3.5

567 46 21
                                    

Son dersin son dakikalarındaydık ve kalbim güm güm atıyordu.

Çağlar beni bir yere götürecekti ve neresi olduğunu deli gibi merak ediyordum.

Zil inadıma çalmıyordu sanki. Hoca da susmak bilmiyordu zaten.

Saatten gözümü alamıyordum. Saniyeler sonra zil çalacak ben de çok merak ettiğim şeyi öğrenmeye gidecektim.

Herkes yavaş yavaş toplanmaya başlamıştı. Ben de heyecanla sıradakileri çantama koymaya başladım.

Zil çaldı. Sanki kalbim yerinden çıkacak gibiydi.

Montumu giyip atkımı aldım, çantamı takıp çıktım sınıftan.

Merdivenleri sabırsızlıkla indim. Okul binasından çıkıp durağa doğru yürümeye başladım.

Bu durak kullanılmıyordu. Otobüsün hattı değişince orada öylesine kalmıştı.

Köşeyi dönünce durağa gelecektim.

3 adım, 2 adım, 1 adım...

Çağlar'ın yüzünü görmemle titrek bir nefes verdim.

"Ne oldu?" diyebildim sadece.

Gözü morarmış, dudağı, kaşı patlamıştı.

Ne yaptığımı bilmeyerek elimi yanağına koydum. Gözlerim dolmuştu.

"Cesur ve Görkem ne zamandır usluydu. Eninde sonunda olacaktı zaten"

"Hayır. Bunu nasıl yapabilirler ya? Neden yanlarına kâr kalıyor?"

"Boşver gitsin Beste"

"Hayır boşvermiyorum. Onları dava edebilirsin. Benim babamın avukatı Selim Sözeri. Çok bilindik bir avukat. Yardımcı olur bir şey yapar. Böyle olmamalı ama. Sırf paraları var diye-"

"Bir yolu yok Beste. Olsaydı gerçekten denerdim"

"Şu yüzüne yaptıklarına bak. Çok acıdı mı?"

"Artık acımıyor"

"Pansuman yaptırdın mı? Yapılmadıysa revire gidelim."

"Gideceğimiz yerde yaparız"

"Peki"

Az önceki heyecanımdan eser yoktu şimdi.

O canının yanmasını en hak etmeyen kişiydi.

Birlikte yürümeye başladık. Yol boyunca beni neşelendirmeye çalıştı. Bu haliyle beni neşelendirmeye çalışması bile onun ne kadar iyi kalpli olduğunu gösteriyordu.

Biraz yürüdükten sonra elektrik direklerinden birisinin oraya bağlanmış yeşil bisikleti gösterdi.

"Bununla gideceğiz"

"Bu bisiklet ne kadar güzel"

Ben arkadaki demir yere o da sürmek için öne geçti. Yavaş yavaş gitmeye başladık.

Tur rehberi edasıyla konuşmaya başladı.

"Şuradaki park küçükken gitmeyi en sevdiğim parktı."

Gösterdiği yerdeki çocuk parkına baktım.

"Şu bakkaldan küçükken 5 kuruşa sakız alıyordum her gün"

Güldüm.

"Bir kedim vardı. Buralarda gezinirdi hep. Annem eve almama izin vermiyordu. Ben de sokakta bakıyordum."

"Sonra?"

"Sonra bir gün kayboldu. Gitti ya da öldü herhalde. Çok ağlamıştım"

O bunları anlatırken ben de hayal ediyordum.

"Anneannem bazen gelirdi bize. Annem ve anneannem hiç anlaşamazdı. Annem o yüzden bana kızınca 'Aynı annem gibisin' derdi."

Bu söyledikleri o kadar değerliydi ki benim için.

"Asıl gelmemiz gereken yere geldik."

Bisiklet fren yapınca Çağlar'ın sırtına tutundum.

Mavi boyalı 2 katlı çok güzel bir eve gelmiştik.

Bisikletten inip bisikleti kilitledik.

Kapıya doğru yanaştı ve cebinden anahtarı çıkarıp kapıyı açtı.

"Burası benim büyüdüğüm ev."

Ayakkabılarımızı çıkarıp eve girdik.

Ev çok geniş ve güzeldi. Bazı şeyler biraz tozlanmıştı. Ama hala çok çok güzeldi.

"Burası mutfak"

Ada mutfak tarzı yapılan tezgah çok hoş duruyordu. Mavi renkli duvarlar beyaz renkli dolaplarla çok uyumluydu.

"Annem kek yapınca mutfak öyle güzel kokardı ki."

Gözleri özlemle mutfakta gezindi.

"Ben de bir gün sana kek yaparım söz. Anneninki kadar güzel olur mu bilmiyorum ama denerim işte"

Mutfaktan çıkıp diğer odaya girdik.

"Burası da salon"

Yine çok güzel bir odaydı. Çok samimi ve sıcak bir havası vardı.

Yaklaşıp kitaplığa doğru gidince ben de bakmaya başladım.

"Annem öğretmendi. Mesleğini aşkla yapardı. Sadece okulda değil evde de devam ettirirdi. Bana bildiğim her şeyi hep o öğretti"

Kitaplığın köşesinde bir not kağıdı vardı. Çirkin bir el yazısıyla 'naziklik erdemdir' yazıyordu.

"Bunu sen mi yazdın?"

"Evet. Küçükken dergilerden gördüğüm her şeyi yazıyordum"

Gülümsedim.

Bu odadan çıkıp diğer odaya geldi. Kapıyı yavaşça açtı.

"Burası benim odam"

Gözleri gibi yeşildi duvarlar. Köşedeki piyano hemen dikkatimi çekmişti. Duvarda posterler ve özlü sözlerin yazıldığı motivasyon panosu vardı.

Yatağının yanındaki duvarda bir sürü fotoğrafı asılıydı.

"Annem her sene doğum günümde fotoğrafımı çekiyordu da. Bunlar da onlar"

Fotoğraflara baktıkça annesiyle olan güzel ilişkisini düşünüyordum. Son fotoğrafa gelince gözümden bir yaş firar etti.

Tam 15 fotoğraf vardı. Bir daha fotoğrafını çekememişti annesi Çağlar'ın.

"Biliyor musun?" dedi bana dönüp.

"Neyi" dedim hızlıca gözlerimi silerek.

"Bana onu hatırlatıyorsun."

Duraksadım.

"Hayatımda bundan güzel bir iltifat almamıştım sanırım"

Piyanonun başına gidip kapağı açtı.

"Çalabiliyor musun?"

"Çalardım. Annem de dinlerdi. Çok mutlu olduğumuz zamanlarda ben piyanonun başına geçerdim. O da tam şuraya oturup beni dinlerdi."

Gözlerime baktı tekrardan.

"Ama artık çalacak kadar mutlu olduğum bir anım yok"

"Yine çalacaksın ama. Elbet bir gün yine eskisi kadar mutlu olacaksın. O gün belki ben de dinlerim seni. Annen de dinler uzaklardan. Sen mutlu olmayı en çok hak eden kişisin Çağlar. Sana söz veriyorum bir gün, bir gün mutluluktan ağlayacağın kadar güzel günler gelecek."

Parmakucumda yükselip ona sarıldım. Ağladığını hissettiğimde ben de ağlamaya başladım.

"Söz veriyorum" diye fısıldadım ikimiz de ağlarken.

ÇAĞLAR | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin