Sevgili kızım;
Elfida'm.. Sen bunu okuduğunda gençbir kız olacaksın. Seni göremesemde, göremesekte eminim ki dünyalar güzel bir genç kız olmuşsundur. "Baba baba." diye seslenişlerin kulaklarımda yankılanıyor halâ. Bizi çok özledin biliyorum. Çok yanlız hissediyorsun biliyorum. Özür dilerim kızım. Özür dilerim. Seni çok seviyorum güzel kızım. Baban seni çok özlüyor.. Baban seni çok seviyor. Bizi unutma. Beni unutma. Bana kız ama yinede sevmekten vazgeçme. Eğer sen benden vazgeçersen, beni sevmekten vazgeçersen işte ben o zaman ölürüm. Babanı affet meleğim.
Sevgilerle Baban...Ne zaman dolduğunu fark etmediğim gözlerimden akan gözyaşlarım bir bir damlıyordu elimdeki mektuba. Elimdeki kağıdı göğsüme yaslayıp sıkıca sardım. Dizlerim kontrolüm dışında yere çökerken ona itaat edip çöktüm. Ağladım. Özlemimden, hasretimden ağladım. Yanlızlığımdan, korkumsan ağladım.
"Baba!"
"Elfida sakin ol."
"Neden bıraktın beni! Elfida'n çok korkuyor baba!" Elimdeki kağıdı sıkıca sararak iyice yere kapandım.
"Elifda yapma böyle." Yavuz'un seslenişlerini umursamadan ağlamaya devam ettim. Yere kapanıp elimdeki kapıdı yumruğumun arasına sıkıştırıp var gücümle vurdum yere. Haykırdım, ağladım, bağırdım...
"Neden yaptın bunu bana!"
Ben yerde ağlamaktan helak olmuş bir vaziyetteyken bedenimin sarsılıp iki kolun arasına alınmasıyla ağlamam tenefüse girmiş gibiydi.
"Yapma." Eli saçlarımda gezinirken ağlamamın şiddeti daha da arttı. Sağanak yağmur misali arttı. Hani tam sokağın ortasında yağmura yakalanırsınız ve yanınızda ne şemsiye nede başka birşey olmazda sırılsıklam olursunuzya. Aynı o misali.. Sırılsıklam oldum. Kendi gözyaşlarımda boğuldum ben..
Saatlerdir Yavuz'un kollarında ciğerlerim yırtılırcasına ağladım. Sadece dinledi. Saçlarımı okşayarak "Geçti." dedi. "Şiitt."
"Yavuz?" Gözyaşlarıma dur diyip o'na seslendim. Omuzunda ağladığım, kollarını bana kalkan olurcasına saran o kişiye.
"Beni asla bırakma." Üç kelime tek cümle. Sadece bu cümle firar etti dudaklarımın arasından.
"Seni asla bırakmayacağım." dedi. Eli saçlarımın arasında çayırda koşan bir çocuk misali dolanırken o bu cümleyi kurdu yanlızlığıma siper olurcasına..
"Asla." dedim gözlerim kapalı tekrar ederken.
"Asla"
○○○
Gözlerimi yavaşça araladığımda karışmda gördüğüm ilk şey Yavuz'un yüzü olmuştu. Ben koltukta uzanırken o'da yere, baş ucuma oturmuş uyuyordu..
Üzerimde ki pikeyi atarak dikkatli adımlarla ayağa kalktım. Pikeyi elime alıp onun üzerine örttüm. Her ne kadar dikkatli olmaya çalışsamda gözleri açılmıştı. Uykusu bölünmüştü. Kim bilir ne zamandan beri böyle uyuyordu?
"Elfida? Uyandırdım mı?" uyku mahmurluğuyla sordu sorusunu.
"Hayır, ben utanmıştım. Hadi kalk burada uyu." küçük bir çocuk misali uykulu bir biçimde kalkıp koltuğa uzandı. Uzanır uzanmaz gözlerini kapatıp yeniden uykuya daldı. Pikeyi yeniden üzerine örtüp bir kaç saniye izledim yüzünü. Son birkaç gündür benim yüzümden çok fazla yorgun düşmüştü. Ona bunu yapmaya ne hakım vardı ki?
Ayağa kalkıp mutfağa yöneldim. Tencereyi dolaptan çıkartıp ocağa koydum. Musluktan sıcaksuyu sürahiye doldurup tencereye boşalttım. Suyun tencerede kaynamaya başlamasını beklerken dolaptan çıkarttığım salata malzemeleriyle salatayı hazırladım. Tencereye dönüp baktığımda suyun kaynamaya başladığını gördüğümde kavanozdaki makarnayı tenceredeki kaynar suya boşalttım.
Her ne kadar sakarlığım,
"Ben buradayım aptal!" diye haykırsada devam ettim. Yaptığım şey onun bana yaptıklarının karşılığı olmasada devam ettim.
Sakarlık mı? E olacak o kadar Elfida...
○○○
Masayı hazırladıktan sonra geriye kalan tek şey Yavuz'u uyandırmaktı. Asında bir anda gidebilecek bir yorgunuk yoktu üzerinde. Ama yedikten sonra tekrar uyuyabileceğini düşünüp o'nu uyandırdım.
"Bütün bunları sen mi hazırladın?" diye hayran hayran masaya bakarken gülümseyerek cevap verdim. Evet, gülümseyerek..
"Bundan daha fazlasını yapabiliyorum. Hadi ye, soğumasın"
O gün, o yemek benim için uzun zaman sonra buğazıma dizilmeyen, suçlu hissettirmeyen bir yemek olmuştu. Beş yılın ardından ilk kez kendimi, benliğimi, yaşadığımı hissetmiştim. Son beş yılın benden çaldığı gülüşümü ödünç almış gibiydim. Bu iyi hissetirmişti.
"Harikaydı." dediğinde yüzüne bakıp güldüm daha sonra yemeye devam ettim.
"Neden gülüyorsun? Ciddiyim." ciddisin, o zaman neden hala sırıtıyordun? Cevap?
"Hiç."
Yemek ve sohbetin ardından masayı toplamak için kalktığımda ısrar edip bana yarım etmişti. Masayı toplayıp bulaşıkları makinaya dizip çalıştırdım. Bulaşıklar makinada yıkanırken dolaptan iki kupa ve bir tabak çıkarıp tezgaha koydum.
Fırından çıkardığım keki keserken elimecaldığım dilimi eline alıp yemeye başladı.
"Ya ama tabağa koyacaktım." diye mızmızlanırken o elindeki keki yemeye devam etti.
"Havuçlu bu!"
"Evet? Havuçlu sevmiyor muydun?" diye sordum duraksayıp. Sonuçta yemediği birşeyi ikram etmek olmaz.
"Hayır, havuçlu keke bayılırım." dedi keki yerken mest olmuş bir halde. Gülümseyip keki kesmeye devam ettim. Yardım edicem diye tutturup çayları döktü. Kekleri ve çayları alıp salona geçtik.
Dedimya işte, beş yılın yorgunluğu üzerimden çok ağır bir şekilde kalkıyordu. Mutu muyum? Evet, kendimi uzun zaman sonra mutlu hissediyorum. Mutlu..
Mutlu...
☆
Yeniden merhaba!
Bu bölümü başlarda dolu gözlerle yazdım ama sonu çok güzel oldu. Elifda'nın mutlu olmuş olması beni de çok mutlu etti.Seni seviyorum Elfida'm..
Mektupu ben yazmış olmama rağmen, sanki Elifda benmişim ve sanki benim babam bana mektup bırakmışçasına duygulandım.
O zman soruyorum.
Elifida hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yavuz hakkında ne düşünüyordunuz?
Bu iki soruya yorumlarınızı, düşüncelerinizi bırakırsanız ben de, Elifida'da, Yavuz'da çok mutlu oluruz.
Ve şu cümle
"Beni asla bırakma."
"Asla"
Burası beni çok etkiledi. Herkese Allah Yavuz gibi bir arkadaş nasip etsin.. 😊
Keyifli okumalar. Yorum ve oy atmayı unutmayın. Sizleri seviyoruz. Görüşmek üzere..☆♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gün Doğumu Penceresi
Teen FictionElfida Sarıhan adında bir kızın yaşama öyküsü.. Elfida:" Şimdi sizlere soruyorum. Benimle birlikte hikâyemi yeniden yazmaya var mısınız?"