6|Basium

702 90 60
                                    

Tırnaklarımı kemirerek gelecek cevabı bekliyordum. 'Güzelim, sadece birkaç hızlı yumruk attım yüzüne ve fazla zayıfmış ki o hale geldi. Büyük ihtimalle bugün gelmemesinin sebebi de ailesinin rapor alması falandır. Çünkü onu senden sonra kapısının önüne bıraktım.' 'Bugün gelmediğini nereden biliyorsun?' 'Seni bazen takip ediyorum, bunu da bil güzelim'

"Tamam, resmi olarak gerçekten bir sapığın var." Kulağımın dibinden Jeongin'in sesini duyunca ona döndüm. "Sen insanların telefonlarına mı bakıyorsun? Utanmıyor musun?" "Hayır. Benden sakladığın bir şey yok." "Artık var ama." "Tamam, tamam. Kız gibi davranmayı kes, uzaklaşıyorum senden ve mükemmel telefonundan."

Dediğine bir şey demeyerek telefonuma döndüm. 'Komiksiniz :)' 'Hyunjin... hyung. Bir şey daha sorabilir miyim?' 'Soracaksan eğer yüz yüze geldiğimiz zaman senden bir şey isteyeceğim' 'Kabul, hyung. Seni sarhoş ettiğimi söyledin, ciddi miydin?' 'Elbette, dün dudaklarını öpmemek için kendimi çok zor tuttum. Bana ne yaptığınla ilgili hiçbir fikrin yok'

'Peki... Hyung, ben gidiyorum' 'Jeongin ile iyi zaman geçirin :)' Ne olur ne olmaz diye telefonumu kapatmıştım mesajı sonrası. "Yani garip bir sapığın var. Dün sana kendini gösterdi mi? Nasıldı bari? " "Gözlerini ve saçını gördüm. İkisi de siyah renkti ama nedense çok güzel görünüyorlardı. " "Bir ihtimal, bu adama âşık olmuş olabilir misin? " "Saçmalama! Sadece saçları ve gözleri güzel görünüyordu dedim. "

Sonrasında konuyu üstelememişti. Bir daha da Hyunjin'den konuyu açmamıştık zaten. Oyun oynamaya daldık ve sabah zor uyandık. "Başım çatlıyor, sana uyanı sikeyim bir daha." Kendi kendime söyleniyordum ve yerde salyalarıyla uyuyan Jeongin'i tekmeliyordum. "Uyan, seni taşıyacak hiç halim yok!" Kulağına yaklaşıp bağırdığımda sıçrayarak uyandı ve zafer ile sinsice sırıttım.

Kahvaltımızı yapmıştık ve şimdi de Jeongin ile bir çocuk parkında boş boş oturuyorduk. "Aslına bakarsan çocukluğuma dönmeyi isterdim." Çocuklara bakarak gülümsüyordu. "Ben istemezdim. Çocuk yurdunda az zorbalık görmedim." "Evet, ama merak etme. Geri dönmeyeceğiz zaten." Destek verircesine elimi sıktı. "Gereksiz duygusallık hiç istemiyorum şu an.." Göz devirdim konuşurken.

"Hiç anneni ya da babanı merak etmiyor musun cidden?" "Annemi merak ediyorum sadece ama o da öldü zaten. Babam beni bırakıp gitmiş zaten o herifi sevemem." Duygusuzca konuştum ona bakıp. "Neyse bırak şimdi bunları, kalk seni sallayayım hadi." Jeongin'i elinden tutup kaldırdım. Bir çocukla hafif kavga ederek salıncağı kaptık ve Jeongin'i iki dakika salladım.

Sonrasında da diğer çocuklar bizi kovalamışlardı salıncak kurallarını ihlal ettiğimiz için. "Evlere mi dağılacağız?" Kafamı salladım. "Bana bu kadar aksiyon yeterli." "Sadece çocuklar tarafından kovalandık. En büyükleri yedi yaşındadır onların." "Dün uyumadık zaten uykum var yani. Yorgunum, Jeonginie."

"Tamam, tamaaaaam. Görüşürüz o zaman okulda." "Hmm, görüşürüz. Seni seviyorum." Bir öpücük gönderdim ve hemen parka doğru koşmaya başladım. Eşyalarım parkta kalmıştı onları almam lazımdı. Oraya gittiğimde hiç de iyi olmayan bir şeyle karşılaştım. Bir adam eşyalarımı kurcalıyordu. "Bayım, utanmıyor musunuz birilerinin özel eşyalarına bakmaya?"

Başında dikildim, bana baktı ve kaşlarını çattı. "Seungmin, sen misin?" Ben de kaşlarımı çattım. "Siz kimsiniz? Ayrıca çantamı rahat bırakın." Çantamı toplayarak kapattım ağzını ve adama tekrar bakma gereği duymadan arkamı döndüm. Adamın yüzünü aklıma kazımıştım ve eve gelene kadar unutmamaya özen gösterdim. Büyükanneme ve büyükbabama soracaktım.

Ya da belki de bu kadar düşünmemeliydim. Başka birisi ile karıştırmış olabilirdi. Bu ihtimalin olabileceğini düşünerek boşvermeyi seçtim ve eve geldim. Kapıyı çaldığımda büyükannem açmıştı ve ben onu gördüğüm gibi hemen sarılmıştım. Büyükanneme biraz dün ne yaşadığımı anlatmıştım ve aklıma gelen şeyi sormuştum ardından.

"Büyükanne, annemin mezarı nerede ya da onun için anıt yaptıran birisi oldu mu? Biliyor musun?" "Oğlum bunu soracağını biliyordum bir gün. Doğduğun yerde annen için bir kilisede anıt var. Anıtı yaptıran biziz çünkü annenin sen ve babandan başka kimsesi yokmuş. Babanın anlattığına göre yurt müdürüne, sen yasak bir aşkın meyvesisin. Babanın ve annenin ailesi düşmanlarmış ama çocukları birbirine âşık olup reşit olduklarında evlenmişler. Annen sana çok genç hamile kalmış ve doğumda geç kalındığı için kan kaybından ölmüş. Babanda o genç yaşında işi bile yokken sana bakamayacağı için seni yurda bırakmaya karar vermiş."

"Yani burada bir anıt mezarı var annemin? Babam beni görmeye gelmiş mi peki yurttayken?" "Gelmiş ama yanına yaklaşmamış, uzaktan izlemiş seni. Sürekli onun çocukluğunu mahvedemem diyormuş. Yani seni evlat edineceğimiz zaman müdür böyle anlattı. Odana git ve dinlen sen. Göz altların kötü görünüyor." Saçlarımı okşadı ve zaten uykum varken iyice mayışıp odama ilerledim.

Üstümü değiştirip yatağıma yerleştim ve telefonumu elime aldım. Telefonumu açtım ve arka arkaya bildirimler geldi. Hyunjin'dendi. Bildirimlere tıkladım ve okumaya başladım. Jeongin ile fotoğraflarımızı çekmişti parktayken. Ardından da çantamı karıştıran adamın bir videosu vardı. 'O adamı tanıyor musun?' 'Ne cüretle senin çantanı karıştırıyor o?' 'O adamdan hiç hoşlanmadım, seni eve kadar takip etti'

'Odandaysan eğer kapıyı kilitleyip pencereni açar mısın Seungmin?' Kaşlarımı çattım ve ayağa kalkıp dediklerini yaptım. 'Yanına geliyorum güzelim :)' Biraz gerilmiştim ama yapabilecek pek de bir şeyim yoktu. Yatağıma oturup beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra pencereme tırmanmış olduğunu gördüm. Kaşlarımı çatıp ona baktım. "O adamı tanımıyorsun değil mi? "

Maskesi ve şapkası vardı yine. Hayır hyung, tanımıyorum. " "Bir şey yapmamı ister misin? " Bana yaklaştı ve yanıma yatağıma oturdu. Kafamı hayır anlamında salladım. "Pekala, sen nasıl istersen... Yüz yüze geldiğimizde bir şey isteyeceğimi söylemiştim ve kabul etmiştin dün gece, hatırlıyor musun? " "Evet, ne istiyorsun hyung? " Yüzümü ona çevirdim. Şapkasını çıkarttı.

Ardından gözlerime bakarak maskesini indirdi. Gerçekten yakışıklıydı ve aynı zamanda güzel de görünüyordu. Benim gibi birine neden âşık olduğunu anlamaya çalışıyordum. "Beni öpmeni istiyorum. 3 yıldır bunu bekliyorum ben..." Dudaklarını işaret ettiğinde yutkunup oraya baktım. Dudakları gerçekten dolgun sayılabilirdi ve güzel görünüyorlardı. Kesinlikle dış görünüşü mükemmel bir adam şu an karşımdaydı.

"Seungmin, yapacak mısın?" Derin bir nefes alıp verdim ve yutkundum. "Yapacağım, sonuçta sen beni koruyorsun. Yani sanırım..." Kendimi rahatlatmak için birkaç kez derin nefes alıp verdim. "İlk öpücüğün değil bu. Biraz sakinleş..." Bana bakıyordu. "Hyunjin hyung, gözlerini kapat." "Pekala..." Gözlerini kapattı ve biraz yüzünü inceleme fırsatı buldum ben de. Keskin çene hatlarına sahipti.

"Beni biraz daha inceleyecek misin?" Çok utanmıştım. Yüzüne yaklaştım ve dudaklarına hafif bir öpücük bıraktım. Birkaç saniyeydi ama benim heyecanlanmama yetmişti. "Teşekkür ederim." Gözleri kapalıyken gülümsedi ve gözlerini açtı ardından. O bana bakıyordu bende ona.

"Bunun için özür dilerim." Bana yavaşça yaklaştı ve benimki gibi bir öpücük bıraktı dudaklarıma. Ardından hemen ayaklanıp şapkasını ve maskesini takıp penceremden çıktı. Birkaç dakika sonra hareket etmeyi anca aklıma getirebilmiştim. Açık penceremden baktım ama elbette yoktu. Gitmişti ve benim kalbim o anı düşündükçe daha da hızlanıyordu. "Bana neler oluyor böyle?"

-Öpücük

•20/12/2020•

Enter Your Target |HyunMin|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin