''3. masanın siparişi hazır,'' Masanın üzerinde ki siparişi alırken, koşarak restoran katına çıktım. Bugün o kadar kalabalıktı ki... Gerald'la az kalsın çarpışıyorduk, Helene kalabalığın içinde birine toslamış ve elinde ki içkiyi yere dökmüştü. Richard siparişleri karıştırdığı için dört kişinin yemeği gecikmişti . Bütün bunlar sonucu kızgın bir boğaya benzeyen Bella hepimizi azarlamış ve bir hata daha yaparsak yemek yerine pişmiş etimizi müşteriye sunacağını söylemişti. O andan sonra hayatını seven herkes hareketlerine daha çok dikkat etmeye ve daha hızlı davranmaya başladı.
Şaşırtıcı ki bugün hata yapmamıştım.
Lucas kontrol etmek için restoran katına indiğinde kalbimin atışları hızlandı ve istemsizce yüzümde utangaç bir gülümseme oluştu. Onu görmemin hem beni bu kadar panik haline getirmesi hem de bu kadar hoşuma gitmesi çok garipti. Eskiden olsa anlardım ama şimdi... Neden böyle oluyordu?
Birkaç tanıdığıyla ayak üstü sohbet ederken, yüzünde o büyüleyici gülümsemesi vardı. Onunla konuşan herkesin ne kadar etkilendiğini kolayca anlayabiliyordunuz çünkü empati yapacak kadar aynı şeyleri sizde hissediyordunuz. Lucas insanda akıl falan bırakmazdı.
3. masaya doğru giderken rahat görünmeye çalıştım ve adımlarımı seri tuttum. Eğer hemen mutfağa inmezsem günün ilk hatasını yapacağımı hissediyordum çünkü Lucas varken başka bir şeye odaklanmam çok zordu.
''Buyrun efendim,'' İki tabağı da dikkatlice masaya bırakırken, kahverengi saçlı adam ''Vişneli meyve suyu alabilir miyim lütfen?'' diye sordu. Gülümsemeden edemedim, hiç meyve suyu içen bir tipe benzemiyordu. ''Vişneli meyve suyu ha?'' Muzip ifadem adamı ve eşi olduğunu tahmin ettiğim kadını da güldürdü. ''Harika bir seçim.''
''Charles ters köşe seçimler yapmaya bayılır,'' Kadın, adının Charles olduğunu öğrendiğim adama doğru gülümserken ''Neyse ki Camilla yerine benimlesin, bu oldukça sıradan bir seçim. '' diyerek kıkırdadı. Hepimiz bir ağızdan kahkaha attık ve başka bir istekleri olup olmadığını sorduktan sonra yanlarından ayrıldım.
Arkamı döndüğüm anda, Lucas'ın beni izlediğini fark ettim. Başka biriyle konuşuyordu ama gözü benim üzerimdeydi, onu fark ettiğimi anladığında kaşlarını alay dolu bir gülümsemeyle havaya kaldırdı. Ona başımla selam verdikten sonra, kızaran yanaklarımı gizlemek için hızlıca, neredeyse koşar adımlarla, mutfağa indim. ''Masa 3 için vişneli meyve suyu,''
Mutfakta ki karmaşa arasında sesimi duydular diye umuyordum, tekrar bağırmaya cesaret edemedim çünkü mutfağın şefi olan Adam bugün oldukça gergindi. Anlaşılan burada da işler ters gidiyordu.
Ben meyve suyu beklerken, Lucas mutfağa indi ve içeride ki karmaşayı bıkkın bir ifadeyle izledikten sonra ''Herkes bir dakikalığına işi bıraksın,'' diye otoriter bir sesle bağırdı.
Herkes durduğunda mutfak öyle rahatlatıcı bir sessizliğe gömüldü ki neredeyse ona bunun için teşekkür edecektim. ''Ne oluyor burada?'' Sesi oldukça sert olmasına rağmen, bakışları yorgundu. ''Bu kadar karışmanızı sağlayan şey kalabalık mı?''
''Uzun zamandır bu kadar kalabalık olmamıştık Luc,'' Konuşan kişi Adam'dı. ''Neden böyle olduğunu anlamıyorum,''
''Burası öyle herkesin geldiği bir restoran olamayacak kadar pahalı,'' Şimdi de Bella memnuniyetsiz bir ifadeyle baştan aşağıya Lucas'ı süzüyordu. Şefler dışında başka kimse konuşmaya cesaret edemedi.
''Birincisi, buraya ödeyecek kadar parası olan herkes gelebilir Elizabeth.'' Eyvah, geldiğimden beri Lucas ilk defa Bella'ya böyle hitap ediyordu. Bakışları öyle keskinleşmişti ki, o bakışların altında ben bile çizik çizik oldum. Bella'da bunu kaldıramamış olacak ki yüzü artık patlıcan moruydu. ''İkincisi, restoran popüler oldukça kalabalıklaşması çok normal. Buraya gelen ünlülerin çekilen her fotoğrafı bize binlerce kişi getiriyor. Bununla baş etmeyi öğrenmeniz lazım.''''Eh, yetişemedikten sonra öğrenmek zor.'' Bella'nın aksi sesi Lucas'ın sabrını taşıran son damla oldu. ''Madem böyle düşünüyorsun, o zaman bugün mutfak ve servis şefi benim. Belki izleyerek bir şeyler öğrenebilirsin.'' Mutfakta ki herkes o kadar şaşkın ve o kadar gergindi ki kimse yutkunamıyordu bile.
''Bu hiç profesyonel kurallara uygun değil Lucas,'' Bella'nın sesi her kelimesinde daha da yükseliyordu. Lucas yüzüne oturan o kibirli gülümsemesiyle son kurşunu da attı. ''Eğer profesyonel kuralların hepsine uysaydım ilk önce krizi yönetemeyen şeflerimi kovmam gerekirdi Bella, sanırım uymadığım için hepimiz şanslıyız.''
Mutfağa hakim olan buz gibi sessizlik, uzadıkça uzadı. ''Pekala Bay Miller, nasıl isterseniz.'' Bella önlüğünü çıkarıp kenara koyarken, onu Adam izledi. İki şefin de egosuna inen büyük darbenin etkileri suratlarından okunuyordu. İçten içe tatmin olduğumu hissettim, özellikle Bella'ya haddinin bildirilmiş olması çok hoşuma gitmişti.
''Bella ve Adam'a iki sandalye ayarlayalım, konforlarından emin olmak istiyorum.'' Lucas'ın hiçbir şey olmamış gibi enerjik çıkan sesi sonucu bütün mutfak transtan çıktı ve işinin başına döndü. Gerald bugünlük izinli olan şeflere iki sandalye koyarken, ben de işime döndüm. Gerçi, şu an nasıl çalışacağımı bilmiyordum bile. Bugün hepimizi Lucas yönetecekti, nasıl aklıma sahip olacaktım? Tanrım, sen yardım et.
''Evet, öncelikle bütün siparişler hızlıca pişmeye başlasın ve soslar fazla fazla yapılsın. Her seferinde yenisinin pişmesine gerek yok.'' Kendine bir önlük kaparken, bir yandan da otoriter bir sesle talimatları sıralıyordu. ''Garson arkadaşlarımızın hepsinin iki kat hızlı olmasını ama hiçbir şeyin acelesi olmadığını hatırlamasını istiyorum. Asıl sorumluluk mutfakta.''
''Üçüncü kat için burada olan garsonların ikisi, en alt kata yardıma gitsin. Bugünlük böyle olacak.''
Bunun gibi bir sürü yapacaklarımızı sıraladı ve görevini kavrayan herkes işine odaklandı. Artık çok daha iş bitirici ve kontrolcü bir hava mutfağa hakimdi. Lucas'ın kontrol etme yeteneğine ve pratik zekasına bir kez daha hayran kaldım. Her şeyi bırakıp önlük giymesi hem çok mütevazi hem de acayip seksiydi.
''Nicole,'' Bana seslendiğinde, heyecanımı belli etmemeye çalışarak ona döndüm. ''Efendim?''
''Masa 3'ü Helene 'e bırak.'' Bakışlarından hiçbir şey okuyamıyordum, yüzü ifadesizdi. Acaba benim onlarla konuşarak haddimi aştığımı falan mı düşünmüştü? Yanlış bir şey yaptığımı düşünmüyordum. Başımı dikleştirdim ve ''Tamam,'' dedim soğuk bir tonla. Ardından da şaşkın şaşkın bana bakan Helene'e döndüm. ''Bana paslayacağın bir masa var mı canım?'' Helene hiçbir şey anlamasa da başını kaşıyamayacak kadar meşgul olduğu için ''Masa 11''diye mırıldandı. ''Bu tabak masa 11'e gidiyordu.'' Başka bir şey söylemeden elinde ki tabağı aldım ve yukarı çıktım. Neden böyle yaptığını anlamıyordum, saçmalıktı ya. Masa 3'de ki çakma Prens Charles hiç rahatsız olmuş görünmüyordu ki...
Masa 11'e tabağı bıraktıktan sonra, beni çağıranlara baktım ve tekrar mutfağa dönmek zorunda kaldım. Lucas hararetle Felix'in başında dikilmiş bir şey anlatıyordu ve arkadaşım da onu dikkatle dinliyordu. Lucas'a ne kadar saygı duyduğu gözlerinden belliydi.
Onlara doğru yürürken, özgüvenli görünmek için sırtımı iyice dikleştirdim. ''Felix, sosu çok beğenmişler. Aynı sosla bir makarna daha istiyorlar.'' Lucas bana bakarken, sözünün bölünmesinden oldukça rahatsız görünüyordu. ''Bu kadar acil miydi Nicole?'' Yapmacıkça gülümsedim. ''İki kat hızlı olmalıyız Lucas, unuttun mu?''
''Aceleniz yok demiştim,'' Meydan okuyan yüzüne sahte bir mahcubiyetle baktım. ''Sanırım benim acelem vardı,'' Ardından da şirince omuz silktim. ''Pardon,'' Lucas bu hareketlerime anlam veremiyor gibiydi, herkesin içinde masa 3'ü elimden almasının ne kadar rencide edici olduğunu bilmesine rağmen hem de . Biliyordu çünkü her zaman bir adım ötesini düşünen bir adamdı.
Yanlarından ayrılırken, hazır olan diğer siparişleri tepsiye yerleştirdim ve bir daha o tarafa bakmadan mutfaktan çıktım.
Günün geri kalanı oldukça yoğun ama olaysız geçti. Lucas başarıyla şeflik yapmış ve krizi çok güzel bir şekilde yönetmişti. Onu kesinlikle takdir etsem de, hala masa 3'ün acısı tazeydi. Charles'a meyve suyunu verirken yapacağım espriyi bile kafamda planlamıştım ama bir anda beni uzaklaştırmıştı.
Hiç adil değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nic ve Luc
Storie d'amoreNicole'ün hayatıyla büyük bir sorunu vardı, sonsuz bir başarısızlığa hapsolmuş gibi hissediyordu. Berbat giden bir sanat hayatı, hakkında sıfır tecrübeye sahip olduğu bir mesleği vardı. Ablası Riley'nin gölgesinde büyümüş ve hiçbir zaman göz önünde...