13- HER ŞEY AŞK İÇİN

40 23 4
                                    

Lütfen şarkıyı açarak okuyun. Can ve Mira için...

Mira' dan

Yanıma uzanmasının ardından sadece beş dakika geçmişti. Biz hâlâ birbirimize bakıyorduk. İstemeden de olsa gözlerim kapanmaya başlıyordu. Aslında gözlerimi açık tutmak istiyordum çünkü Can' ı görmek yaralarımı kapatıyor, içimde güzel hisler uyandırıyordu. Gözlerimi biraz daha açık bıraktıktan sonra savaş vermeyi bırakıp kapadım onları. Ama Can' ın beni hâlâ izlediğini biliyordum. Bunu düşününce içimden gülümsedim ama bu bayağı zor bir şeydi. Hemen gülümseme işini bırakıp kendimi uykuya bıraktım. Aklım ve kalbim ilk kez aynı şeyde birleşmişlerdi. Eh! Bu da Can' ın farkı olsun.

6 saat sonra (Sabaha Karşı)

Gözlerimi açtığımda Can bana sarılmış ve başı göğsüme yaslanmış şekilde yatıyordu. Nasıl oldu bilmiyorum ama benim de elim onun yanağındaydı. Normalde kendimi geri çekerdim ama bunu yapmayacaktım. Tam tersi iyice sarıldım ona. Kokusunu duyduğumda kendimi bir uçurumdan aşağıya atlamış gibi hissediyordum. O kadar başımı döndürdü ki kokusu az daha yataktan düşecektim. Son anda tutundum. Tekrar dengemi sağladıktan sonra işime geri döndüm. İş dediysem Can' ı izlemekten bahsediyorum. Bir insan gözleri kapalıyken nasıl bu kadar masum görünür? Şimdi diyeceksiniz ki her insan uyurken masum görünür. Ama Can' ın ki öyle değil. Onun ki daha çok içinin güzelliğinin uyurken dışına vurması gibi bir şey. Tamam tamam saçmalıyorum ama aşktan...
Ayy şimdi bayılacağım heyecandan! Neler olmuştu öyle dün gece? Ben, Mira Soysal, bugüne kadar sevgilisi olmamış kız... Yani şimdi benim bir sevgilim mi oldu? İnanılır gibi değil. Eskiden olsa inanmazdım, dalga geçerdim. Çünkü asla birini kalbime ölümüne sığdırabileceğime düşünmezdim. Meğer olabilirmiş hem de hiç beklemediğim bir zamanda. Ben bunları düşünürken Can kıpırdanmaya başladı galiba uyanıyordu. Hemen gözlerimi kapattım. Neden yaptığımı bilmiyorum bir anda yaptım zaten. Tekrar açmak istedim ama çok geçti çünkü Can uyanmıştı bile. Bana baktığını anlamıştım. Nasıl mı? Başını kaldırınca nefesini yüzümde hissetmiştim. Bir süre nefesini hissettim, galiba beni izliyordu. Sonra beni incittiğini zannedip başını kaldırdı. Az daha "Kaldırma" diye bağıracaktım. Ama son anda susturdum kendimi. Can' ın benden ayrılması moralimi bozmuştu. Neden kalkmıştı ki? Beni rahatsız da etmiyordu. Ben sorularımı içimden sıralarken Can' ın yaptığı şeyi hissedip iç sesimi susturdum. Ne yaptığını anlamaya çalıştım. Yaa! Canım benim. Kendini benden geri çekip beni kendi göğsüne yatırdı. Bu beni artık ne kadar mutlu ettiyse gülümsemiştim. Can bunu farkedip burnumu parmaklarının arasına aldı ve hafifçe sıkarken konuştu.
- Sen uyuyor numarası mı yapıyorsun?
Kıkırdayarak gözlerimi açtım. Mavi gözlerimi onun siyah gözlerine diktim ve cevap verdim.
- Aslında senden önce uyanmıştım ama sen kıpırdanmaya başlayınca aniden gözlerimi kapattım.
- Beni mi izledin yani?
- Ben öyle bir şey söylemedim ki.
- Ne yaptın o zaman?
Dedi. Sorusuna cevap vermek yerine gözlerimi devirdim ve öyle cevap verdim.
- Ne olmuş birazcık izlediysem?
Dedim çocuk gibi. Onun ise hoşuna gittiği belliydi. Ciddi bir tavır takınarak konuşmaya başladı.
- İzlemek istediğinde söyle birbirimizi öyle izleyelim. Tamam mı?
Utanmıştım. Resmen yerin dibine girmiştim. Yüzümün kızardığına emindim. Ellerimle yüzümü kapatmaya çalıştım. Can ise gülerek ellerimi tutup indirdi ve bana sarıldı. Elimi kendi beline sardı. Ben de sıkıca sarıldım ona. En iyisi buydu zaten yoksa utançtan kalkıp gidecektim. Birkaç saat daha öyle kaldık. Başım kalbinin üstündeydi ve ben kalp atışlarını yine duyabiliyordum. Yine çok hızlıydı. İki gün önce olsa nedenini sormak isteyip soramazdım. Ama şimdi sorabilirdim. Ağzımı açtığım an anlamış gibi konuşmaya başladı.
- Sadece sen yanımdayken kalbim böyle atıyor. Sadece sen yanımdayken...
- Nereden anladın bunu soracağımı?
- Birkaç gün oldu seni göreli ama daha koca bir ömür var önümüzde. Seni daha iyi tanıyacağım aynı şekilde sen de beni tanıyacaksın. Benim ilk öğrendiğin şey bu olsun. Tamam mı?
- Tamam.
Dedim ve sustuk. Hava daha aydınlanmamıştı. Bu da demek oluyor ki gün doğumunu izleyebilirdik. Hemen doğrulmaya çalıştım ama başarılı olamadım. Can beni tekrar yatırdı ve konuşmaya başladı.
- Ne oldu güzelim? Niye birden kalktın öyle?
- Daha güneş doğmamış. İzleyelim mi?
- Sen de mi çok seviyorsun gökyüzünü izlemeyi?
- Hem de çok.
- Tamam o zaman. İzleyelim ama doktorundan izin alalım önce. Tamam mı?
- Ya izin vermezse? O zaman izlemeyecek miyiz?
- Tabii ki izleyeceğiz güzelim. Sadece izin isteyeceğiz. Vermek ya da vermemek doktora kalmış.
Dedi ve göz kırparak odadan çıktı. Beklemeye başladım, çok geçmeden içeri girdi.
- Tamamdır hadi gidelim.
Dedi ve gelip yavaşça beni kaldırdı. Ama başım döndüğü için beni kucağına almak zorunda kaldı. Saat erken olduğu için koridorda kimse yoktu. Onunla beraber terasa çıktık. Beni bir sandalye bıraktı ve yanıma oturdu. Etraf harikulâde bir şekilde turuncuydu, sonra kırmızı oldu. Işıklar saçıp etrafı aydınlatmaya başlayan Güneş, gökyüzüne hissettirdiği sancı ile sonunda doğdu. Gökyüzü de vakit geçtikçe rahatlıyormuş gibi güzel mavisine büründü. Ben bu güzel manzarayı izlerken Can' ın beni izlediğini farketmemiştim bile. Farkedince de gözlerine diktim gözlerimi. Bir süre öyle bakıştık. Sonra yüzümüz birbirine doğru yaklaşmaya başladı. Gözlerimiz birbirimizin dudaklarında sabitlenmişti. Tam öpecekken her türlü ihtimale karşı yanımıza aldığımız telefonlarımız çaldı. Hem de aynı anda. Bir an bir dizinin içinde olup olmadığımı sorguladım. Çünkü böyle şeyler hep dizilerde olur. Korkuyorum birgün nikah masasında evet diyecekken telefonların çalmasından. Ama ona daha vardı tabii. Peki kim benim bu mutlu anımı bölebilecek cürete sahipti böyle?
Ceren Arıyor.
Telefonu açmadan önce Can' a baktım telefonunun ekranını bana çevirdi. Onu da Bulut arıyordu. Ben de kendi telefonumun ekranını ona çevirdim. İkimizde aynı anda iç çekip telefonları yine aynı anda açıp "Alo!" diye bağırdık. Ceren bu kadar tepki göstermeme şaşırmış olacak ki birden bana çemkirdi.
- Neredesin sen? Benim kızmam gerekirken sen niye bana bağırıyorsun? Çabuk söyle neredesin?
- Hastanedeyim.
- Nee! Ne demek hastanedeyim?
- Önemli bir şey yok. Merak etme.
- Deniz' in yanında bu saatte ne işin var? Yoksa Deniz' e bir şey mi oldu?
- Yok ben Deniz' in yanında değilim.
- Niye hastanedesin o zaman?
- Kafamı çarptım. O yüzden.
- Mira neler saçmalıyorsun sen?
- Ya sonra anlatırım Ceren.
- Tamam ama öğleden sonra buluşalım anlat.
- Tamam.
Dedim ve kapattım. Can da o sıra kapatmıştı telefonunu. Bana baktı ve konuşmaya başladı.
- Ceren de mi buluşmak istiyor?
- Evet. Bulut da mı buluşmak istiyor?
- Evet.
Bir süre öyle bekledik. Güneş doğdu, parladı, gökyüzü rengini tam olarak aldı ama biz bundan pek zevk alamadık çünkü hayatımızın hareketini yapacakken iki arkadaş bizi rahatsız etmişti. Bunun verdiği moral bozukluğuyla Can' a döndüm.
- Beni odaya götürür müsün?
Soruma karşılık sadece başını salladı ve beni tekrar kucağına alıp odaya götürdü. Odaya gidene kadar kimse konuşmadı. Ne ben ne o. İkimizin de hevesi kırılmıştı. Bilirim o hissi. Tam istediğim şey olacak diyorsun sonra araya saçma sapan bir şey giriyor. O çok istediğin şey olmuyor. Çok gıcık oluyorum o hisse. Bu düşüncelerimi onunla da paylaştım.
- Senin de hevesin kaçtı değil mi?
- Hem de nasıl.
Dedi. Gülümsedim, bu kadar açık sözlü olması hoşuma gidiyordu. Tabii bu ona aşık olma sebeplerimden sadece biri. Aslında bu sebepleri ben de bilmiyorum. Can gösteriyor bana bunları. İlk kez birine "Aşkım, sevgilim, bitanem, canım..." demek istiyordum. Acaba söylesem Can nasıl bir tepki verirdi? Hemen denemek istedim.
- Biraz su verir misin aşkım?
Başta farketmedi, tam su vereceği sırada farketmiş olacak ki yavaş yavaş bana döndü. Gülümsedi.
- Ne dedin sen?
- Biraz su verir misin dedim.
- O- ondan sonra ne dedin?
Kıkırdadım ve cevap verdim.
- Aşkım dedim.
Gülüşü büyüdü. Allah' ım bu çocuk gülünce de bu kadar tatlı olmak zorunda mıydı? Suyu doldurup bana doğru geldi. Benim doğrulmama izin vermeden suyu, bana kendisi içirdi. Ağzıma birkaç yudum aldım ve kendimi geri çektim. Tam suyu yutacakken Can konuşmaya başladı.
- Afiyet olsun sevgilim.
Dedi. Su boğazımda kaldı resmen. Öksüre öksüre kıpkırmızı olmuştum. Sonunda öksürmem durunca Can' a baktım. Zar zor konuşmaya başladım.
- Biraz ani oldu. Hazır değildim.
- Ben de değildim. Ama hoşuma gitmedi değil. Galiba senin hoşuna gitmedi.
Bir süre yüzünü inceledim, bana bozulmuş gibiydi. Elimi uzatıp elini tuttum. Yüzüme baktı.
- Sence hoşuma gitmese sana seni seviyorum der miydim? Daha az önce öpecektim seni. Neden bahsediyorsun sen?
Dedim ve onu kendime çekip sarıldım. O kokusu yok mu aklımı başımdan alıyor resmen. Ben bunları düşünürken ondan ayrılmayı unutmuşum tabii. Bir gün kendimi rezil etmesem olmaz değil mi? Bunu farketmiş gibi ayrılmadan önce boynumu öpüp bıraktı. Doğrulmadan önce bana bakıp konuştu.
- Ben de senden ayrılmak istemiyorum ama biraz daha sana sarılmış vaziyette kalırsam yine yanına uzanıp uyuyacağım. O yüzden şimdi sen dinleniyorsun. Hastaneden çıkınca da seni evine bırakıyorum. Cerenle buluştuktan sonra yarına kadar evden çıkmak yok. İyice dinlen. Yarın akşam seni dışarıya çıkarayım. Tamam mı bitanem?
- Tamam canım.
Alnımı öpüp kalktı ve yerine oturdu. Aradan birkaç saat geçti ama ben uyumadım. Can' ı izledim saatlerce. Hiç de sıkılmadım biliyor musunuz? Onu tanımak, anlamak, görmek benim için paha biçilemez bir şeydi. Acaba başka kızlar da izlemiş midir onu? Anında yerimden doğruldum. Düşünmeye başladım. Yani bu çocuğun bugüne kadar sevgilisi olmaması normal değil. Ama elbet ona aşık birileri vardı. Ben bunları düşünürken kaşlarım çatılmış, elim yumruk olmuştu. Yani ben kıskanç biri değilim belki de daha önce kimseyi Can gibi sevmediğim için böyle bir huyumun olup olmadığını bilmiyorumdur. Ama yemin ederim eğer bir kızın bile Can' a o gözle baktığını görürsem büyük kavga çıkarırım. Valla çıkarırım. Aslında sakin biriyimdir. İşte asıl benim gibiler sinirlenince ya da kıskanınca büyük olaylar çıkarabilirler. Ben de bundan korkuyorum ya zaten. Olsun, her şey aşk için...

GÖKYÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin