11|Oculus

587 77 97
                                    

Çarşamba günüydü ve kaburgam iyileşene kadar bana hiç kimse dokunmamış gibi hissediyordum. Ve doğru da hissediyordum. Okula geldiğimden beri yeniden başlamıştı her şey. Sabah bir grup çocuk bana bilerek çelme takarak düşürmüştü. Ardından Jeongin yanımda değilken ve ben uyurken yüzüme makyaj yapmışlardı ve alnımda da kocaman aptal yazıyordu.

Bunu biliyordum çünkü şu an tuvalette bunları temizlemekle meşguldüm. Seungyoung yanımdaydı ve yüzümü yıkamama yardım ediyordu. Bana gerçekten iyi davranmaya başlamıştı ve Chan'in de Jeongin'e yaklaşmaya çalıştığı barizdi. Ama ne olursa olsun Jeongin'i ondan uzak tutuyordum. Jeongin de aynısını Seungyoung'a yapıyordu.

Yüzümü yıkayıp Seungyoung'a döndüm. "Bunları yapmana gerek yok." Bir şey demedi ve bana uzattığı peçeteleri aldım. "Bak Seungmin," Yüzümü kurularken ciddi bir yüz ile bana baktı. "Sana zorbalık yaptığım doğru ama bu bir türlü sana olan duygularımı ve seni kabullenemediğim içindi. Ve artık bunu bırakmaya karar verdim. Sen kolayca inciniyorsun. Ben artık bunu istemiyorum."

Kaburgalarımı göstererek konuştu. "Pekala, bir şey sorabilir miyim?" Kafasını salladı. "Jungchan, son günlerde Jeongin'e yaklaşmaya çalışıyor. Bunun hakkında bir fikrin var mı?" "Jeongin'den hoşlandığından bahsetti. Yani emin değilmiş ama kendini sürekli ya onu düşünürken bulduğunu ya da ona yaklaşmaya çalışırken bulduğunu söyledi."

Kaşlarımı çattım. "Yazık olacak. Jeongin aseksüel." Kafasını salladı. "Bunu biliyor ve yaşasa bile tek taraflı bir aşk yaşayacağını da biliyor. Buna rağmen kabullendiğini söyledi." "Oh, anlıyorum." Kafamı sallayıp aynada kendime baktım. Yüzümdeki makyajı ve alnımdaki yazıyı beş kere yıkadıktan sonra ancak çıkarabilmiştim.

"Onların adına senden özür dilerim. Çocukluk aşkının başka bir erkekten hoşlandığını kaldıramadı sanırım." "Onun yaptığını nereden biliyorsun?" "Sana bulaşan ve makyajı iyi bilen başka birisinin olacağını sanmıyorum." "Doğru..." Ortam bir sessizliğe gömüldüğünde gerildim ve gergince güldüm. "Neyse hiç değilse acımışlar ve geçmeyen türden makyaj malzemesi kullanmamışlar."

"Haklısın..." Hafifçe gülüp saçlarımı karıştırdı. "Bugün seni eve ben bırakayım. Chan zaten Jeongin ile konuşmak istiyordu. Onları da yalnız bırakırız biraz." Kaşlarımı çattım. "Jeongin bunu istemez ki, ben de istemiyorum." "Eğer yine bir şey olursa seni korumak istiyorum. Sadece yürüyerek seni eve bırakacağım." Bir süre düşündüm ve boşverdim. "Pekala."

Eve doğru Seungyoung ile yürüyorduk. Jeongin'in bana küfür ettiğini hissediyordum. Küfür etmekte haklıydı gerçi... "Bu kadar düşünmeyi keser misin?" Seungyoung'a döndüm. "Elimde değil, Jeongin bana küfür ediyor. Hissedebiliyorum." "Abartma, rahat ol." Yavaş bir şekilde gülümsedi ve bana baktı. "Chan onu yemez. Arkadaşım yamyam değil."

"Onunla alakalı değil. Sizi sevmiyor Jeongin, nedeni de oldukça açık." Tek kaşımı kaldırıp ona baktım. Bana baktı ve gülüşü soldu. "Hata yaptım biliyorum ama bunları iyi anılarla doldurmaya çalışıyorum." Yavaşça serçe parmağımı tuttu eliyle. Parmağımı tutan eline baktım. Eli titreyerek ellerimizi birleştirdi ve parmaklarımızı birbirine geçirdi. Ben ise sadece ellerimize bakıyordum. "Seungmin,"

Yavaşça kafamı kaldırıp ona baktım. "Ben üzgünüm zaten bunu biliyorsun. Kötü anılarımızı iyileriyle değiştirmek istiyorum. Eğer sen de izin verirsen?" Birleşik ellerimizi kaldırdı ve elime bir öpücük kondurdu gözlerimin içine bakarak. Elimi elinden yavaşça ayırdım. "Bunun için fazla erken, kusura bakma." Ardından arkamdan bir bağırış duydum ve oraya döndüm.

Jeongin, Seungyoung'a tehditler savurarak bize koşuyordu ve Chan de arkasındaydı. Seungyoung'u biraz geriye ittim ve Jeongin onun üstüne atlayacağı sırada onu havada yakalayıp sarıldım. "Sakin olur musun?" "Olamam! Senin elini öptü! Hangi hakla?" Keskin bakışları ile Seungyoung'a ve yanında nefeslenen Chan'e baktı. "Seung beni neden ikinci aptalla baş başa bıraktın? Kendinde birinci aptalla yalnızsın. Aptal mısın sen?"

"Jeongin, sakin ol lütfen bebeğim." "Duydun mu bana bebeğim diyor sana değil. Gidin buradan!" Ona güldüm hafifçe çünkü Seungyoung'a bakarak söylemişti dediklerini. "Sakinleş lütfen. Bir şey olduğu yok. Ayrıca, Chan seninle konuşmak istiyordu. Konuştunuz mu bari?" Jeongin'e baktım. "Bunları yalnızken konuşalım. Onlar gitsinler ilk önce."

"Tamam, parka gidelim mi?" Ona baktım ve bir elimi kalçalarının altına koyup onu zıplatıp daha iyi kavradım. "Tamam ama onlar gelmeyecek değil mi?" Güldüm çocuksu haline. "Gelmeyecekler bebeğim benim, tutun bana sen." Onu iyice kavradım, Seungyoung ve Chan ile vedalaşıp kucağımdaki Jeongin ile parka ilerlemeye başladım.

Jeongin çocuk gibi kucağımdan inmemişti ve onu kendi evine bırakmış eve doğru ilerliyordum. Büyükannem çok fazla kez aramıştı ve telefonumun şarjı bitmişti onun aramasını cevaplayacakken. Hızlıca eve gitmeye çalışıyordum. Beni merak etmesini istemiyordum daha da fazla kadının. Böyle olmayacağını anladığımda koşmaya başladım. Yapacak başka bir şeyim yoktu çünkü evlerimizin arasında zaten çok mesafe yoktu.

Evimizi gördüğümde yavaşladım biraz ve yürümeye geri döndüm. Merdivenlerden çıkacakken karşıma çıkan Seungyoung ile kendimi hızlıca geriye attım. "Ne oluyor?" Ona baktım. O da bana bakıyordu. "Bir şey olmadı, seni görmeden gitmek istemedim." Bana yaklaştı ve kollarından birini belime sarıp bedenlerimizi birbirine dayadı. Kafamı ondan olabildiğince uzak tutmaya çalışıyordum.

Bana bakarken bir anda güldü. "Hey sakin ol, bir şey yapmayacağım." Tek kaşımı kaldırıp ona baktım. "Bir şey yapmayacağından emin değilim." Elini benden çekti. "Hey, bir kez yapmış olabilirim. Yani senden izinsiz sana dokunmuş olabilirim ama böyle yapma." Kafasını aşağıya eğdi ve benden uzaklaştı. "Öyle demek istemedim." Kırılmış olabileceğini düşünüp ona yaklaştım tekrar. "Sorun yok Seung. Alışığım buna..."

Yüzünde samimiyetten ya da mutluluktan uzak bir gülümseme gördüğümde biraz duraksadım. "Özür dilerim, öyle birisi değilsin. Yani bana karşı değilsin." Ona sarıldım yavaşça. O da kıkırdadı yavaşça ve bana sarıldı ardından. Ben yavaşça onun saçlarını o ise yavaşça benim belimi okşuyordu. Neden bu kadar yakın olduğumuzu asla bilmiyordum ama yanımda Jeongin'den başka birisinin olması iyi hissettiriyordu.

"Seungmin, izin verirsen bir şey yapabilir miyim?" Hâlâ sarılıyken kulağıma fısıldadı. Ben yavaşça kafamı geriye çekip ona baktım. "Ne yapacaksın ki?" Boş boş ona baktım ve ellerimi çektim ondan. O da benden ayrıldı. Göz temasımızı kesmedi ve birkaç dakika öylece bakıştık. "Yarın görüşürüz, Seung." Bana yaklaşıp dudağıma bir öpücük bıraktı ve hızla kaçtı.

Ben tepki olarak sadece gözlerimi kocaman açabilmiştim. İlk defa öpülmüyordum tamam ama Seungyoung beni ilk kez öpmüştü. Parmak uçlarıma kadar duygularını hissetmiştim sanki dudağımdan vücuduma yayılan elektrik akıntısıyla. Neden böyle olduğunu hiç bilmiyordum. Birkaç dakika öyle durduğuma emindim. Şoku atlatıp hızla etrafıma bakındım. Sarı saçlı ve saçlarını toplamış bir adam vardı.

Dikkatle bana bakıyordu. Maskesi vardı sadece. Adam ile birkaç saniye göz göze geldiğimizde gözlerinde öfke görmüştüm. Ne olduğunu anlamadan büyükannem kapıyı açmış ve bana sarılmıştı. "Oğlum beni çok korkuttun! Neredeydin? Hem nereye bakıyorsun sen öyle?" Adam hemen gözden kaybolmuştu. Ben ise arkasından bakakalmıştım. Gözleri tanıdıktı çünkü...

-Gözler

10/01/2021

Enter Your Target |HyunMin|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin