" GEL BURAYAA! SANA GEL BURAYAA DEDİM!!" koşuyordum nereye nasıl ne şekilde gittiğimi bilmeden koşuyordum. Arkamdaki adım sesleri yaklaşıyordu. Zihnimi ele geçiren yakalanma dalgası tüm işlevlerimi eline almış sadece Dahada koşmam için adeta beni kamçılıyordu. Tek zihnimde yanan ışık beni benden alıyor doğruyu yanlışı ayırt edememe neden oluyordu. Dahada hızlandım. Kaçmam gerekiyordu beni yakalarsa cehennemim olan o kör kuyu beni aşağılara çeker, boğar, yutar diye çok korkuyordum. Son sürat koşarken birden karşıma çıkan yol ayrımı beni bir an affallatsa da durmadan ilk sokağa girdim. Arkamdaki adım sesleri kesilmişti sanki. Belkide atlatmıştım onları. Ama duramazdım. Hız kesmeden koştum bu ıssız sokak çıkmazına gelinceye kadar. Soluk soluğa durdum. Ortada hiç kimse yoktu. Bulunduğum bu sokak daha da korkuturken beni , birden kolumdan çekilmem ile yine çıkmazım olan kahverengi gözlere bakakaldım. Nefes nefese sol kolundan süzülen kanlar içinde gözündeki korku ve öfkenin bir birine karışmasıyla oluşan o koyu kahveler birazda kırgınlık içeriyordu çünkü bugün ona ilk kez zarar vermiştim. İleride canım olacağına ihtimal bile veremeyeceğim bu adama, gözümü kırpmadan ,bulduğum ilk fırsatta zarar vermiş elinden kaçmıştım. Ama alıştığımdan daha öte olan kırgınlıkla harmanlanmış o gözleri ilk kez bu kadar canımı yakmıştı.