KSİ-4

1.1K 77 72
                                    

Madrigal- kelebekler.

-

"Bazen savcı olduğumu unuttuğunu düşünüyorum. Bu yaptığımızı şey kundakçılık, farkındasın değil mi?" Dedi ateşten ötürü parlayan yüzüyle.

"Ne yapsaydım, savcı hanım? Sanki hiçbir şey yokmuş gibi annemin evinde fingirdeşmelerine izin mi verseydim? Hem içeride kimse yok."  Dedim yaptığım şeyi basitleştirmeye çalışarak.

İşin aslı, bir savcıyla ev kundaklamak çok... enteresandı.

Ardından ekeldim, "Tüm bunlara dahil olmak zorunda değilsin, bana yeterince yardım ettin." Dedim fakat içten içe, gitmesini istemiyordum.

Elini omzuma attı ve alevleri izlemeye devam etti, "Bir yere gitmeyeceğim." Dedi gülümseyerek.

"İyi yanından bakalım, ısınmış olduk." Dedim. 'Ciddi olamazsın.' Der gibi bakmıştı.

"Birazdan itfaye, polis ve babanlar gelir, tüyelim." Dedi. Kafamı salladım.

Kutuları alıp arabaya yerleştirdik. Annemin eşyalarını elbette içeride bırakmamıştım.

Az önce evimi ateşe vermiştim. Annemin geçtiği bir yerden, babamın başka bir kadınla geçmesi fikri bile beni deli ediyordu.

Kafamı cama yasladım, son kez evi izledim.

"Kameralardan uzak durmalıyız. Arabayı biraz ilerideki ara sokağa park edelim, yolun geri kalanını taksiyle gideceğiz. İyi misin?" Dedi.

"İyiyim. Seni buna bulaştırdığım için üzgünüm. Suç işlemene neden oldum, gerçekten üzgünüm." Dedim başımı camdan kaldırmadan.

"Bu ilk seferim değil." Dedi gülerek, beni rahatlatmak için.

"Üstesinden gelebileceğimden emin değildim, seninle tanışana kadar. Tüm bu olanlar benim sıradan hayatıma fazla. Eskiden olsa şimdi annemle bahçede günün özetini geçiyor olurdum. Ardından uyurdum erkenden. Muhtemelen kafamı meşgül edebilecek en önemli şey işler olurdu. Bir anda her şey alt üst mü oldu yoksa altı üstü aynı boktu da annem gözlerime pembe tozlar mı dökmüştü bilmiyorum. Tek bildiğim güçlü hissetmediğim."

Arabayı sokağa park etti, "Sekiz yaşlarımdayken bir gün yemek yapmaya çalıştım tek başıma. Televizyon da pazar günleri yemek yapan bir kadın vardı, uzun süre izlemiş ve en sonunda yemek yapmaya hazır olduğum sonucuna varmıştım. Ama düşündüğüm gibi olmadı, perdeler tutuştu. Bir anda tüm mutfağı sardı, bana kızmalarından o kadar korktum ki, ateşin yakan bir şey olduğunu unutup söndürmek için her şeyi yaptım. Gerçek anlamda her şeyi. Dengemi kaybedip alevlerin üstüne düştüm, sırtımda koca bir yanık izi var hâlâ. Yandım ama bir sürü şey öğrendim, Dila. Aslında hayat yanan bir mutfak ve sen oradan sağ çıkacak kadar güçlüsün, sadece sırtında iz kalacak." Dedi gözlerimin içine bakarak.

Başımı öne eğdim,"Keşke seni başka bir nedenden ötürü, daha önceden tanısaydım. Kundakçı olmak yerine kahve içerdik belki. Sıradan insanlar gibi film izleyebilir ve dünyanın uğultusuna ayak uydururduk." Dedim.

Bir süre beni izledi, "Seni gördüğüm ilk an yemeğe çıkarırdım, sen reddederdin ve muhtemelen 'ne garip bir insan' derdin. Peşini bırakmazdım ve en sonunda beni severdin, çünkü... bilmiyorum, beni herkes sever." Dedi gülerek.

Karşılık olarak ben de güldüm. "Belki sabah koşularında rastlardık birbirimize. Sonra sen koşmanın aptalca olduğunu, gidip bir yerlerde kek yememiz gerektiğini söylerdin ve senden duyunca buna kesinlikle inandırdım." Dedim.

"Belki birlikte buz pateni yapardık, sen dans etmenin daha eğlenceli olduğunu söylerdin ve bir barda tüm gece tanımadığımız inanalarla dans eder, günün sonunda sıradan hayatlarımıza dönerdik." Dedi dizlerini karnına çekerek.

"Bence gecenin sonu bir daha hiç gelmezdi, sen suçlularla uğraşmazdın ben de aptal çizimlerle. Canımız Meksika yemeği istedi diye Meksikaya giderdik. Hiç bir yere bağlı kalmazdık ama birbirimizi bırakmazdık." Dedim. Son dediğim şeyi söylemem şart mıydı düşünmeye başladım.

"Saçma sapan dövmeler yapar, ertesi gün pişman olur ve bu halimize gülerdik. Belki kuşleri izlerdik. Ben sessiz kalamayıp kuşları kaçırırdım. Bunun için kavga eder, ardından üzülmemem için 'zaten sıkıcıydı.' Derdin. Afrikaya giderdik sonra belki." Dedi.

Bir süre sustuk çünkü ben boka saplanmıştım ve değil kuş gözlemek, yarına çıkıp çıkmamak konusunda bile emin değildim. Tüm hayatım son bulmuş gibiydi ve ikimiz de bunun farkındaydık, sadece hayal kuruyorduk.

Sonra, "Şimdi değil ama beş yıl sonra, orta yaşlı Aden Mısrayla bunları yapmaya ne dersin?" Dedi sesini neşeli tutmaya çalışarak.

"Bu bir randevu teklifi mi?" Dedim gülümseyerek.

"Öyle gözüküyor. Var mısın?" Dedi. "Eğer hâlâ yaşıyor olursam, seninle dünyanın diğer ucuna gitmeyi bile kabul ediyorum savcı hanım." Dedim. Kafasını salladı ve çantasından not defteriyle kalemini çıkardı.

"Unutmamak için bunu yazıya dökmelyiz, biri sende kalacak biri de bende." Dedi. Yazdıktan sonra kağıdı katlayıp bana verdi. Cebime koydum hemen.

Başımı omuzuna yasladım, dakikalarca öyle durduk. Elimde olsa kendimi burada ölüme terk ederdim.

"Hep aynı düşüncelerin insanı nasıl yiyip bitirdiğini ve yıktığını kimse kimseye anlatamaz."

Merkür.

KÜÇÜK SAYDAM İNSANLAR (G×G)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin