Hastane

1.5K 115 131
                                    

Dünyadaki bütün salaklar beni bulmak zorunda mıydı sanki? Her gün bir salakla karşılaşıyordum. Artık bir an önce evimde olmak istiyordum ama yol sanki bir türlü bitmek bilmiyordu.

Yorgun ve aynı zamanda aç hissediyordum. Belki de eve geçmeden önce bir hastaneye uğramalıydım. Aslında kesinlikle oraya gitmeliyim. Daha önce bir dolap dolusu kan almıştım. Şimdi de alabilirdim elbette. Önüme çıkan virajdan ani bir şekilde dönüp hastane yoluna girdim.

Bir süre sonunda hastaneye vardığımda açlıktan dişlerim sızlıyordu. Şimdi ise tek yapmam gereken şey hastanenin en alt katına inmekti. Arabadan inip hastaneye girdiğimde etraf fazlasıyla hasta insanlarla doluydu. Burnuma dolan yoğun kan kokusu ile dişlerimi gıcırdatarak adımlarımı hızlandırdım. Kan kokusunun yoğun olduğu tarafa doğru adımlarımı çevirirken heyecanım artmıştı. Kimseye görünmeden aşağı kata indim. Morg, otopsi, hemşire odaları gibi yerleri geçerken sabırsızlıkla inliyordum. Neredeydi bu lanet olası kan dolapları?

Onları aldıktan sonra nasıl götüreceğimi bilmiyordum. Aslında o an bunu düşünemeyecek kadar aklım başımda değildi. Sonunda kan dolaplarının olduğu yere geldiğimde yüzümde büyük bir gülümseme vardı. Herhangi bir kan dolabının yanında durduğumda yanındaki boş kutu dikkatinden kaçmamıştı. El çabukluğuyla yaklaşık 30 tane kan torbasını içine doldurdum. Yüzümdeki sırıtış bunları yaparken bile sönmüyordu. Yeterince aldığımı düşünerek ayağa kalktım ve çıkabileceğim bir yer aradım. Odanın üst tarafındaki küçük pencereyi fark ettiğimde hızla altına demir kürsüyü çektim ve kutuyla birlikte üzerine çıktım. Kutuyu pencereden dışarı attım. Daha sonra ben de kıvrak bir hareketle zayıflığın verdiği getiriyle rahatça geçebilmiştim.

Bir an önce arabamı bulmam gerekiyordu. Kimsenin olmadığından emin olduğum bir anda vampir hızımı kullanarak arabaya bindim. Kutuyu tam yerleştirecektim ki duyduğum sesle küçük çaplı bir çığlık attım.

"Ne yapıyorsun sen?"

Sesin geldiği yöne başımı çevirdiğimde Ken'i görmem ile rahatlamayla karışık bir nefes verdim. "Ah Ken... Sen ne yapıyorsun burada?"

"Asıl sen ne yapıyorsun? Bize okulda kan verirler ama bu kanlar hastane için!" dedi ve kapatmayı unuttuğum kutuyu sinirli gözlerle işaret etti.

"Ne bu masum vampir havaları Ken? Bana okulda kan vermediler, sadece revirde verdiler ve bu bana yetmedi"

"Hepimize öyle veriyorlar Jessy. Bu bizim için yeterli bir miktar." dediğinde hala tepkisini belli ediyordu.

"Kusura bakmayın Bayım, ama bana yetmedi. Ayrıca bu seni ilgilendirmez! İki haftadır neredeyse hiç kan içmedim ve açlıktan geberiyorum. Bugün kurt boğana maruz kaldım. Bil bakalım kimin yüzünden?"

Evet sinirlenmiştim ama yine de ona böyle söylememem gerekiyordu. Sinirlenince böyle oluyordu işte! Ken suçlulukla başını eğdiğinde kendime kızdım. "Ah Ken! Özür dilerim. Senin hatan değildi. Beni oraya bilerek götürmedin."

Başını kaldırıp hala aynı suçlu bakışlarla bakarken bu sesine de yansımıştı. "Hayır benim hatamdı Jessy. Bunun için çok üzgünüm."

"Sorun değil. Hala arkadaşız değil mi?"

"Kesinlikle!" diyerek dudağını büzdü. Onu biraz incitmiştim. Sanırım bunu düzeltmem gerekiyordu. "İstersen evime gidebiliriz. Sana kan kokteyli yaparım, ne dersin?"

Olur dercesine başını salladı ve vampir hızıyla yan koltuğa oturdu. Elimdeki kutuyu arabanın arkasına bıraktığında arabayı çalıştırdım. "Fazla kan içmemeliyim. Eğer dozunu kaçırırsam kendimi kaybederim."

Başımı olumsuz anlamda sallayıp ona kısa bir bakış attım ve yeniden önüne döndüm. "Hayır. Asıl vücüduna orantılı kan içmezsen çok daha fazla hırçınlaşırsın. Kendini durdurmayı bilirsen, kimseye zarar vermezsin."

"Denerim." dedi bana bakmayarak. Acaba hala bana dargın mıydı?

Sonunda eve geldiğimizde arabayı durdurup arabadan indik. "İşte burası." dedim sessizce.

"Güzel bir yere benziyor."

"Sen nerede kalıyorsun?" diye bir soru yönelttim ona.

Omuz silkti. "Buraya biraz uzak. Daha sonra sana gösteririm."

Sırıtarak başımı olumlu anlamda salladım ve kapıyı açarak içeri girdim. İçerisi aynen bıraktığım gibiydi. Ona salondaki koltukları işaret ettim. "Sen otur, ben kan kokteyli hazırlayıp geliyorum."

Mutfağa gidip hızlı bir şekilde kokteyli hazırladım. Ah! Nasıl da güzel kokuyor bir bilseniz!

"Kokusu buraya kadar geliyor, sabırsızlanıyorum." diyen sesni duyduğumda onu daha fazla bekletmemek için hızla yanına gittim. "Al bakalım."

Ken aldığı bardağı dudaklarına götürürken verdiği tepkileri izliyordum. Onu rahatsız etmemek adına yanına oturdum. Ken aldığı yudumla yüzünü eşkittiğinde onu beğenmediğini düşündüm. Ama daha sonrasında gülümseyerek bana baktığında rahatladığımı hissettim.

Yüzünü ilk defa yakından görmenin verdiği etkiyle onu inceledim. O fazlasıyla yakışıklı bir çocuktu. Pürüzsüz cildi ve inanılmaz mavi gözleri çok güzeldi.

"Tadını beğendim. İki gündür kan içmiyordum, iyi geldi."

Daha fazla dayanamayarak elimdeki bardağı bir dikişte kana kana içip bitirdim. "Gerçekten çok açmışsın Jessy."

Sadece başımla onaylamakla yetindim. Bardağı sehpaya koyunca yüzüme dikkatle bakmaya başladı. Gözleri dudaklarıma kaydığında gerildiğimi hissettim. Umarım düşündüğüm şeyi düşünmüyordur çünkü ben onu arkadaşım olarak görüyordum. Elini kaldırıp dudaklarıma götürdüğünde bir tepki vermedim. "Kan kalmış." dediğinde rahatlamıştım.

"Teşekkür ederim."

Buna karşılık gözlerini hala dudaklarımdan ayırmıyor oluşu beni büyük bir tereddüte sokmuştu. Bana doğru yaklaşmaya başladığında neredeyse burunlarımız birbirine değecekti.

Tanrım hayır!

Hızla ayağa kalktım. "Kan bitmiş. Tazelememi ister misin?"

Ken sanki yaptığı şeyin yeni farkına varıyormuş gibi ellerini dizine koydu ve utancını gizleme gereği duymadan yüzüme baktı. "Hayır, benim için yeterli."

"Pekala, o zaman ben kendime alayım." diyerek mutfağa yürüdüm hızlı adımlarla.

Fazla hızlı davranıyordu ve ben bundan nefret ederdim. Üstelik biz sadece arkadaştık ve öyle kalmalıydık. O bir arkadaş olarak çok iyi biriydi.

Kendi bardağıma kan doldurup oyalanmadan yeniden salona döndüm.

"İstemediğine eminsin değil mi?" diye sordum bardağımı gözlerimle işaret ederken.

"Jessy... Ah! Bak ben özür dilerim."

"Ne için?" diye sordum anlamamış gibi tebessüm ederken. Bazen salağa yatmak çok daha kolay oluyordu.

"Yani... Az önce... seni öpmeye çalıştım. Çok saçmaydı, özür dilerim. Gerçekten..."

"Kendini suçlamana gerek yok. Biz arkadaşız, ve arkadaşlar birbirine küsmez."

"Ah evet. Biz arkadaşız." dedi dudağını büzerek. "Kesinlikle. Saat geç oluyor, artık gitmeliyim."

Omuz silktim. "Nasıl istersen."

"O zaman yarın görüşürüz Jessy." dediğinde gülümseyerek ona kapıya kadar eşlik ettim. Sonunda evde yalnız kaldığımda artık kanımı daha rahat içebilirdim. Başka biri varken kan içmek hiç hoşuma gitmiyordu. Hatta bardaktan içmek çok çok saçmaydı. Kan torbalarından birini açıp dişlerimi geçirdim. İşte gerçek tat buydu! Artık yorgunluğundan ve güçsüzlüğümden eser kalmamıştı.

BÖLÜM SONU...

Vampir OkuluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin