Bölüm 24

169 12 0
                                    

Jane’i aradım hastaneden çıkar çıkmaz.

-Bana niye söylemedin? dedim

-Neyi?

-Hyun’un kaza geçirdiğini.

-Üzülmeni istemedim.

-Böyle bir şeyi nasıl söylemezsin?Peki o iyi mi?

-Evet iyi bu gün hastaneden ayrılıyor.

-Saat kaçta?

-Yarım saat sonra falan ayrılır herhalde Jung öyle demişti.

-Hangi hastane?Onu gözlerimle görmem lazım.

Hastanenin yerini öğrenir öğrenmez koştum.Hastane  neyse ki yakındı.Yarım saatte yetişebilirim diye düşünüyordum.’Sen ne yaptın kendine Hyun?Bu kadar dikkatsiz ve vurdumduymaz…Canın önemli değil mi?Bütün bunlar benim suçum.Kendimden iğreniyorum.Keşke seni tanımasaydım ya  da zamanı geri alabilseydik.Yine nehir kenarında olsaydık.Ben sana baksaydım sadece ilk günkü gibi.Dertli gözüküyorsun demeseydim.Ya da sen benimle konuşmaya tenezzül bile etmeseydin.Sonra  çekip gitseydin sessizce.Hayat ikimiz için de aksaydı alışılmış ve birbirimizle tanışmamış bir şekilde.Ne olurdu sanki?Her şey benim suçum.İğreniyorum kendimden.Bu iğrenme duygusu neden acımın yanında bu kadar hafif kalıyor?Hyun üzgünüm gerçekten.Çok çok üzgünüm…’hızla alıp verdiğim solukların arasında aklımdan geçenlerdi bunlar.

Kapının önüne geldiğimde Hyun kapıdan çıkıyordu.Çevresini gazeteciler sarmıştı.Bitkin gözüküyordu.Onu bekleyen arabaya doğru yavaşça yürüdü.Ben onu merakla izlerken o benim bakışlarımı yakaladı.Gözlerimiz buluştu bir an.Bu ani bakışma beni alt üst etti.Ne yapacağımı şaşırdım.O an yanına gidip ona sarılma isteğiyle büyük bir mücadele verdim.Onunsa yüz ifadesi sertleşti.Bu ifade beni kendime getirdi.’Sen bunu hak ettin Nehir.’

Hemen uzaklaşmaya başladım.O ise beni bulmak için etrafına bakıyordu.Telaşla bir köşeye saklandım.Neyse beni artık göremezdi.Kalbim hızla atıyordu.Onu görebilmiştim.Ona yaşattığım bütün ıstıraplara rağmen iyiydi.Ve iyi olacaktı.Daha doğrusu olmak zorundaydı.Tek güvendiğim şey zamandı.Zaman ona beni unutturacaktı.Ama ben de istisna yapıp onu bana asla unutturmayacaktı.Hyun’u ben asla unutamazdım.

Bir sabah yine markete erişte almaya gitmiştim.Aslında bir şey yemek istemiyordum.Ama midemin guruldamalarını dinlemekten bıkmıştım.Üstümde eşortmanım ve kapşonlu uzun kollu  tişörtüm  vardı.Kapşonuyla kafamı örtmüştüm.Yaşadığım acılar hala kalbimde duruyorlardı.Zaten hayatım boyunca gitmelerini beklemiyordum.Onlar kalmalı ve bana Hyun’u hatırlatmalıydı.Kalbimdekiler bedenimde de kendini belli ediyordu.Ruh gibi dolaşıyordum.

Markete girdim.Hyun’un kötü haberini daha doğrusu iyi haberini aldığım yer.Kasadaki kız yine aynı umursamaz tavrıyla oturuyordu.Hızla eriştelerin yerine gittim.

Rafa dalgın bir şekilde erişte nerde diye bakarken:

-Sağda dedi birisi.Erişteye uzandım aldım.Birden fark ettim bu ses Hyun’undu.Hemen ona kafamı çevirdim.Kızgın ve öfkeli bakışlarını üzerimde hissediyordum.Yine de bu bakışlar

acımasız değildi aksine yumuşaktı.Sanki bir randevuya geç kalmışım gibisinden.

Beni kolumdan tuttuğu gibi marketin dışına çıkardı.Eriştem gene dökülmüştü.Kaderi buydu ne yazık ki.Kolum acıyordu.Dışarı çıktık.Beni karşısına aldı.Ve kolumu bıraktı.Hafifçe kolumu ovmaya başladım.Kafamı kaldırmakta tereddüt etsem de yavaşça kaldırdım.

Ona bakıyordum bir şey demesini bekliyordum.

---------24.bölüm sonu----------

SS501 LET ME BE THE ONEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin