandarmaları görmenin şaşkınlığını yaşıyordu . Askerler Ali Rahmet'i arabaya götürürken Hikmet amca üzerindeki şaşkınlığı atarak komutanın yanına vardı ve duyacaklarından korkarak

Hi-Faruk...O nasıl , ne durumda?
J-Hastaneye kaldırılmış , şuan ameliyatta .

Ali Rahmet komutanın sözlerini duyunca yerdeki bakışlarını kaldırdı ve kapıda ona endişeli ve yorgun bir yüzle bakan Hünkar ile göz göze geldi . Ali Rahmet Hünkar'ın gözlerindeki hüznü , korkuyu ve acıyı görüyor ve en derinlerinde bunu hissediyordu . Hünkar birkaç adım atmıştı , sanki askerleri durdurmak istermiş gibi ...
Ali Rahmet gözlerini yumup açarak üzülme der gibi baktı .
Sonra askerler onu arabaya bindirdi ve araba uzaklaşmaya başladı . Hünkar hızla Hikmet amcanın yanına giderek

H-Hikmet amca hadi gidelim .
Hi-Sen bekle burda ben giderim kızım .
H-Olmaz amca  , bende geliyorum !

Hünkar Hikmet amcanın bir şey demesine kalmadan hızla arabaya doğru ilerledi . Onun inadını bilen Hikmet amcada ardından gitti .

Ali Rahmet savcılıkta kısa bir ifade vermenin ardından en kısa sürede mahkemeye çıkarılmak üzere cezaevine götürülmüştü . Tüm bunlar yaşanırken günün ve yaşadıklarının yorgunluğuna rağmen orada olmakta inat eden Hünkar'ı binbir dil dökerek Hikmet amca çiftliğe getirmişti .

Hünkar havanın serinliğine aldırmadan dışarıdaki sandalyelerden birine oturmuş , büzülmüş bir şekilde göğe bakıyordu . Çok derin düşüncelere dalmıştı ki omzunda hissediği elle biraz irkilerek kendine geldi  .
Hikmet amca elinde tuttuğu küçük bir battaniyeyi Hünkar'ın omzuna bıraktı sonra gerideki bir masadan elinde bir fincan ile döndü .
Hi-Al bunu iç .
Hünkar istemiyorum gibisinden başını salladı . Hikmet amca bu sefer otoriter bir sesle
Hi-Ama ben sana isteyip istemediğini sormadım .
Fincanı Hünkar'ın eline tutuşturarak karşısındaki sandalyeye geçti .
Hünkar hiç istemesede bir yudum aldı .
Hi-Hııh şöyle , zaten düzgün yemek yemedin bu çay biraz iyi gelir sana .

Hünkar hüzünle Hikmet amcaya baktı . Gözünden akan bir damla yaşı silerek

H-Sağ ol Hikmet amca .

Hikmet sandalyesini Hünkar'ın yanına çekti . Elini omzuna atarak

Hi-Geçicek , hepsi geçicek

Hünkar ne yaparsa yapsın içindeki kederi , acıyı atamıyordu . Ali Rahmet'in Faruk'u onun yüzünden vurduğunu düşünüyordu. Bu düşüncede onu kahretmeye yetiyordu ...
Fakat bilmiyordu ki Faruk'un yaptığı her şey onun sonunu yavaş yavaş hazırlamıştı.
Sonunu kendi getirmişti . Hünkar değil !

Yüksek tavanlı binanın yüksek pencerelerinden vuran ay ışığı , insanın içini delip geçen koğuşun sessizliğine ve zifiri karanlığa   meydan okurcasına Ali Rahmet 'in yüzüne çarpıyordu . Ali Rahmet bu ışığa yüzünü dönmüş derin düşüncelere teslim olmuştu . Faruk , Faruk'u vurmuştu , ölebilirdi .
Nasıl bu hale gelmişlerdi . Koskoca bir ömür geçmişti ama onlar asla tam manasyla kardeş olamamış aralarında görünmez , yıkılmaz duvarlar oluşmuştu . Ali Rahmet onun her yaptığını sineye çekmişti , kabullenmiş ve üstelememişti ne çok eskiden yaptıkları ne de yirmi sene evvel Adnan ile işbirliği yapıp kuyusunu kazmasına tepki göstermişti . Ama bu son yaptığı düşündükçe kahroluyordu . Kendi canından kanından biri ! Canına , cananına zarar vermişti ve buna mani olamamıştı . Gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı sonra yüzünü ellerine gömerek hıçkırıklarını içine atarak ağlamaya başladı . Pencereden vuran ay ışığıda artık gitmişti gece de onun ağlamasına eşlik ediyordu , 40 yıl önceki gibi ...
————————-

𝑩𝒆𝒏 𝑺𝒂𝒏𝒂 𝑴𝒆𝒄𝒃𝒖𝒓𝒖𝒎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin