"Bıraksana yahu elimi! Gittiler işte." Ali elimi bırakıp arkasına yaslandı. Gözlerini kısmış düşünceli bir şekilde bana bakıyordu. "Onlar var diye tutmadım ki elini.." Heyecandan elim terlemişti. Kalbim, maratona girmiş bir şekilde kan pompalarken yanaklarımın kızarması için pompaladığı kanın bir kısmını da yüzüme gönderiyordu. Platonik liseli aşıklar gibi hissediyordum kendimi. Sanki üst sınıflardan aşık olduğum çocuk bana çıkma teklif ediyormuş da ben de heyecandan az sonra bayılacakmışım gibi. Kendime gelmek için derin bir nefes aldım. 'E ne diye tuttun deli çocuk!' demek istesemde hiçbir şey diyemeden ona bakıyordum. O da beni inceliyordu. Tepkimi ölçmek ister gibiydi. "Neden geldin diye sormayacak mısın?" gülerek ima ettiği şeyle bende güldüm. Tanıştığımızdan beri yanıma her gelişinde 'hoş geldin' falan demek yerine 'neden geldin' diyordum. "Neden geldin?" Elinde ki çiçek buketini uzatıp sırıttı. "Sana çiçek getirmek için.." Ali'nin ayağa kalkmasıyla ona baktım. Saatine bakıp bana döndü. "Anlamına internetten bakarsın. Benim gitmem gerekiyor, Allahaısmarladık." Son zamanlarda tatlı bulduğum sırıtışıyla el sallayıp kalktı. Dilim tutulmuş gibi hiçbir şey diyememiştim. Çok değişik duygular içerisinde bırakıp gitmişti beni. Telefonumu çıkarıp beyaz frezyanın anlamına baktım. Umut, demekti beyaz frezya..