KSİ-6

945 68 52
                                    

Uclercagri- ben seni nasıl kaybettim sikiyim.

-

"O yaptı, savcı hanım. Aksi olsa yıllar sonra ilk kez neden annemin ölümünden günler önce İstanbul'a gelsin? Kendi kardeşini öldürdü." Dedim. Gözlerim kan çanağı gibiydi, bağırmaktan boğazım acıyordu.

"İstanbul da 15. milyon insan var, Dila. Biri daha geldi diye onu cinayetle suçlayamayız. Üzgünüm ama adalet çarkı hislerle dönmüyor. Delil gerekli." Dedi ve son derece haklıydı.

Düşün, Dila, düşün.

"Onunla görüşmeliyim ama bunu asla kabul etmez, hele ki dün gece söylediklerimden sonra panik butonu bile almış olabilir." Dedim öfkeyle.

Nefret ve sevgi asla anlayamayacağım kadar karmaşık bir kavram ya da duyguydu.

Düşününce, babam eyfel'in önünde evlenme teklif etmişti anneme. İşte olduklarında birbirlerini özlerlerdi. Babamın masasının üstü annemin fotoğraflarıyla doluydu. Birkaç yıl öncesine kadar, yatağına kahvaltısını getirir, her gün güller ve hediyeler alırdı. Çiçekleri sevdiği için kış bahçesi yaptırmıştı. Gece ansızın yemeğe çıkarır, tüm gece dans ederlerdi. Annemin sevdiği renkleri giyinir, onun sevdiği her şeyi benimserdi.

Şimdi onu aldatıyordu ve ölmüş olması umurunda bile değildi.

Bilemiyorum, bunlar sevgi belirtisiyse ve aralarındaki şey sevgiydiyse, bu sevgi denen şey pamuk ipliğine bağlı. 'Günaydın' demek kadar sıradan, 'seni seviyorum' demek.

Ya da insanlardan biri çıkıp, ihitiyaçlarının adını 'sevgi' koydu, nesiller boyunca ihtiyaç duymaya ve ihtiyaçları karşılamaya 'sevgi' dendi.

Annemin sevilmeye ve önemsenmeye ihtiyacı vardı. Babam da hep yalnız kalmaktan korktu.

Buna kıyasla 'nefret' daha akla yatkındı.

"Neden anneni öldürmek istesin? Bütün kardeşler kavga eder ve ara sıra nefret duyar." Dedi anlamaya çalışarak.

"Aslında bunu ben de bilmiyorum, onları hiç bir arada görmedim. Muhtemelen babam biliyordur ama-"

"Biliyorum, ona soramazsın. Ben hallederim. Önce teyzenle benim konuşmam daha iyi olur, sen de Sılayla görüş." Dedi anahtarları alırken.

"Teşekkür ederim ve seni uyarıyorum teyzem tanıdığın kimseye benzemez. Dikkatli ol lütfen." Dedim önünde dikilirken.

"Tüm bu olanlar için üzgünüm. Üzgün olduğun için üzgünüm." Diyip sarıldı. Bu garipti, iyi anlamda.

Konuşmama fırsat vermeden evden çıktı. Arkasından gülümseyerek kapıyı izledim. Nedensiz.

Siz: görüşmemiz gerek.

Sıla: sonunda bunu söylemene çok sevindim, kızları da arayayım mı? İstersen yeni açılan x restorantına gidebiliriz. Yemekleri çok lezzetli diye duydum.

Sıla: evdeyim şimdi ama birazdan çıkarım.

Siz: muhabbet etmek için çağırmıyorum, evde bekle seni alacağım.

Mesajı attıktan sonra yola çıktım. Yol boyunca düşünceler beynimi kemirip durdu.

Sıla belki de sadece üzülmemem için konuyu kapatıyordur ama böyle daha çok üzüldüğümün ve şüpheli durumuna düştüğünün farkında değil miydi?

Annem'i neden öldürmek istesin? Ya da neden öldürmek istemesin? Dünya sandığımdan daha kötü bir yerdi, 'insan' denen canlının yapamayacağı şey yoktu.

Küçük bir sır ya da söylenen ters bir cümle tetiklemiştir her şeyi.

Ama hâlâ akla yatmayan yerler vardı, Sıla ufak tefek bir kızdı, annemi zorla sandalyenin üstüne çıkarmış olamaz. Elinde silah ya da kesici alet olabilirdi. Birini öldürmeye eli boş gitmezsin.

Belki de silahtan daha güçlü bir şey vardı, soyut açıdan.

Evin önünepark edip çıktım. Telefondan ses kaydediciyi açıp cebime koydum.

Kapıyı annesi açtı.

"Dilacığım gelmene çok sevindim. Biz birkaç kez geldik ama sen yoktun. Ev olayını da duydum, çok geçmiş olsun her şey üst üste geldi-"

"Annemin öldüğü gün Sıla neredeydi?" Dedim sözünü kesip.

"Bu ne biçim soru?" Dedi yüzünü buruşturup.

"Gayet basit bir soru, sanırım cevap vermek sizin için zor." Dedim kapıda durmaya devam ederken.

"Bilemiyorum, evdeydi muhtemelen. Neden soruyorsun bunu? Kızımı neyle suçluyorsun? Acın var farkındayım ama üslubunu takın."

"Kızınıza güvenmiyorum. Ne zaman annemin konusu açılsa intihar olduğuna inandırmak için her şeyi yapıyor. Bunlar şüpheli tavırlar. Ben annemi kaybettim Nergis hanım, süs köpeğimi değil. Öz babamı sorguladım, sizin kızınızı mı kayıracağım? Sılayı çağırın lütfen." Dedim dişlerimi sıkarak.

"İnanamıyorum! Senin gibi bir kafadan çatlakla konuşacak hiçbir şeyi yok benim kızımın." Dedi ve kapıyı kapatmaya çalıştı.  Elim arasına koyup onu durdurdum.

"Ya şimdi gelip düzgünce konuşur, ya da ben onu başka bir yerde bulurum ve o zaman bu kadar sakin olmam, nede olsa kafadan çatlağım." Dedim garip bir gülümsemeyle.

"Şimdi evimden defol ya da polisi ararım." Dedi bağırarak.

"Ne çekinceniz var? Neden konuşmasına izin vermiyorsunuz?" Dedim aynı tonda.

Kapıyı hızlıca elimin üstüne kapattı,acısı gözlerimin dolmasına neden olsa da geri çekilmedim,"Onunla konuşacağım." Dedim.

Şimdi olması için ısrar ediyorum çünkü açık vermelerinin tam zamanıydı. Gergindiler ve planları yoktu (tabii eğer katil o ise)

Nergis kızını mı koruyordu, sırlarını mı kavrayamamıştım.

"Tamam." Dedi. Gerçi çekilip elime baktım, pek iyi görünmüyordu.

Elimli çekmemle kapıyı kapatması bir oldu.

"Buradayım, hiçbir yere gitmiyorum! Kimse hesap sormayacak mı sandınız? Madem bir suçunuz yok neden saklanıyorsunuz korkaklar! Hadi beni de içeri alıp öldürün, işinizi temiz yapın. Ne o, gücünüz sadece anneme mi yetti? Aç şu lanet kapıyı."

Dakikalarca orada bağırdım. En sonunda Sıla perdeyi aralayıp bana baktı.

"Neyden çekiniyorsun, Sıla? Gerçekten anneme bunu yaptın mı? Bana bunu yaptın mı? Bunu hak edecek ne yaptık?"

Evet bu Sıla'nın tek başına yapabileceği bir şey değildi ve belki de yalnız değildi.

Elime aldığım taşı cama fırlatacağım sırada polisler geldi. Gerçekten aramıştı.

"Elindekini bırak." Dedi ve ardından gelip ellerimi kelepçeledi.

"Tutuklamanız gereken kişi ben değilim, sizin yapamadığınızı yapmaya çalışıyordum." Diyip debelendim. Elbette dinleyen olmadı. Karşı koymayı bırakıp araca bindim.

Sıla ve annesi beni böyle durdurabileceğini düşünmüş olmalı, tepemden açağı havan topları yağsa yolumdan dönmeyeceğimden haberleri yoktu.

"İçimizden geçen düşünceler dışarıdan görünüyor mu ki? İnsanın ruhunda koca bir ateş yanıyor olabilir, ama hiçbir zaman kendi kendisini ısıtamaz onunla; gelip geçenler yalnızca bacadan çıkan dumanı görürler ve yollarına devam ederler."

Merkür.

KÜÇÜK SAYDAM İNSANLAR (G×G)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin