11- BEN DE SENİ SEVİYORUM

43 26 9
                                    


Mira' dan

Az önce kahkahalarımızın yankılandığı koridorda şimdi yerde oturuyorduk. Hepimizin yüzünde muzip bir gülümseme vardı. Yavaş yavaş söndü yüzümüzdeki tebessümler. Yerini dalgın, düşünceli, üzgün bakışlara bıraktı. Az önce neler olmuştu öyle? Neden birden hepimiz deli gibi gülmeye başlamıştık? Nedenini bilmiyorum ama güzel bir his vardı içimde. Sanki attığım kahkahalar günlerdir içimde yaşadıklarımı kusma şeklimdi. Belli ki bundan sonra da böyle olacaktı. Eh olsun bakalım, onlar hep yanımda olacaklarsa bu da böyle olsun. Ne? Ne dedim ben? Onlar kim Mira? Kızlar tamam da... Can, Burak, Bulut ve Alp. Onlar bizimle mi kalacaklar hep? Yok canım ne saçmalıyorum ben yine? Onlar bize yardım ettiler, biz de karşılığını ödeyeceğiz ve yolumuzu ayıracağız, evet. Zaten onlarda öyle istiyorlar. Değil mi? Yok, olmuyor. İlk kez söylediğim bir şeye kendim inanamadım. Neler oluyor sana Mira? Kendine gel. Zor ama imkânsız değil. Can' a ufak bir bağlanma yaşamıştım ama karşılığını verince geçerdi herhalde. Yani... Umarım...
Beni düşüncelerimden ayıran şey Bulut' un sesiydi.
- Hayatımda hiç bu kadar gülmemiştim valla.
- Benim sarhoşken bu kadar gülmüşlüğüm var da sebepsiz yere de ilk kez böyle kahkahalar attım kardeşim.
Dedi Burak gülerek. İlk kez gülümsediğini gördüm ki bu gülüşünü Deniz' e bakarak gerçekleştirmişti. Aynı şekilde Deniz' de ona bakıp gülümsüyordu. Bunlar ne ara böyle olmuşlardı anlamadım doğrusu. Ama ne olmuşsa güzel olmuştu çünkü Deniz' in birkaç saat önceki hâlinden eser yoktu. Bu da durumunun şimdiden iyiye gittiğini gösteriyordu. İyi haber hepimiz iyiydik kötü haber fazla iyiydik. Gerçekten de biz neden bu kadar iyi hissediyorduk ki? Yaşadıklarımız gülünecek şeyler miydi? Hayır değildi ama bu normal insanlar için geçerliydi. Biz az önce tüm normalliğimizi yaslandığımız hastane duvarına bırakmıştık. Yanımdaki delilere (!) şöyle bir baktım. Hepsi hallerinden memnun gibiydi. Ama artık iş delilikten çıkıp rezilliğe gidiyordu. Buna bir dur deme zamanı gelmişti.
- Deli ünvanını da aldığımıza göre kalksak mı acaba? Yoksa yere yatak mı serdirelim?
Dedim gülerek. Hepsi bu söylediğime benimle beraber gülmeye başladı. Sonunda gülüşmeler kesilince bu sefer lafa Can girdi.
- Mira haklı. Biraz daha oturursak hastanenin Ruh ve Sinir Hastalıkları bölümünden almaya gelecekler.
Hadi kalkalım.
Dedi. Herkes bu dediğine katılmış olacak ki hepsi birden ayağa kalktı. Ama bir Deniz kalkamamıştı. Yardım etmek için yanına gideceğim sırada Burak' ın benden önce davranıp Deniz' i kaldırdığını gördüm. İçime su serpilmişti bunları görünce. Artık Deniz' i eskisi kadar merak etmeyecektim çünkü onun yanında başka biri daha vardı. Eminim ki Burak, Deniz' e bağlanmıştı ve onu bırakmayacaktı. Kim bilir belki de bu bağlılık zamanla başka bir şeye dönüşür ki bence dönüşmüştü bile. Sadece şimdilik onlar bundan habersiz.
Ben bunları düşünürken onlara bakıp gülümsediğimin farkında bile değildim. Ta ki Can bana doğru eğilip sorusunu sorana dek.
- Ne oldu? Neden gülümsüyorsun?
- Deniz ve Burak... Sence de birbirlerine biraz fazla bağlanmış görünmüyorlar mı?
- Sen de mi benim düşündüğümü düşünüyorsun?
- Birbirlerine aşık olma olasılığından bahsediyorsan evet ben de onu düşünüyordum.
- Tam olarak onu düşünüyorum Mira.
Dedi. Bana öyle bakıyordu ki içimdeki her şey eriyordu sanki.
- Yani Burak benim eniştem mi oluyor?
- Evet. Deniz de benim yengem oluyor.
Dedi. O anda Burak karşımızda belirdi. İki elini benim ve Can' ın omzuna koydu. Aynen şunu söyledi.
- Bu gidişle Mira da benim yengem olacak.
Dedi, ben bu dediğinin şokunu atlatamamışken Can' a döndü.
- Sen de benim bacanağım olursun.
Evet tam olarak bunu söyledi. Peki bu laflardan sonra ben ve Can nasıl mıydık? İkimiz de gözlerimiz açılmış bir şekilde donakalmıştık. Yavaş yavaş birbirimize dönüp aynı anda yutkunduk. Bunu neden yaptığımız hakkında fikrim yoktu ama ben ne hissediyorsam onun da aynısını hissettiğine inanmak istiyordum. Çünkü ben hissettiklerim anlaşıldı diye utandığım için yutkunmuştum. Acaba o da mı bu yüzden utanıp yutkunmuştu? Bunu düşünmek bile kalp atışlarımı on katına çıkartmıştı. Farkettirmeden Can' a baktım. Sanki bir suç işlemiş de o suç ortaya çıkmış gibi utanmıştı. Ama bu bana olağanüstü bir şekilde güzel gelmişti. Aşksa aşk bağlılıksa bağlılık. Ne olursa olsun ben bu çocuğun yanından ayrılmak istemiyorum. O bana ben de ona iyi geliyorum. Belki de-
Beni düşüncelerimden ayıran şey Can' ın konuşmasıydı.
- K-kusura bakma. Burak işte...
Kekelemişti evet kekelemeye başlamıştı. Demek ki gerçekten utanmıştı. Ama hemen cevap vermezsem ayıp olacaktı.
- Sorun değil asıl biz onun arkasından konuştuk.
- Ama ikimizde ne ima ettiğini anladık. Hem biz yalan söylemedik. Eğer yalan olsaydı böyle bir tepki vermezdi.
O an ona "Peki Burak' ın söyledikleri doğru muydu?" diye sormak istedim ama saniyesinde vazgeçtim. Can' ın söylediğine ise başımı sallayarak cevap verdim. Deniz' i, doktorlara yakalanmadan odasına götürdük. Burak hariç hepimiz eve gittik. Eve vardığımda ilk gördüğüm şey babam ve annemin televizyon izlemesiydi. Onlara katılmadan önce banyo yapmak beni biraz rahatlatabilirdi. Onlara odama çıkıp duş alacağımı söyledim ve merdivenlere yöneldim. Odama girdim ve kapıyı kapattım. Hemen kendimi banyoya attım. İçim içime sığmıyordu. Bugün kötü başlamış ama güzel bitmişti. Bunları düşünerek duşta kendi kendime gülümsüyordum. Belli olmuştu ben bu çocuğa kaptırmıştım kendimi. Ama ya o benimle kalmak istemezse bu sefer? Gülüşüm sönmüştü. Suyun altında kaşlarım çatık şekilde karşıya bakıyordum. Karşıya dediğime bakmayın, gözlerim oraya bakıyor ama ben bambaşka bir yeri görüyordum. Birden suyun kaynar kıvama geldiğini hissedince küçük bir çığlık attım. Omzum kızarmıştı ama yine de düşüncelerimin verdiği yoğunluk yüzünden pek de hissetmiyordum. Duşu kısa tutup banyodan çıkacağım sırada kaydım ve yere düştüm. Bu sefer ki beni çok korkuttuğu için büyük bir çığlık attım. Sesimi duyan kim varsa odamın önünde toplanmışlardı. Hepsi birden kapıya vurdukları için bir an kapı kırılacak sandım. Onları aniden içeri dalma ihtimalini düşününce hemen ayağa kalkmaya çalıştım ve kapıyı açmaya gittim. Ama bacağım ve kolumda ki çarpmaya bağlı çizikler yüzünden canım acıyordu. Ne de olsa banyoda ki her şeyi üstüme devirmiştim. Kırılan camlar bacaklarımda küçük küçük kesikler bırakmıştı. Kapıyı açmamla kapımın önündeki herkesin telaşlı yüzlerini görmem bir oldu. Hepsinin eli havada kalmıştı. Hele bir de çalışanlardan birinin bacağımdan akan kanı yanlış anlayıp "Kanaması var!" diye dehşetle bağırması bardağı taşıran son damlaydı. Tabii benim çektiğim acının yanında bir de bu olunca bir anda bağırdım.
- Yeter!
Sesim o kadar gür çıkmıştı ki herkes susmuştu. Benim istediğim de buydu zaten. Tekrar lafa girdim.
- Kanamam yok benim. Bacağım kesildi o yüzden kan akıyor!
Herkes bu dediğime hem rahatlamış hem de iyice telaşlanmıştı. Tekrar açıklama yapmak için konuştum.
- Banyoda ayağım kaydı ben de bir şeylere tutunmaya çalıştım. Sonra da her şey yere çarpıp beni bu hâle soktu.
Yine sesim gür çıkmıştı. Anlaşılan ben biraz daha burada kalırsam herkesin kalbini kıracaktım. Niye sinirli olduğumu da anlamadım zaten. Yani Can' ın gitme olasılığı mı beni bu hâle sokmuştu. İyi de bu daha sadece bir ihtimal. Ya birgün gerçek olursa bu ihtimal o zaman ne olacaktı, iş intihara mı gidecekti? Eğer bunlar olacaksa ben neden bu işe kalkışıyorum ki? Daha ortada hiç bir şey yok bir de ben onun gitme olasılığını düşünüp bu hâllere girdim. Yok, böyle olmazdı ki. Can' ın hislerinden ve gitmeyeceğinden emin olunca ancak olurdu bu iş. Bir de daha onun bana duyguları vardı değil mi? Off! Bu işler bu kadar karışık olmazsa olmaz zaten. Kendimi bu kötü histen alıkoymak için tekrar bizimkilerin korkmuş bakışlarına döndüm. Aslında bacağım o kadar da acımıyordu sadece kan aktığı için beni biraz ürkütmüştü. Bunu annem ve babama anlatmak imkânsız olsada yine de şansımı denemek istedim.
- Alt tarafı minik minik kesikler ya sorun yok. Sadece kanı görünce biraz telaşlandım. Hem fazla acımıyor ki zaten. Ben birazdan pansuman yaparım hiç bir şey kalmaz.
Dedim. Dedim demesine ama tüm lafların kurbanı oldum. Yok niye bu kadar sorumsuz davranıyormuşum da, yok niye bu kadar sakarmışım da... Yarım saat onları dinledim. Benim hiç kalbimi kırmamıştı bu kelimeler. İşin kötüsü de bu ya hepsi de doğruydu. Neyse eğer ben şimdi pansumana başlamazsam bir de bunun için laf yiyecektim. Onları bir bahaneyle odamdan çıkardım. Odamda ki ecza dolabından malzemeleri aldım. Hazır tekrar düşüncelere dalmışken pansumanı da yaptım. O kadar derin düşünmüştüm ki pansuman yaparken kesiklere üflemeyi bile unutmuştum. Bacağımı sardıktan sonra telefonumu elime aldım. Whatsapptan grup bildirimi vardı. Baktığım an şaşkınlıktan gözlerimin tamamen daire şekline girdiğine eminim. Hemen bildirime baktım.
Can kişisi sizi GÖKYÜZÜ grubuna ekledi.
Şok şok şok! Hangi birine şaşıracağımı da bilmiyorum.
Can' ın bir grup kurup, beni o gruba almasına mı,
Grubun adını Gökyüzü koymasına mı şaşırayım ben şimdi? Bir bünye bu kadar fazla zorlanmaz ki ama. Off! Hemen gruba girdim. Hepimiz vardık grupta. Demek ki artık şaşırmam gereken tek bir soru vardı. O da Gökyüzü grubunu nereden bulduklarıydı. Neyse bunu soracak vaktim elbet olacaktı. Kalkıp saçlarımı kuruttum. Hemen üstüme siyah bir kot şort ve göbeğimi açık bırakacak beyaz bir t- shirt giydim. Şortumla aynı renkte bir kot ceket giydim. Ayakkabı olarak ise siyah bir ayakkabı tercih ettim. Aynadan kendime baktım. Giydiğim renkler ruhumu yansıtıyordu. Sarıya yakın saçlarım ve mavi gözlerim giydiklerimle uyumluydu. Yanıma küçük beyaz bir çanta aldım. Ve işte hazırdım. Hemen aşağıya inip dışarıya çıkmak için izin istedim. Cevap olarak ise şunları aldım.
- Annecim babacım sahile gidebilir miyim?
- Aa neden kızım? Film izleyecektik.
Dedi annem. Ardından da babam ekledi.
- Hem neden gidiyorsun kızım sahile şimdi? Daha bir saat önce kestin bacağını.
- Babacım ben iyiyim, merak etme. Kafamı dağıtmaya ihtiyacım var. Lütfen!
Ben böyle bebek bakışları atınca bizimkiler dayanamayıp izin verdiler. Yürümek, denizin havasını solmak iyi gelecekti eminim. Evden koşar adım çıkıp sahile doğru ilerlemeye başladım. Sahile yaklaştığım an telefonum çaldı. Arayan Candı. Gülümseyerek açtım telefonu. Gülüşüm sesimden anlaşıldığı için Can söze şöyle girdi.
- Neye gülüyorsun?
Söylediği şey hesap sorarcasına değil daha çok hoşuna gitmiş gibi kurulmuştu.
- Seni düşünüyordum. Sen arayınca o yüzden güldüm.
Bir süre cevap gelmedi. Acaba fazla mı abarttım diye düşündüm. Telefona doğru tekrar konuşmaya başladım.
- Can, orada mısın?
- E-evet buradayım.
- Ne oldu? Şaşırmış gibisin.
- Niye şaşırayım ki?
- Bilmem bir an sesin soluğun kesilince...
- Yoo! İyiyim.
- Neredesin?
- Evden çıktım. Şu an sahile doğru gidiyorum.
- Ciddi misin?
- Evet. Neden?
- Bende sahildeyim şu an. Yanıma gel istersen.
- Olur gelirim.
- Tamam, bekliyorum. Görüşürüz.
- Görüşürüz.
Dedi ve telefonu kapattı. Kendi kendime gülümseyerek kayalıklara doğru gittim ve oturdum. Denizi izleyerek Can' ı beklemeye başladım. Ben bunları düşünürken bir el omuzuma dokundu. Ben Can sanarak hevesle arkamı döndüğümde bu kişinin, elinde bir içki şişesi olduğunu gördüm. Belli ki sarhoştu. Hemen ayağı kalkıp gitmeye yeltendiğim sırada kolumu tuttu ve beni kendine çekmeye çalıştı. Ben ise daha önce savunma sporları yaptığım için kendimi ondan ayırmak pek de zor olmadı. Zaten sarhoş olduğu için onu itmemle beraber sendeleyip düştü. Ama kalkması uzun sürmedi. Ben arkamı dönüp gideceğim sırada bana arkadan sarılmaya çalıştı ama izin vermedim. Ama o benden daha güçlü olduğu için beni iki kolumdan tutup sert bir şekilde yere itti. Başımı kayalıklara çarpmıştım. Başımı çarptığım an kulağımda öyle bir çınlama oluştu ki refleksle kulaklarımı kapattım. Sonra elimi, başımı vurduğum yere koydum. Ama bir ıslaklık vardı. Elime baktığımda kan içindeydi. Bu adam bana tam yaklaşıyordu ki birinin adamı omuzundan tutup onu kendine doğru çevirerek yüzüne yumruk attığını gördüm. Bu kişi Candı. Adamı yere yatırıp iyice dövdükten sonra yanıma gelip beni kucağına aldı. Benim gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. Can bunu fark edince gözleri dolmuş şekilde konuşmaya başladı.
- Kapatma gözlerini lütfen. Mira, Mira kapatma gözlerini.
Yalvarışları vardı bir tek kulaklarımda yankılanan. Sonra onlar da gitti zaten. Zamanın ne kadar geçtiğini anlayamayacak kadar karışıktı kafam. Elimde bir el hissedip, sırf duyayım diye kulağıma fısıldayan biri vardı. Can olduğuna emin olduğum için söylediklerini duymaya çalıştım.
- Mira, iyi olacaksın bitanem tamam mı? İyi olacaksın, ben asla yanından ayrılmayacağım. Hep senin yanında olacağım. Tıpkı senin bana söylediğin gibi...
Duyduklarım bilincim gibi karanlığa gömülürken ölecekmişim hissi sardı tüm bedenimi. Keşke Can' a ondan hoşlandığımı söyleseydim. Ama artık çok geçti. Çünkü ya şu an söyleyecektim ya da bu şey benimle beraber toprağa gömülecekti. Fakat buna izin veremem. Bunları söylemezsem bir daha söyleyemeyebilirdim o yüzden zorlukla konuşmaya çalıştım.
- C-can...
- Efendim güzelim, hadi konuş benimle.
- Seni...
- Evet, beni...
- Can... Seni... Seviyorum...
Ben bunları söylemenin verdiği rahatlamayla kendimi bırakmaya başladım ama Can benim uyumama izin vermiyordu. Söylediği son şey hafızama çiviyle kazınmış bir yazıya dönüştü sanki.
- Ben de seni seviyorum Mira. Ben de seni seviyorum...
O an ayağa fırlayıp ona sarılmak vardı ama muhtemelen baş dönmesinden yine yere çakılırdım. Ama olsun o bana yarama en büyük ilacı vermişti ve ben ilk dozunu almıştım. Bunu asla unutmayacaktım. Asla...

GÖKYÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin