Jeongin ile gülerek eski fotoğraflarımıza bakıyorduk. Telefonuna bir mesaj geldi ve telefonunu hemen çekip mesaja baktı. Telefonumu elime aldım ben de. 'Ne oldu Innie?' Ona gösterdim. "Bir şey yok, bir şey yok. Ayrıca bu herif hâlâ yüzsüz gibi sana mı yazıyor?" Yavaşça evet anlamında kafamı sallayıp telefonu yüzünden çektim. 'Mesaj geldiyse bana da göstersene, benden bir şey saklamazsın sen'
Telefonumu ona gösterdim. Güldü. "Sadece aptal reklam mesajları Seung." 'Pekala' Telefonumu yana koydum ve onu izlemeye başladım. Reklam mesajlarına cevap mı veriyordu yoksa başka birisiyle mi konuşuyordu? Telefonumu çatılmış kaşlarım ile tekrar elime aldım ve bu soruyu ona da sordum. "Tabii ki de reklam mesajlarına cevap vermiyorum, annem seni soruyor. Ziyarete gelemedikleri için üzgünler."
Sorun yok anlamında kafa salladım. 'Gel onlara bir selfie gönderelim' Telefonumu ona gösterdim ve yazdığımı okuyup gergince bana baktı. "Gerek var mı ki Seung? Annemin galerisi zaten ikimizin fotoğraflarıyla dolu." Garip davranıyordu, bu cevabıyla emin olmuştum. Normalde fotoğraf çekilmeyi, özellikle de benimle çekilmeyi çok severdi. Belki de ben çok kafaya takıyorum deyip boşverdim ve telefonumu yana koydum tekrar.
"Benim acilen eve uğramam lazım. Yalnız kalabilir misin, hayatım?" Bana baktı. Kafamı evet anlamında salladım, diğer hastalara uğrayabilirdim. "Dikkat et kendine, seni seviyorum." Saçlarımı karıştırdı ve hızlıca eşyalarını alıp odadan çıktı. Geldiğinde onu bir sorguya çekecektim. Şimdilik boşverip odamdan çıktım ve klinikteki diğer odaları ziyaret etmeye başladım.
Yang JeongIn|
Aptal Hyunjin bana mesaj atmış ve beni bir kafeye buluşmaya çağırmıştı. Aslında gitmeyecektim ama ne saçmalayacağını merak etmiştim ve şimdi de yoldaydım. Seung'a yalan söylediğim için kötü hissediyordum ama o herifin adını duyması bile onu kötü edeceğinden sanırım en iyisi buydu. Kişilik bozukluğu yalanına inanmıyordum ve onu Seung'tan ne olursa olsun uzak tutacaktım. Ona yaptıkları şimdiden yeterliydi.
Kafeye yaklaştığımda ona mesaj attım. 'Hangi kat, hangi masa?' 'Geldin mi?' Hızlıca cevaplamıştı. 'Gelmediğim için kat ve masa soruyorum, değil mi?' Sanırım cidden aptaldı. 'İkinci kat, balkondaki tek masa' 'Neden tekli bir masa?' 'Anlatacaklarım önemli ve konuşacaklarımız da önemli olduğu için' Hızlıca kafeye girdim ve dediği kata çıkıp hızlıca ona ilerledim.
Hwang HyunJin|
Jeongin'i gördüğümde geldiğine sevinmiştim. Ayağa kalkıp ona elimi uzattım ama o elimi görmezden gelip direkt olarak karşıma oturdu soğuk ifadesiyle ve bana baktı dik dik. Elimi indirip boğazımı temizleyerek oturdum ben de sandalyeme. "Niçin çağırdın beni konuş bakalım." Ellerini masaya koydu ve kilitleyip bana iğneleyici bakışlar atmaya başladı.
Çantamdan farklı psikiyatristlerden alınmış raporlarımı ona uzattım. Kendimi inandırıp Seungmin'e kendimi affettirmeliydim. "Yani yalan değildi kişilik bozukluğun?" Tek kaşını kaldırıp bana baktı. "Değildi, o gün sadece Seungyoung'u kaçırıp onu dövdüğüm aklımda." "Seungyoung o gün kaybolmadı, o günden birkaç gün önce kayboldu ortalıktan."
"Kişiliklerimden biri beni haddinden fazla ele geçirmiş öyleyse. Sadece, Seungyoung'u dövdüğüm anlar aklımda ve yerde uyandığımda çaprazımda çıplak şekilde elinde çakıyla yatan Seungmin aklımda." "Yaklaşık iki ya da üç gün ele geçirilmişsin." Kafamı evet anlamında salladım. "Buraya gerçekten pişman olduğumu anlatmaya geldim ve de şu piçlerin yaptıklarını açığa çıkarmaya." "Ne yaptıklarını çoktan biliyoruz."
"Gerçekten mi?" "Evet, Seungyoung'un beyaz atlı prens oyunundan bahsediyorsun değil mi?" "Evet." "O konu ile ben ilgileneceğim, merak etme." Birkaç dakika sessizlik oldu. Ben önünden yavaşça belgeleri çektim ve o elimden geri aldı. "Seungmin'e..... gösterebilirim ama sonra. Şu an değil, daha yeni yeni düzelmeye başladı." "Onun dışında durumu nasıl peki?"
Onu ölesiye merak ediyordum. Yanına onun iyiliği için yaklaşmıyordum. "İyi, yani hâlâ konuşamıyor ama duygu bozukluğu düzeldi. Diğer hastaları dinliyor ve sosyalleşmeye çalışıyor." "Umarım daha iyi olur." Sessizleşti. Bende sessizleştim. İçimdekileri dökemiyordum dışarıya. "Ben...." Yavaşça söze girdim ve bana baktı.
Aklım yerimde olmasa bile yaptığım şeyden utandığım için kafamı hızlıca eğdim. "Ben onu çok seviyorum. Onu görene kadar etrafımdaki her şey siyah beyaz ya da karanlıktı. Hiçbir şey görmüyordum ya da hissetmiyordum. O bana bütün duyguları tattırdı. Kıskançlığın nasıl bir şey olduğunu, mutluluğun nasıl bir şey olduğunu en önemlisi sevginin ne olduğunu ondan öğrendim." Yutkundum yavaşça.
"Onun için ailemden bile vazgeçtim. Kılına zarar gelmesin diye penceresinin önünde gecelerce bekledim ve şimdi... ona bunları benim yapmış olmam çok ağır geliyor. Eminim o benden daha fazla incinmiştir. Ama ben onu gerçekten sevdim. Yaptığım şey özür dilenecek bir şey değil bunu biliyorum ve sadece pişmanlığımı dile getirmek istiyorum." Ona bakıp derin bir nefes aldım.
"Ben... ölesiye pişmanım, hatta bunu yapmaya çalıştım sırf o daha mutlu yaşasın diye. Ama onun gülüşünü göremeyeceksem, elini tutamayacaksam ölmenin de bir anlamı yok. Sadece son bir şans istiyorum. Bana izin ver ona yaklaşabileyim. Onu kendimden de herkesten de koruyacağım, sadece yaklaşmama izin verin ona. Yalvarırım..."
Bana baktı, düşünüyor gibiydi. "Pekala, eğer tedavi olursan ona yaklaşabilirsin. Yoksa onu unutmaktan başka çaren yok. Bunları ona anlatıp mesajlarına bir nebze de olsa cevap vermesini sağlayacağım ve bu raporları ona gösterip Seungyoung piçini ondan uzaklaştıracağım. Tedavi ol ve meydan senindir." Yüzümde bir tebessüm oluştu. "Çok teşekkür ederim."
"Bana teşekkür etme, Seung senden hoşlanıyordu ve ilk aşkısın. Onun iyiliği için olmasa asla yapmazdım. Ayrıca onun kılına zarar gelirse şansın da gider. Anlıyor musun?" Hızla kafamı evet anlamında salladım ve dolu gözlerimi saklamaya çalıştım. "Vay canına, ilk kez ağladığını görmüyorum ama Seung'u bu derece sevdiğini bilmiyordum."
Yavaşça güldüm ve ona baktım. "Ağlayacaksan benden sakın teselli bekleme. Ben sadece Seung'a omuz veririm ağlaması için." Güldüm ve gözümden bir yaş geldiğinde hemen onu silip burnumu çektim. "Bu arada papatyaları ve makaronları hâlâ çok seviyor." "Bi-biraz daha bir şeyler söyler misin? Ona gerçekten iyi bir sürpriz yapıp istediği sevgili olarak karşısına çıkmak istiyorum."
"Sonbaharı çok sever. Belki en sevdiği mevsimde onu bir ormana götürme sürpriziyle karşısına çıkarsan ve eğer biraz şanslıysan, yağmur çiselerse üstünüze yaprakların arasında romantik bir yürüyüş yapabilirsiniz. Bunu kendi anlatmıştı. Yani kendisi anlatmıştı hayal olarak." Güldü. "Onu mutlu etmek bu kadar kolay." "Bunu umarım gerçekleştirebilirim."
"Aslında biraz düşününce güzel bir hayal, her neyse onu Seungyoung'a kaptırma. Onun hakkında bilgi topladım biraz. En uzun ilişkisi üç ay. Seung'u da sadece bakirliğini ya da bakireliğini aldığı insanların arasına ekleyeceğine eminim. Sadece benim arkadaşımı üzecek ve onu aldatacak. Ayrıca bir yanderesi bile var." "Şu, Seungmin'e tokat atan kız değil mi? Sarışın olan?"
"Evet o." "O aptalı halletmemiştim, hatırlattığın iyi oldu." Aklıma gelen kız ile sırıttım. Ona dokunan herkes hesabını ödemeliydi. "Ben de eşlik edebilir miyim size?" O da sırıtmıştı. "Sevgilinin kardeşi değil mi?" Elleriyle tırnak işareti yaptı. "Düzelteyim, 'platoniğimin' kardeşi. Ben aseksüelim hatırlatayım." "Pekala, Seungmin'in haberi olmayacaksa gelebilirsin. Neden olduğunu sorma, o kendi yüzünden birinin zarar görmesini sevmez biliyorsun."
-Oyun
26/01/2021
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Enter Your Target |HyunMin|
Fanfiction'Enter Your Target başarıyla yüklendi.' 'Etrafında değilim. Telefonunun kamerasını unuttun mu? :)' Hwang HyunJin ♡ Kim SeungMin