6-KÖTÜ GÜNLER YAKINDA

59 31 5
                                    

Can' dan

Bayıldığı gibi yetişip tuttum onu. Aksini düşünemiyorum bile çünkü tutmasaydım kafası duvarın köşesine çarpacaktı. Belinden ve bacaklarından kavrayıp kucağıma aldım. Şimdi başı tam kalbimin üzerindeydi. Bunu düşünmek bile kalbimi öyle attırmıştı ki o duyacakmış gibi korkup kalbimi o an söküp atmak istedim. Saçmalıyordum, evet tam anlamıyla saçmalıyordum. Bu saçmalıkları kafamdan atmak için gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Hemen onu odasına götürdüm. Yatağına yatırıp üstünü örttüm ve yanındaki koltuğa geçtim. İsteğim dışında onu izlemeye başladım. Kestaneyi andıran kahverengi saçları, kapanık olmasına rağmen mavi olduğunu hissettiren gözleri, pembe dudakları ve her şeyi kadar kusursuz teni. Zayıf bedeni ne kadar bakımlı olursa olsun ona bakıp acımıyacak tek bir insan yoktur herhalde. Bir de hastane odasında yatarken iyice bitkin duruyordu. Halbuki geleli sadece 5 saat olmuştu. Yine de yıkık görünüyordu. Demek o kadar çok seviyordu arkadaşlarını. Bir an kendi kendime gülümsedim. Nedenini bilmiyorum. Galiba onu ve arkadaşlarını bizimkilere benzetmiştim. Evet evet, onları bize benzetmiştim. O an hayatımın en saçma hareketini yaptım ve telefonumu çıkarıp Mira' nın birkaç fotoğrafını çektim. Nedenini yine bilmiyorum, bu kız bana bildiğim her şeyi unutturuyordu çünkü. Hele de kokusu. Onu yangından çıkaracakken bana bir şey söylemek istediğini anlayıp üzerine eğilince ilk hissettiğim şey vücuduma işleyen parfümüydü. Portakal çiçeği, yasemin ve kokusunu anlayamadığım bir başka çiçek. Parfümün kokusu güzel ama onun tenine değince daha güzel bir kokuya dönüşüyordu. Bunu, kokusu üzerime sinince anladım. Tişörtümü kokladım ama onun gibi kokmuyordu. Kafamı sağa sola çevirerek kemdime gelmeye çalıştım. Allah' ım neler saçmalıyordum ben? Anında ayağa kalktım. Kafamı bu saçmalıklar bulutundan kurtarmak için bizimkilerin kurduğu gruba girdim. Burak ve Bulut' un kurduğu gruba bakınca kendi kendime güldüm. Aynamızın ismini vermişlerdi gruba. Gökyüzü koymuşlardı. Evet yanlış duymadınız. Gökyüzü koymuşlardı. Çünkü biz buyduk. Birbirini göremeyince, duyamayınca telaşlanmak yerine gökyüzüne bakanlardık.Böylece birbirimizi görürdük. Tek bir yıldız özlemimizi gidermeye yetiyor, hasretimizi dindiriyordu. Bunu, çocukken bizimkilerle beraber ormanda gecenin bir vakti kaybolduğumuzda yaptık. Yavaş yavaş birbirimizden ayrılıp kaybolmuştuk. En son ben tek başına kalınca korkmamak ve onları da korkutmamak adına buldum bu oyunu. Oyun diyorum neden mi? Çocuktuk işte her şeye oyun gibi bakardık. Ama o an oyundan fazlası vardı bunu hepimiz hissetmiştik yine de korkmamaya çalışıyorduk. Çünkü birbirimizin seslerini işitiyorduk. Onları biraz rahatlatmak için böyle bir şey bulmuştum. O gece karanlık bir ormanda soğuk toprağın üzerine uzanmış dört çocuk vardı. Bir daha korkmamak adına attıkları koca bir adımla tek başlarına uzanıyorlardı öylece. Sabaha karşı bulunan "Çok korktunuz mu?" sorusuna "Hayır." diyen çocuklar vardı. Öyle de kaldı.
Anılarımdan sıyrıldım ve telefona geri döndüm. Mesaj yazmaya başladım.

Can: Neredesiniz?

Bulut: Benle Burak yoğun bakım odasının önündeyiz. Ayrıca onu telefonla aramayın. Telefonu yangın yerinde düşmüş. Bu arada kardeşim, burada sıkıntı var. Burak iyi değil.

Can: Niye ki? Nesi var?

Bulut: Kardeşim, bizimkisi ailesini hatırladı galiba. Kıza nasıl baktığını görmelisin. Ona bakarken annesinin gözlerine bakıyor sanki. Merhametle bakıyor. Oğlum bak bu böyle bakmaya devam ederse kıza alışacak bırakamayacak sonra.

Can: Ne yapalım abi? Şimdi bir şey desek bize düşman kesilir. Bu saatten sonra bir şey diyemeyiz, geçmiş olsun.

Alp: Ben de kafeye indim kahve içmeye de oğlum ne oluyor? Burak iyi mi?

GÖKYÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin