Büyük ev ablukada- benim kafam siktirmiş gitmiş.
-
"Daha erken gelemediğim için özür dilerim, işleri toparlamak sürdü. Cenazeye katılamadım... dostlar böyle yapmaz. Seni yalnız bıraktığım için beni bağışla." Dedi, Güney başını yere eğip.
"Binlerce kilometre uzaktaydın, anlayabiliyorum. Önemli olan gelmiş olman. Beni çok mutlu ettin ama lütfen geri dön, işlerle ilgilen."
Heyecanla, "Temelli geldim. Elbette seni yalnız bırakmayacağım, artık hep yanındayım." Dedi.
Artık yalnız değildim, savcı vardı. Faket bazı geceler gideceği düşüncesi beynimi esir alıyodu.. Annemin katilini bulduktan sonra kalması için hiçbir neden yoktu. Gidecekti.
"Benim yüzümden her şeyi geride bırakamazsın, bunu kabul edemem, Güney."
"Saçmalama Dila. Böyle her şey daha güzel olacak ve en önemlisi birlikte olacağız. Hem seni bir başına bırakırsam Berçin anneye ne derim?"
Evet, annem sadece benim annem değildi. Yüzlerce yetimin, çevresindekilerinin Berçin annesiydi. Yardıma ihitiyaçları olduğunda hep koşardı. O, onu tanıyanlar için ilahi bir güç tarafından verilmiş lütuftu âdeta.
Güney arkadaş grubumdan (daha doğrusu eski arkadaş grubumdan) bağımsızdı. Güneyle neredeyse doğduğumuzdan beri arkadaştık. Ailelerimiz de öyleydi.
"Teşekkür ederim." Dedim sessizce.
Mutfaktan çıkıp evi gezmeye başkadı, "Neden evden ayrılıp buraya geldiğini hâlâ anlamadım. Annen yüzünden mi?" Dedi.
Hiçbir şeyden haberi yoktu,babamın orospu çocuğu olduğundan, annemin aslında intihar etmediğinden, evin yandığından. Anlatmamıştım.
"Sayılır." Dedim peşinden giderken.
"Küçük bir yer ama sevimli. Buraya yakın bir ev bulacağım." Salonu incelerken.
"Benimle kal boş ver evi." Dedim. Kalmasını elbette çok istiyorum ama nasıl olur bilmiyordum. Gece bile ayaktaydım ve hiç durmadan çalışıyordum, tüm bunları ondan saklarken aynı evde nasıl kalacaltım?
Ek olarak savcı vardı. Dün olanlardan sonra dönmemişti, dönecek mi bilmiyordum ve tuhaf hissediyordum... eksik gibi.
"Ciddi misin?"
"Evet, ilk seferimiz değil üstelik." On dokuz yaşında ergenliğin de getirisi olarak aynı eve çıkma kararı almıştık. Dört ay dayanabildik sadece, sürekli dışarıdan yemek söylüyorduk ve evi bok götürüyordu. O zamanlar annemin varlığına güveniyordum, dönüp dolaşıp her şeye rağmen anneme giderdim.
Eve döndüğüm gün utanıp kabuğuma çekilmemem için babama ve geri kalan herkese beni zorla eve döndürdüğünü söylemişti.
Dedim ya, o eşi benzeri olmayan bir varlıktı.
Hiç uğruna kaybetmiş olmak, geride kalmak beni öldürüyordu. Bir kez değil, her nefes aldığımda, yemek yediğimde, üstümü giydiğimde... katiliyle aynı dünyayı paylaştığımı hatırladığımda... yaşadığım her saniye cehennemi yaşıyordum ve burası şeytanın bile dayanamayacağı kadar acı vericiydi.
"Çok isterim." Dedi gülümseyerek.
Ben mutfağa dönüp kahve yapmaya başladım. Telefonu açıp Mısra'yı aradım. Açmadı. Bu kez mesaj attım.
Siz: günaydın savcı hanım. Dün gece dönmedin, iyi misin diye aramıştım.
Siz: belki bu akşam yemek yiyebiliriz diye düşünmüştüm.
"Dila." Diye seslendi yüksek tonda.
Sesine doğru gittim. Dava için ayırdığımız odaya girmişti ve duvardakileri izliyordu. Kapıyı kilitlediğimi sanıyordum.
"Bunlar da ne?"
"Şimdiye kadar öğrenebildiklerimiz, kayıtlar, şüpheliler, deliller." Dedim gergince.
"Neden market listesini okur gibi sakinsin? Ne şüphelisi, ne delili? Ne için tüm bunlar?"
"Annem için."
"Neden, Berçin anneyle ne alâkası var?"
"Bu çok uzun bir hikâye. Lütfen otur ve sakin ol."
Er ya da geç öğrenecekti ama bu şekilde olmasını istemezdim. Söyleyeceklerimi düşünmeye başladım.
"Ne olsun işte Güney, geçen annemi biri öldürüp intihar süsü verdi. Önce babam sandım ama meğer annemi aldatıyormuş ve o gün o kadınlaymış. Artık teyzem ve Sıladan şüpheleniyorum. Kendi evimi yaktım, herkese düşman oldum. Yemek yemiyorum, uyumuyorum robot gibi tüm gün anneme 'merheba' bile demiş herkesi takip ediyorum,araştırıyorum. Ek olarak bir ay önce tanıştığım dünyanın en hoş ikinci kadınıyla yaptım tüm bunları ve evet elim reçel kavanozu almaya çalışırken düştüğüm için kırılmadı. Ne olsun işte gündelik şeyler." Dedim tek çırpıda ve biraz da alaycıl şekilde.
Güney başını iki elinin arasına alıp dakikalarca yeri izledi. Ardından "Şaka yaptın değil mi? Ciddi olamazsın çünkü." Dedi.
"Şaka olmasını herkesten çok ben isterdim ama olan biten bu. Daha usturuplu nasıl anlatılır bilmiyorum."
"Neden bana söylemedin tüm bunları? Dila, o günden beri düzenli olarak her sabah ve her akşam aradım seni. Neden sakladın bunca şeyi?"
"Öz babam dahil olmak üzere herkes kafayı sıyırdığımı düşünüyor. Senden de bunu duysam kaldıramazdım sanırım." Dedim. Uzun kollarıyla beni çekip sıkıca sarıldı.
"Senin en deli halin bile hepsinden akıllı. Tüm bunları bana anlatmalıydın her şeyin üstesinden tek başına gelmek zorunda değilsin."
"Yalnız değildim. Savcı hanım her saniyesinde yanımda oldu ama dün her şeye sıçıp bıraktım sanırım. Eve dönmedi, telefonu da açmıyor." Dedim hâlâ birbirimize dürüm gibi sarılı bir halde dururken.
"Ne yaptın ki?"
"Kaçtığı bir şeyi hatırlattım sanırım. Daha önce ailesinden bahsetmek istemediğini söylemişti ama yine sordum işte. Konu amcasına gelince kendini kaybetti hatta az daha kaza yapıyorduk. Burnumu sokmamalıydım. Onda iyi şeyler uyandırmadığı aşikârdı."
"Eğer dediğin gibi hep yanında olduysa onu bulup özür dilemelisin bence. Hem adı yok mu neden öyle hitap ediyorsun?"
"Bilmem. Adını söylemeye kıyamıyorum sanırım."
"Beni hayal kırıklığına uğratan benden başkası değil."
M.