Çocuk

1K 30 12
                                    

Manga-Fazla Aşkı Olan Var Mı?  Eski Bölüm

Can telefonunu masaya koydu. "Eee Şebnem napıyo? Onu hağla sev-" Çocuk lafını bitirmeden Özgür yastığı masaya fırlattı. Bardaklar kırılmıştı. Gözlerini kısıp "Hadi yaa burda boş boş duruyoz. Hadi gecelere akalım. Hıı nedersiniz? Kop kop. Barlara akalım. " dedi. Mal Özgür. Can yastığı kenera koyup "Özgür iyi misin sen? Bunu söylemek için masayı mı devirmen lazımdı?" dedi. Bende arkasından "Ayrıca saat daha üç. Öğlen üç. Hani 15:00 olan üç." dedim. Özgür umursamaz şekilde omzunu silkti. Ardından yukarı doğru çıktı. Merdivenlere gelince "Adını bile duymak istemiyorum. Bu evde o konuşulmasın mümkünse. " dedi.
Yeni Bölüm
Selimin Ağzından

Ne vardı bu Özgürde. Evet çok garip bir yanı vardı ama bu kadar da değildi. 12 yaşında başlamıştı Şebneme olan tavırları. Şebnem 10 yaşında benim yanıma gelmişti. Oysaki Özgürle çok iyi anlaşıyorlardı. Taki 12 yaşında babasını kaybedene kadar. Odasına kapanmış hiç kimseyi yanında istemiyordu. Ya Şebneme  ne demeli? Onunda 1 yıl sonra annesi ölmüştü. Kaç defa Şebneme sorsam bilmiyorum diyodu. Neyse yakında öğrenirim. Can mutfaktan bez getirip masayı sildi. Bende süpürge alıp yerdeki ufak cam kırıklarını süpürdüm. Can yeniden kahve getirdi. Elinden alıp içmeye başladım. Can sürekli elinde telefon biriyle mesajlaşıyordu. Koluna hafif bir yumruk atıp göz kırptım. Kahvemi masaya bırakıp "Hayırdır. Kimle mesajlaşıyorsun?" dedim. Telefonu yan koltuğa atıp elindeki kahve dolu fincanla oynamaya başladı. Yaa bunlar toplu salak yaa. Ellerimi ağzıma batırıp sesimin boğuk çıkmasına özen gösterdim. "Uzaydan Cana. Uzaydan Cana. Görev yerine gelin." Can ayağa kalkıp koşarak "Tamam geliyorum. Kaçıncı bölgeye geçtin ?" dedi. Yemin ediyorum mal. Kafasına bitane geçirince bana baktı. Kafasını ovalayıp sinirli bir bakış attı. Harbi korkuyordum bazen. Bu bakışı çok kötüydü. Birazcıkda komikti. Gülmemek için kendimi zor tuttum. Yaa sen kaşını kaldırma arkadaşım. O ne biçim bakış arkadaşım. Biraz geri çekildim. Ellerimle gözlerimi kapatıp "Allah aşkına Can sen o kaşı kaldırma." dedim. Gözlerimin birini açıp baktım. Umursamazca elini sallayıp telefonuna döndü. Bende matematik testine baktığım gibi tavana diktim gözlerimi.
Şebnemin Ağzından

Kuyruktan çıkınca doğruca kendimi dışarı attım. Ne kadar da yanlızım bu hayatta. Hiç kimseyi tanımıyorum. Yabancılar bana. Ama gülümsüyorlar. Mutlu gibiler, ama değilmiş gibiler. Tuhaf. Ben neden mutlu değilim? Herkes mutlu olmayabilir bu hayatta. Bazıları acı çeker bazıları ise acı çektirir. Bunların arasındaki fark ne? Peki herkes kendini masum olarak mı görüyor. Tabiki de hayır! Kimse masum değil. Herkes kötü ve kendi çıkarları için herşeyi yaparlar. Katil bile olabilir. Hem acı çektirir hem de acı çekerler. Bazen düşünüyorum da bu acımasız dünyada dürüst bir insan var mı? Cevabı biliyorum, ama yinede duymak istiyorum. Kimse istemediği şeyi gururuna yediremez. Ama  yönden bakalım;Belki birgün bizde mutlu oluruz............Buna inanmadınız değil mi? Saçmalıyordum. Söylerken bile komik olduğunu düşünüyordum. Öyleydi zaten...

Söylesenize mutlu olmak için çabalamak gerekir mi? Çabalarsak ne anlamı kalır ki? Gerçekten mutlu olacak mıyız? Ciddi anlamda soruyorum. Mutlu olmak bizim elimizde mi? Sanmıyorum. Herkes kafası estiği gibi mutlu olamaz. Herneyse zaten çok önemli değil.  Sadece mutluluk...

Peki ya aşk. Aşk. Aşk. Aşk. Bu kelimeden bir anlam çıkaramıyorum. Düşünüyorum, aşk nedir diye? Doğrusu bu duyguyu tattığımı hiç hatırlamıyorum. Tatmakta istemiyorum. Zaten benim yanım hep karanlık değil mi? Karanlığın içine sürükleniyorum. Elbet birgün sizide çekicek karanlık içine. O zaman hayattan kopmuşuz gibi bir his doğacak içinize. Doğruyu söylemek gerekirse iyi bir his. Sanki bir tüneldeyim. Uzun ve karanlık... Ama ucunde ışık yok. Garip. Ama yardım almadan kalkabiliriz değil mi? Kendi ayaklarımızın üstünde durup bekleriz. Belki bizi bu karanlık dünyada kurtarmaya gelenler vardır; Yada sonsuza kadar burdayız. Düşüncelerimden kurtulma sebebim az kalsın yere kapaklanmam oldu. Ama kapaklanmadım. Belimde bulunan iki çift el beni kendisine çekti. Erkek elleriydi bunlar. Kalın ve kabaydı. Doğrulup üstümü düzelttim. Çantamı yerden alıp sorgulayıcı bakışlarımı çocukta gezdirdim. Ellerini itip "Yardıma ihtiyacım yoktu." dedim. Kaşlarını çatıp bana baktı. Ellerine cebine koyup "Burdan hiç öyle gözükmüyordu yanlız." dedi. Ukala pislik. Meymenetsiz. Gözlerimi büyütüp gözlerimi üstünde gezdirdim. Elimle kafasına bitane geçirdim. Anlamayan gözlerle bana baktı. "Sen çok biliyon heral. Bak çocuğum uğraşma benle sonunda üzülen sen olursun! Haddini bil!" dedim. İlk önce bana baktı. Sinirliydi. İşte şimdi korkmaya başlamıştım. Kasları belirgindi. Ellerini saçlarında gezdirdi. Ani bir hareketle kolumdan tutup sürüklemeye başladı. Arka sokağa girmiştik. Hızla beni duvara yasladı.
"Bana bak güzelim. Beni daha fazla sinirlendirme. Yoksa olanlar senin açından hiç güzel olmaz!" Kolum acıyordu. Fazlasıyla çok acıyordu. Ama ben ağlamazdım. Ben Şebnem Gürsoydum. Egosu tavan yapmış özgüvenli kız. Nefret etmek istiyordum kendimden. Olmuyordu. Yapamıyordum. Ama ağlamıyordum. En önemlisi de bu değil miydi zaten? İçini boşver, dışına bak. Kolum acımıyordu. Kahkaha attım. Deli değildim tabiki de. Kahkaha atasım gelmişti. Hayat boş, ben boşum ve kafam boş. Çocuk kolumu daha çok sıktı. Kızgınlığı artmıştı. Yine bir kahkaha koparttım. Bomboş sokakta sesim yankılanıyordu. Sokak lambaları yanıp sönüyordu. Kolumu bıraktı. Bir adım geri çekildi. Omzumu silkeleyip saçımı geriye attım. "Merak etme deli değilim. Benim canımı kolumu sıkarak mı acıtmaya çalışıyorsun." Boş bakışları üzerimdeydi. Kendime gelince hızlı adımlarla anayola çıktım. Çantamdan telefonu çıkardım. Gerçekten mi? Şarjı bitmişti. Adaletsizlikti bu. Acımasız dünyanın planladığı birkaç oyun. Telefonu çantama geri koydum. Issız sokaklar, karanlık, ben... Ben, ıssız sokaklar, karanlık. Ne uyumlu ama. Beyaz ve siyahın uyumu kadar asi. Bir o kadar da ürkütücü. Ne güzel.
Selimin Ağzından

Eve geleli 2 saat oldu ama Şebnem yok ortada. Nereye gitti. Telefonuda kapalı. Deliricem yaa. Yok yaa. Ben neden onu umursuyorum. Çünkü o senin kardeşin mal Selim.(Knklar böyle yazılanlar iç sesleri. Kimin ağzından yazılıyorsa onun iç sesi .d bilgi. Hadi iyi okumalar.)

Laa iç ses sen bi sus. Nerden geldin. Ben burda Şebnemi merak ediyorum. Hem o benim kardeşim değil. Hee hee. Neyse seni hiç çekemicem. Hıı sen çok biliyon. Git bee. İç sesimi kovduktan sonra salonda volta atmaya başladım

5 dakika geçtikten sonra kapı sesi duyuldu. Şebnem gelmişti. Hemen kolundan tutunca bağırdı. Koluna baktım morarmıştı. Koluna hafif dokundum. Sinirlenmiştim. " Kim yaptı bunu sana! " Yüzüme baktı. Ellerini boynuma dolayıp başını göğsüme yasladı. Saçlarına minik bir öpücük kondurdum. Kucağıma alıp salona geçtim. Koltuğa yavaşça bıraktım. Mutfaktan su getirdim. Yavaşça içirdim. Masaya koyup yanına yavaştım. Kollarımla minik bedenini kendime çektim. Olan biten herşeyi anlattı. (Şebnemin yaşadıklarını yazmak istemedim. Üşendim. .d kusura bakmayın. Bilgi. Nesye okuyun.)

Nasıl böyle olurdu. Benden habersiz gitmişti. En önemlisi biri Şebnemi incitmişti. Bunun hesabını ağır ödeticektim.

○■○■○■○■○■○■○■○■○■
Yb geldi. Sıkıldım bende yazim dedim. Kısa mı oldu bilmiyom yine .d Neyse bölüm bölümdür. Sizi seviyorum. Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Görüşürüz.
Sınır: 13 vote + 4 yorum

Biz Birlikte İyiyiz(Kaçak Gelinler)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin