Multi alıntı.
Bütün tüylerimin diken diken olduğunu hissederken, kupkuru olan boğazımı temizledim ve ''Kızlar,'' dedim çok kısık sesle. İkisi de şaşırtıcı bir şekilde beni duyup döndü. ''Ne oldu tatlım?''
''Lucas burada,'' Fiona hayalet görmüş gibi oldu, Harper'sa fena halde paniklemişti ve motora bağlamış bir şeyler söylüyordu.
Kalbim o kadar hızlı atıyordu ve o kadar sığ nefes alıyordum ki bir ara yine panik atak geçiririm diye korktum ama hayır. Bu gece olmayacaktı, hissediyordum. Güçlü durmalıydım.
''Ben,'' dedim zorlukla. ''Onu görmeye hazır olduğumu sanmıyorum.''
''Öyle bir şansın yok,'' Harper'ı senelerdir süren arkadaşlığımız içinde ilk defa bu kadar otoriter görüyordum, Fi bile şaşkınlıkla ona dönmüştü. ''Lucas için bir şeylerden ödün verdiğin yetti artık, içeri girip onu kıçına bile sallamayacaksın.'' Fiona sanki hayatında duyduğu en haklı şeymiş gibi başını sallayarak ona katılırken ''Kesinlikle,'' dedi. ''Hem de Mer'in bize ihtiyacı var.''
''Ayrıca Nic, gücünü göstermelisin. Keyfinin ne kadar da yerinde olduğunu, atlattığını görecek.''
''Ama atlatmadım,'' diye inledim. ''Keyfim de hiç yerinde değil.''
''Eh,'' Manikürlü işaret parmağını dişlerinin arasına kıstırdı ve şeytani bir gülüş yüzüne oturttu. ''O halde öyle gibi davran.''
İstemsizce gülümsedim. Bir anda içime garip bir güç doğmuştu, sanki arkadaşlarımda yanımdayken her şeyi yapabiliyormuş gibi hissediyordum. İçeri girecek ve onu siklemediğimi gösterecektim. Beni alt edemediğini, ondan ibaret olmadığımı anlayacaktı.
Derin bir nefes aldım ve ''Tamam!'' dedim fazla gaza gelerek. Birkaç kişi sesimin yüksekliği yüzünden dönüp bize baktı ve ardından ben onlara orta parmak çıkarmadan önlerine döndü. Ah, umarım bu gece başıma bir iş falan açmazdım. Fazla motive olmak bende her zaman iyi sonuçlanmıyordu.
Üç kız, Charlie'nin Melekleri gibi gece kulübüne girerken hepimizin yüzünde iddialı bir gülümseme vardı. Daha önce kendime bu kadar güvendiğim bir an olduğunu hatırlamıyordum.
Paltomuzu bıraktıktan sonra Mer'i aradık ve onu bir locada yalnız başına içerken bulduk. Tanrım... Berbat görünüyordu. Saçı başı dağılmış, rimeli akmış ve kıpkırmızı ruju taşmıştı. Bütün bu bitik görüntüsüne rağmen beni gördüğünde büzülen dudakları gülümsedi ve ''Nicole!'' diye bağırdı. ''Hayata dönmüşsün bebeğim!''
Gülümseyerek ona yaklaştım ve sımsıkı sarıldım. Bana aynı şekilde karşılık verirken çoktan ağlamaya başlamıştı bile. ''Çok canım yanıyor Nic, evlenmiş resmen!'' Onu en iyi ben anlardım, bu yüzden sadece sessizce sarılmaya devam ettim. Ne dersem diyeyim teselli edemeyeceğimi biliyordum.
Geri çekildi ve burnunu çekerek üçümüzü de süzdü ve bir anda ''Orospu çocuğu,'' diye hırladı. Hangimize dedi acaba diye üçümüzde birbirimize bakarken söylediklerine açıklık getirdi. ''Orospu çocuğu Josh,''
''Nasıl evlenir ya? Bari bir düğün davetiyesi gönderseydi! '' Şok içinde Mer'e bakakaldım. ''Yani, eski sevgilisine mi?''
''Ne var yani, insanlar eski sevgilisiyle kanka bile oluyor!''
Fiona dudağını ısırdı ve korkarak ''Sen onunla ayrılırken kıyafetlerini yırtıp camdan atmıştın Mer,'' dedi. ''Yani çokta kankaca ayrılmadınız.''
''Hayır hayır! Üzerine bir de kova dolusu buzlu dökmüştün, onu unutmayın.'' Harper'ın söylediğine karşı gülmemek için boğulurmuş gibi bir ses çıkardım. Mer her zaman duygularını en açık şekilde dışarı vurmayı severdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nic ve Luc
Storie d'amoreNicole'ün hayatıyla büyük bir sorunu vardı, sonsuz bir başarısızlığa hapsolmuş gibi hissediyordu. Berbat giden bir sanat hayatı, hakkında sıfır tecrübeye sahip olduğu bir mesleği vardı. Ablası Riley'nin gölgesinde büyümüş ve hiçbir zaman göz önünde...