Gözlerimi açtığımda Goldan Gate köprüsünden mavi manzarayı izliyordum. Kaşlarımı çatıp etrafa bakındım. Bir tane bile araba yoktu. hatta insanlar bile yoktu. Seth hariç! Ellerini ceplerine sokmuş gülümseyerek beni seyrediyordu. Koşarak boynuna atladım ve kokusunu içime çektim. "SETH!" diye fısıldadım. "Öldün sandım! Beni terk ettin sandım!" Kollarını belimi kırarcasına etrafına doladı ve beni kendine çekip burnunu saçlarımın arasına gömdü. "Seni asla terk etmem, Mi amor! Asla!" Hıçkırıklarla "Seni seviyorum. Beni sakın bırakma!" diye yalvardım. Beni mümkünmüş gibi daha da sardı. "Aman Allah'ım! Bunu bir daha yaşayabileceğimi sanmıyordum!" Yanağımı okşayıp çeneme kadar kaydırdı ve başparmağıyla da dudaklarımı okşadı. "Bende seni!" eğilip dudaklarıma dudaklarını bastırdı ve "Pes etme!" dedi. Geri çekilip gözlerine baktım. "Pes etme mi? Ne için?" Gülümsedi. "Benim için! Sakın pes etme!" o anda etrafa bakındım. Yine rüyadaydım. Ya da bilinçaltımda! Haykırarak yakasına yapıştım. "HAYIR, HAYIR! Sakın bana bunun gerçek olmadığını söyleme! Sen ölmedin! Lütfen!" Seth, bana tekrar sarılıp sımsıkı kollarının arasında tuttu. Gözlerimi kapatıp alnımı omzuna yasladım. Kollarımı daha da sıkı boynuna dolayıp bacaklarımı beline doladım. O da sırtımı sıvazlayarak yere oturdu. "Uyandığında sadece güçlü ol! Söz ver bana sevgilim!" Uyuşuk bir şekilde başımla onayladım ve ağırlaşan bedenimle kendimi serbest bıraktım. Hissettiğim son şey bütün vücudumun karıncalandığıydı. Gerisi ise koca bir boşluk!
40 parts