Gözümden yaşlar sicim gibi akıyordu, kendimi durduramıyordum. Ellerim titriyordu, kalbim acıyordu.
Londra'nın ayazı içimi titretirken, nereye gittiğimi bilmeden sokakta öylece yürüdüm.
Annemin hediyemi gördüğünde ki tepkisi, bana olan zoraki sarılması; Riley'nin sözleri, Lucas... Hepsi o kadar fazlaydı ki boğuluyormuş gibi hissediyordum. Düşündükçe kalbim tekrar tekrar parçalara ayrılıyor, parmak uçlarıma kadar canımı yakıyordu.
Annemin ben sevmediğini ilk defa bu akşam, bu kadar net bir şekilde kabullenmiştim. İlk defa Riley'nin yanında bu kadar küçük kalmış ve bu kadar kenara itilmiştim. Her zaman bariz olan şey, bugün her zamankinden de açıktı. Bu o kadar ağır ve yaralayıcı bir histi ki, kelimelerim bile açıklamaya yetmezdi.
Riley her zaman ilgili abla rolü yaparken aslında beni bir kere bile sallamamıştı. Bunu her zaman biliyordum ama gerçek ilk defa bu kadar yaralayıcıydı. İlk defa bu kadar açık bir şekilde gerçek yüzünü gösteriyordu. Aşık olduğum adamla gözümün önünde sevgili olacak kadar bencildi ve bana düşmandı.
Lucas'sa... Tanrım... Her şeye şahit olmuştu . Annemin bana olan yabancılığına, kalbimin ne kadar kırıldığında, Nicole'le olan tartışmama... Küçükken onu sevdiğimi biliyordu ve parçaları birleştirirse onu hala sevdiğimi bilecek kadar akıllı bir adamdı.
Evet... Onu hala seviyordum. Kalbim, hala Lucas Calvin Miller için kanat çırpıyordu. Ona aşıktı, eskisinden bile çok hem de. Nasıl olduğunu, ne ara olduğunu bilmiyordum ama duygularım nasıl bu kadar güçlü olabilirdi? Başımı döndürmüştü.
Şimdi ne yapacaktım? İşte yüzüne nasıl bakacaktım? Lucas'a kalbini umutsuzca kaptıran bir sürü kadın vardı ama hiçbirinin kendini bu kadar ezik duruma düşürdüğünü düşünmüyordum.
Mahvolmuştum, koca bir zavallıydım.
''Nicole!'' Onun sesini duyduğumda kalbim acı içinde kasıldı, adımlarımı daha da hızlandırdım. Koşmaya başladım, beni asla bulamayacağı kadar uzağa gitmek istedim. ''Nicole!'' En sonunda montum arkadan çekildiğinde, neredeyse düşüyordum.
Lucas elini montumdan çekerken, delirmiş gibi gözlerimin içine bakıyordu. İkimiz de nefes nefeseydik. ''Sen...'' Gözlerinin içinde ki o garip ışık bana kendimi çok çıplak hissettirdi. Gözlerimi kaçırmak istedim ama kaçıramadım, takılıp kalmıştım. ''Sen benden mi?'' Sitemkar bir sesle inledim, hala deli gibi ağlıyordum. ''Bunu biliyordun zaten Lucas,''
Başını hızla iki yana salladı. ''Bilmiyordum, Riley bildiğimi düşünüyor ama bilmiyordum.'' Gözlerimi kaçırdım. Nazikçe çenemi kavradı ve kendine çevirdi. ''Nicole, bana bak.'' Bakamadım... ''Bana bak dedim,'' Bu sefer ki ses tonu daha otoriterdi, başını hafifçe bana doğru eğmişken yakınlığı canımı yakıyordu. ''Bana hiç söylemedin,'' Ne? Çenemi tutan elini sertçe iterken deli gibi bağırmaya başladım. ''Ne söyleseydim Lucas? Ablamın sevgilisiydin ama sana aşığım mı deseydim? Aklımdan çıkmıyor musun mu deseydim? Ablamı bırakıp benimle ol mu deseydim? Zaten varlığım yokluğum bile belli değildi senin için!'' Bağırmaktan boğazım ağrımıştı, kontrolsüzce ellerimi hareket ettiriyordum. Ağlayan, deli gibi bağıran psikopatın tekiydim. ''Şimdi nasıl bakacağım yüzüne? Patronum ona aşık olduğumu bilirken nasıl kendimi işe vereceğim? Ben...'' Devam edemedim, bakışları konuşmamın yarısında öyle bir değişti ki söylediklerimi sorgulamak zorunda kaldım.
Gözleri yine koyu yeşile dönmüştü, o gözlerin içine öyle derin bir bakış yerleşmişti ki içine bir sürü anlam sığardı. ''Sen,'' diye mırıldandı. ''Sen hala bana aşıksın.'' Bunu söylerken dudakları yukarı kıvrılmıştı. O küçük gülümseme neredeyse kalbimi durduruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nic ve Luc
RomanceNicole'ün hayatıyla büyük bir sorunu vardı, sonsuz bir başarısızlığa hapsolmuş gibi hissediyordu. Berbat giden bir sanat hayatı, hakkında sıfır tecrübeye sahip olduğu bir mesleği vardı. Ablası Riley'nin gölgesinde büyümüş ve hiçbir zaman göz önünde...