Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi davranıyordum. Büyükannem ve büyükbabam öğrenmemeliydi. Okula gittiğimde, Seungyoung'u hiçbir yerde görememiştim. Hyunjin denilen çocuk ya onu dövmekten fazlasını yaptıysa? Vicdan azabı çekiyordum. "Sabahtan beri çok tuhafsın. Artık anlatır mısın?" Öğle arasıydı, biz yine arka bahçedeydik.
Telefonumu bilerek çantamda bırakmıştım. Yanıma büyükannem yüzünden almıştım zaten. Bugün cuma ve Jeongin ile birlikte geçirmemiz gereken kutsal gecemizdi. Büyükannem beni kontrol etmek için telefonumu yanıma aldırtmıştı. Her neyse şimdiye dönersek eğer arka bahçede Jeongin'e dün yaşadıklarımı anlatacaktım.
"Seungmin, eğer şimdi anlatmazsan bile akşam anlatacaksın bunu bil." Çimenlerden kalkıp ön bahçeye doğru yürümeye başladı. Hemen arkasından gittim. "Jeongin, kendimi hazırlamaya çalışıyorum. Akşam anlatacağım merak etme." "O kadar kötü bir şey mi yani?" "Buna anlattığımda sen karar verirsin, tamam mı?"
Koridorda sınıfımıza doğru giderken tek başına yürüyen Jungchan dikkatimi çekti. Seungyoung yoktu ve Jungchan onsuz o kadar iyi görünmüyordu. "Jeongin, benimle gel." Jeongin ile birlikte Jungchan'in önünde durduk. "Seungyoung, nerede?" "Neden soruyorsun?" "Dün bana bir şey sormuştu. Onun cevabını verecektim." "İyi gelince söylersin. Çekilin önümden şimdi."
"Sanki okul başkanı, tch tch tch." Jeongin, sıkıntıyla arkasından konuştu. "Gel, gidelim hadi." Bileğinden tutup sınıfa gittim. Yerimize oturduğumuzda bana döndü. "Sen birden bireye o piçi niye o kendini beğenmişe sordun ki?" Terlemeye başladım. Dün olanlar aklıma geldikçe kendimi kötü hissediyordum.
Sonuçta o hale gelmesinin sebebi bendim. Eğer o adama adını söylemeseydim hiçbir şey olmayacaktı belki de. "Sormadım say, daldın yine düşüncelerine." Jeongin oflayıp kafasını sıraya koydu. "Yine mi uyuyacaksın?" "Eh, sonuçta bugün uyumayacağız, değil mi?" "Bilmiyorum." Omuzlarımı silktim. "Uyusak da uyumasak da, benim şu an uykuya ihtiyacım var."
Gün bittiğinde Jeongin'in evine gelmiştik. Jeongin'in annesi bize yiyecek bir şeyler hazırlamıştı ve mutfaktaydık. "Anne, alıştırmalık var mıydı evde?" "Bugün kutsal geceniz olduğu için babana dün aldırmıştım biraz. Bak istersen bir, şuradalar." Jeongin atıştırmalıklara bakarken cebimdeki telefonum titremişti. Yemeğim boğazıma dizilmişti.
Ya, Hyunjin mesaj attıysa? Ondan korkuyordum ve konuşmak istemiyordum. Ama içten içe ona çekiliyordum sanırım. Dün yaşadığımız yakınlıktan sonra gece sürekli onu düşünmüştüm. Telefonumu zorda olsa cebimden çıkarıp bildirime baktım. Oydu. Mesaj gelmişti. Kanımın çekildiğini hissettim. Hemen telefonu geri cebime koyup önümdeki yemeğe verdim dikkatimi.
"Seungmin, bir şey mi oldu? Soluklaşmış gibisin." Jeongin bana bakıyordu. "O-odana geçelim mi?" Lanet olsun! Kekelemiştim. Neden ondan bu kadar çok korkuyordum? Ya da benimle ne yapacaktı? Jeongin bir şeyler olduğunu anlamış gibi hemen odasına çıkartmıştı beni. "Sen neden bu kadar endişelisin?" İşaret parmağımı dudağıma götürdüm ve susması için ona işaret ettim.
Hemen odasının perdelerini kapattım. Telefonumun bataryasını ve sim kartını çıkartıp elimi ona uzattım. "Ne?" "Telefonunu ver." "Neden?" "Ver işte!" Telefonunu uzattığında hemen aldım ve kendi telefonuma yaptığım şeyi yaptım. "Neden böyle bir şey yaptın ki?" "Ne yapacağı belli olmaz senin telefonunu da ele geçirmiş olabilir."
"Kimin ne yapacağı belli olmaz?" Jeongin'in karşısına oturduğumda derin bir nefes aldım. "Anlattıklarımdan sonra polise gidelim şöyle yapalım falan demek yok ve sözümü de kesmiyorsun, tamam mı?" Jeongin, ağzına görünmez bir fermuar çekti. "Bir sapığım var. Sapık diyorum çünkü telefonumu ele geçirmiş ve kameradan arada beni izliyormuş." Jeongin boş boş bana bakmaya başladı.
"Şaka yapıyorsan hiç komik değil." "Şaka yapmıyorum! Gösterebilirim ama ilk önce anlatayım." Derin bir nefes aldım. "Beni sevdiğini söyledi ve benim için bir uygulama oluşturmuş. 20 yaşındaymış ve benden biraz uzun. Adının, Hwang Hyunjin olduğunu söyledi. Uygulama nasıl bir şey diye sorduğumda bana tahammül edemediğin insanların ismini yaz gerisi ben halledeceğim dedi." Jeongin çatık kaşlarla devam etmemi bekliyordu.
"Yapamaz sandım ve sinir anıma geldi. Seungyoung'un adını verd-" "Yoksa, Seungyoung'u mu kaçırdı?!" "Bağırma!" Hafifçe dudaklarına vurdum. "Senin fermuarın çekiliydi. Devam ediyorum." Derin nefes aldım. "Seungyoung'un adını verdiğim günden sonraki günün akşamı yani dün, birden bana mesaj attı. Bizim evin arkasına gelmemi söyledi. Ne olabilir diye gittim ve..."
"Ve?" Jeongin sorar gözlerle bana bakıyordu. "Seungyoung'un her tarafı kan içindeydi ve benden özür dileyip bayıldı. Ardından o adam bana sarılıp Seungyoung'u da alıp gitti." Yakınlaştığımız anları çabucak atlamıştım çünkü düşünmek istemiyordum. Düşündükçe kalbim hızlanıyordu. "Seni seven birinin olmasına mı sevinsem, psikopat olmasına mı üzülsem bilemedim şu an."
"Uygulamayı göstersene bana." "Bizi dinliyor olacaktır, Jeongin. Ayrıca birkaç dakika önce mesaj attı, ben ona bakmadım. Ya seni kameradan falan görürse?" "Şimdiye kadar çoktan görmüştür zaten. Seni ne zamandır takip ediyormuş?" Yutkundum. "Sanırım 3 yıl..." "Ne?!" Sıkıntıyla başımı sağa sola salladım.
"3 yıldır seni takip ediyorsa hakkındaki çoğu şeyi biliyordur ve ayrıca bu tacize girer." "Polis falan karıştırmayacağız dedim, şu an ben de suçluyum." "Hayır, suçlu falan değilsin. Hep onlar mı seni dövecekti? Çeksinler yaptıklarını derim ben. Ayrıca tebrik ediyorum onu o piçi dövdüğü için." "Akıllanmayacaksın, değil mi?" "Asla."
Hafifçe iç çektim. "Telefonumu açıyorum ve sana veriyorum al bak uygulamaya karışmıyorum ben." "Adam mesaj atarsa ne olacak?" "Yanındayım abartma, sadece telefon senin elinde olacak." "Adam kameradan beni izliyor demedin mi?" "İzliyor zaten." "Ne demek istediğimi anladın ama anlamamazlıktan geliyorsun, değil mi?" "Evet, belki sana düşer iki psikopat birbirinizi bulmuş olursunuz."
Bana yandan kötü bir bakış atınca sustum ve telefonumun bataryasını ve sim kartını takarak açtım. Telefon açılır açılmaz mesaj gelmişti. Hemen, telefonumu Jeongin'in eline verdim. 'Jeongin? Seungmin nerede?' Jeongin'in yanında olduğum için ne yazdığını görebiliyordum. "Seungmin, yanımda." Jeongin, kamerayı bana döndürdü. "Beni duyabiliyor değil mi?" Jeongin bana sorduğunda kafamı salladım.
"Seungyoung'a yaptıkların için Seungmin yerine ben teşekkür ederim." Karnına doğru dirsek attım. "Telefonumu ver." Jeongin telefonumu bana uzatıp ayaklandı. "Ben de kendi telefonumu açabilir miyim, anne?" Alayla söylediği şeye karşı ona tehditkar bakışlarımı sundum. Telefonum titrediğinde telefonuma döndüm. 'Mesajlarıma neden bakmadın? Ayrıca siz ikiniz ne yaptınız?'
'Ne yazdığına bakmak istemedim pek.' 'Benden korkuyorsun, değil mi? :)' 'Hayır, sadece biraz ürküyorum diyelim. Bu arada, bir şey sorabilir miyim?' 'Sorabilirsin ufaklık ama sen de benim sorumu cevapla ilk önce.' Jeongin ile ne yaptığımızı soruyordu. Yalan söylemek istemiyordum ama Jeongin'e bir şey de olabilirdi. Zorda olsa yazdım. 'Ona seni anlattım... Ona zarar vermezsin, değil mi?' 'Senin sevdiğin birine zarar vermem.' 'Teşekkür ederim, ben soruyorum şimdi. Seungyoung'a ne oldu?'
-Gerçekler
•16/12/2020•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Enter Your Target |HyunMin|
Fanfiction'Enter Your Target başarıyla yüklendi.' 'Etrafında değilim. Telefonunun kamerasını unuttun mu? :)' Hwang HyunJin ♡ Kim SeungMin